17 Kasım 2010 Çarşamba

türkçe sözcük kökleri üzerine

0yorum
“Kökenbilim” (etimoloji) üzerine yapılan çalışmalara bakıldığı zaman hem verilen yapıtların niceliği hem de niteliği insanı üzmeye yetiyor. Bilimsellikle uzaktan yakından ilgisi olmayan pek çok bilgi içeren bu tür yapıtların, bu yolda çalışmak isteyen dil sevdalılarına yol göstermek yerine, onları yanıltmakta ve onların çalışma isteklerini azaltmaktadır. Çünkü bu yapıtlardaki açıklamalar, bilimsel görüşlerin yanında inandırıcılıktan uzak bilgiler de içermektedir. Bu yönden, araştırmacı insanların güvenini kazanamayan bir yapıtın yol göstericiliği, her zaman tartışmaya açıktır. Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü (İsmet Zeki Eyuboğlu- Sosyal Yayınlar, İkinci Basım, Şubat 1991, İstanbul) bu yönden dikkate değer bir yapıttır. Bir gün öğrencilerime “yansıma sözcükler”le ilgili bilgi verirken “parlamak” sözcüğünün ışık yansımasından türediğini belirttiğimde bu görüşüme karşı çıktıklarını gördüm. Onlara verilen bilgilere göre yansıma sözcükler, yalnızca “ses yansıması”ndan oluşturulurdu. Bu yanlışı düzeltmek ve kendi görüşümü desteklemek için birçok kaynağı taradım. Pek çok bilimsel yapıt beni destekliyordu. Fakat etimoloji sözlüğünün bu konuda daha açık bir bilgi vereceğini düşünüp “Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü”ne başvurunca bir hayal kırıklığı yaşadım. “Parlak” sözcüğüyle ilgili bilgi, sözlükte şöyle yer alıyordu:”PAR (doğal sese öykünme)dan –lak ekiyle parlak (parlayan, ışık saçan, aydınlanan).” Bu açıklamada ne var diyeceksiniz? Dikkat edilirse burada iki önemli yanlış var: 1) Işık kavramının sesle ilişkisi olamaz. “Işık”, ses çıkarmaz, böyle bir anlam ilişkisi kurmak mantıksızdır. 2) “Par” köküne gelen ek “-lak” değildir. Çünkü iki ek vardır sözü edilen bu bölümde:-la, -k. Yani sözcüğün etimolojik ayrılışı şöyle olmalıdır: par-la-k. Bu kez merak edip “başarmak” maddesine bakıyorsunuz. Aynı hüzün içinize oturuyor: “Baş-a-r-mak” diyerek kökünü doğru gösteriyor, buna gelen yapım eki de addan eylem türeten –ar eki oluyor; fakat benzer örnekler verilirken yanlışlar başlıyor:” çık-ar, yak-ar…” örnekleri benzer örnek değildir. Neden? Çünkü bunlara getirilen –ar eki, eylemden eylem türetmektedir. İşte güvensizliklerin başlangıç noktası budur bu tür yapıtlarda. Gezimize devam edelim yapıtta daha neler var bakalım: “Eleştirmen”sözcüğünün etimolojisi “el-e-ş-tir-men” diye veriliyor ve kök doğru gösteriliyor. Fakat benzer türetme örnekleri verilirken yalnızca ses benzerliği taşıyan ve konuyu ilgilendirmeyen sözcük ve türetme örnekleri görülmektedir:”küçümen,delişmen…” Bir başka örnek daha: “sıcak” sözcüğüne bakıyorsunuz, kök doğru düşünülmüş ve “ısı” köküne “-cak” ekiyle türetildiği belirtilmiş. Bu çok doğru bir yaklaşım. Ne var ki benzer yoldan türetilen sözcük örnekleri verilirken inanılmaz hatalar yapılıyor yine ve: ”al-acak, sal-acak…” örnekleri verilmektedir. Oysa maddeye konu olan sözcüğün kökü bir “ad” ve aldığı yapım eki addan ad türetmekteyken, alt örnekteki “alacak” sözcüğünün kökü fiildir ve aldığı ek de “ –acak, ecek”tir. ÖSS ve OKS hazırlık kaynaklarına bakıldığında da bu tür kaynakların esas alınması sonucu, bilimsellikten uzak görüşlerin ve dikkat dağınıklıklarının etkili olduğu görülmektedir. Böylesi tutumlar, doğal olarak pek çok yanlışı da genç kuşakların beynine taşımakta, yanlış bilgilerin yayılmasına neden olmaktadır. Bu da eğitimde bilgisizliği gidermeye çalışan gerçek öğretmenlerin karşılaştığı öğretme zorluğunu iki katına çıkarmaktadır. Çünkü bu kez öğretmenler, bir yandan müfredat bilgilerini öğrenciye kavratmaya çalışırken bir yandan da bu yaygın yanlışları düzeltmekle uğraşmaktadır. ÖSS ve OKS yayınlarının hiçbir bilimsel denetim mekanizmasından geçmeden yayımlanmasının doğurduğu bu ciddi sakıncaları MEB, on yıllardır seyretmek durumunda kalmıştır. Oysa bilimselliği tartışmaya açık bu tür yayınların on yıllardır yaydığı zehir, bilimselliği gölgeleyecek kadar tehlikeli boyutlara ulaşmıştır ve bunun mutlaka önlenmesi gerekmektedir. Bu türden birçok yayında “savaş”, “sıcak”, ”başarmak”, “başak”, “başka”, “yatkı” sözcüklerinin etimolojisi incelenirken bunların “KÖK” olarak adlandırıldığı ve yapıca birer “basit sözcük” sayıldığını görmekteyiz. Oysa bunların hepsi de birer “türemiş sözcük”tür. Hadi bakalım buyrun, bu gerçeği anlatabilirseniz anlatın genç kuşaklara. Sözcüklerin çok anlamlılığı üzerinde bütün dilbilgisi kaynakları durur. İlköğretimin birinci kademesinden başlanarak bu gerçekler öğrenciye anlatılır. Sözcüklerin “temel anlam”, “yan anlam”, “mecaz anlam” özellikleri ezberletilir. Fakat sözcüklerin bu anlamsal özelliklerini uygulamaya gelince öğretmen de teklemeye başlar. Bir konudan başka bir konuya geçtiğinde bilgi transferini öğretmen, genellikle es geçer. Şimdi aynı kökten türemiş olabileceği düşünülen şu sözcüklerin köklerini düşünelim: 1- yatak, yatık, yatalak, yatılı, yatırımcılık, yatkınlık… 2- başlık, başkan, başak, başkalaşım, başka, başkalaşmak, başarısızlık, başat, başlangıç… 3- sürü, sürgü, sürgün, süre, süreklilik, sürme, sürücü, sürünmek, sürüm… 4- öncü, önder,önlem, öneri, önermek, önemsemek,önemli, önlük,öncelik… Bu örnekler incelendiğinde 1. maddedekilerin hepsinin “yat-”, 2. maddedekilerin “baş”, 3. maddedekilerin “sür-“, 4. maddedekilerin de “ön” kökünden türediği anlaşılacaktır. Bunu kavramak için, sözcüklerin anlamsal özelliklerini kavramış olmak gerektiği kendiliğinden anlaşılır. , Nuri SAĞALTICI
0yorum
yolmak
yontmak


--
yok,yoz,

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Türk Mitolojisinde Al Renk

0yorum
Türk Mitolojisinde Al Renk


Türk mitolojisinde, Türklerin renklerle ilgisi önemli bir yer tutar; mavi (gök mavisi, Turkuaz), beyaz/ak ve al/kızıl renkleri başta gelir. Al renk kırmızıdan farklıdır, kutsal, Tanrısal renktir. Kırmızı renk adı Türkçe’de 12. asırdan önce pek görülmemektedir. Kırmızı, Türkçe’ye sonradan, Sogdca’dan veya Farsça’dan geçmiştir.

Oğuz/Türkmen boylarının çok eskiden beri al renkli börkler giydiği bilinmektedir. Börklerin bütününde al ya da bir diğer deyişle kızıl renk görülmekle beraber, başka renklere de tesadüf ediliyor ki, esas olan gelenek, bütün börklerde, tepe kısmının yani Tanrıya yüz tutan kısmın, Tanrısal renk saydıkları al renkten olmasıdır. Bu tarz bugün efelerin, zeybeklerin, seymenlerin v.s. folklorik başlıklarında da muhafaza edilmektedir.

Al renk adı kutsallık içerdiği içindir ki, Türkler, “kırmızı bayrak” değil “al bayrak,” “kırmızı kan” değil “al kan,” demişlerdir. Yermek, aşağılamak anlamında “karalamak” derken, yüceltmek, övmek, kutsamak karşılığı da, “allamak” sözünü kullanırlar. Bugün dilimizde kullandığımız “allamak pullamak” sözü de aynı maksatla kullanılır.

Türkler, al yahut kızıl rengi, Tanrısal renk, kutsal renk kabul ettikleri için, eski Türk inancına göre, Tek Tanrı veya Gök Tanrı’nın gökte olduğunun tasavvuru ile başlarına giydikleri börkün, Tanrıya karşı olan, yani tepe kısmında genellikle kızıl yahut al renk kullanmışlardır. Bir başka söyleyişle, başlıklarında, Tanrısal kutsallık verdikleri Kızıl rengi kullanarak Tanrıya tazimlerini bildirmiş oluyorlardı.

Kızıl yahut al renk, güneşin doğmak üzere iken (şafak vakti) ve yine battıktan hemen sonra gökyüzüne yansıttığı kırmızımsı renktir. Türkler eskiden, genellikle, şafak sökerken, ve akşam vakitlerinde, gökteki, “göyün kızıllığı” dedikleri bu görüntü anında dua ederlerdi. Türkler bu şekilde dua ile, sabah vakti onu karşılıyor, akşam vakti de onu yine dua ile uğurluyorlardı.

Kırmızı (al/Kızıl), mitolojik Türk kosmik anlayışında da, göğün zirvesini ve ateşi ifade eder. “Al”, Türk lehçelerinde “yüksek”, “yüce” ve “kudret” anlamlarına da gelir. Altay dağının adı aynı maksatla söylenmiş olup, Al=yüce-yüksek, tay=tağ/dağ demek olup Al-tay=yüce-ulu dağ, yüksek dağ anlamındadır. “Al” terkibindeki ilahi anlamlarla kutsiyet kazandırılmış olan Altay dağı, Şamanlarda, bir ruh ve tanrısal bir kutsiyetle yadedilir. Ayin ve dualarında da kutsal Altay dağına hitap edilir.

Halûk Tarcan, eski Türk dili ve mitolojisini incelediği kitabında konu ile ilgili ilginç görüşler ileri sürüyor: “… güneş, gökteki ateş gibi, korkunç bir kudret ve enerjidir. Değdiği, kendisine verilen, yani al/dığı her şeyi yakar, kendi gibi alev, ateş haline getirir. Rengi al/dır, kutsal olduğu için, rengini ifade eden al kelimesi de kutsal anlamına gelir. (Al/ip gökyüzüne, Tanrı’ya götürdüğü için kutsal demektir. Al-Apa, al/an=ilah, alıp Tanrı’ya eriştiren “ilah” demektir ki, alap, sonunda Alp şekline girmiştir Alp dağlarına bu adı verenler, Kamunlar adını taşıyan, İtalyan Alplerine yerleşmiş olan Ön-Türklerdir.”

Eski şamani inançlara göre ateş, kötü ruhları kovar, insanın kötü ruhlardan temizler. Abdulkadir İnan’ın nakline göre, VI. Yüzyılda Göktürk Kağanına, elçi olarak gelen Bizans elçileri iki ateş arasından geçirilerek, onlarla beraber gelmesi muhtemel olan kötü ruhların kovulması sağlanıyordu. Bu adet Moğol saraylarında da var. Başkurt ve Kazak Türkleri, yağlı bir paçavrayı ateşleyip hastanın etrafında, “alaslama” dedikleri, “alas, alas” diye dolaştırarak, hastaya musallat olmuş kötü ruhları kovmuş oluyorlardı. Buna Anadolu’da “Alazlama” denilmektedir.

Kızıl sözü, renk anlamının yanında, aynı mitolojik anlayıştan kaynaklanarak, bildiğimiz altın anlamında da kullanılır. Azerbaycan ve Türkistan lehçelerinde, altına “kızıl” derler, sözü kullanılır. Çok eski devirlerde para yerine değer olarak kürk kullanırlardı. Türkler kürke “ten/tın/tın” derlerdi. En değerli kürkler de güneş kızıllığının (al) renginde olanlardı. Güneş kızıllığı renginde olan en değerli kürkler için de yine güneşin rengi olan “al” sözü ilaveli “al-tın” al kürk, kızıl kürk diyorlardı ki kıymetin değer birimi idi. Bugün, kıymet değeri olarak kullandığımız madene verilen altın (al-tın) adının anlamını kaynağı, anılan eski Türk anlayış ve kavrayışına dayanır. Türkistan Türklerinde, küçük bir gümüş sikke olup, genellikle sikkeye denilen, asrımızın ilk çeyreğine kadar Türkistan’da
para birimi olarak kullanılan “tenge” sözü de aynı (al-kürk) “ten/tın” kökenlidir. Bugünkü Kazakistan Cumhuriyeti’nin resmi para biriminin adı da, anılan kürk adından türemiş “tenge”dir. Rusça’da para karşılığı olarak kullanılan “dengi” sözü de, Türkçe’den Rusça’ya geçmiş olan “tenge”nin Rusça söylenişidir.

Türkler için tarihsel ve mitolojik büyük önem taşıyan al rengin, Türk Bayrağının da temel rengi olması hiç de şaşırtıcı değildir.

Türk kültüründe renkler

1 yorum

YEŞİL, SARI, KIRMIZI

YEŞİL              : DİRİLİK,TAZELİK,GENÇLİK
SARI                : MERKEZ,HÜKÜMRANLIK
KIRMIZI            : TANRI, KORUYUCU RUH, OCAK (EV), DİRLİK, BAĞIMSIZLIK, HÜRRİYET
Türk tarihinin muhtelif devrelerinde renklerin yönleri ifade etmek için kullanıldığını biliyoruz. Dört yönün her birisi ayrı renk ile şekillenmiştir.

te - tepmek - tekme

0yorum
te
tepmek
tekme
tepük

garu - yön

0yorum
ilgaru - ileri
yügerü - yukarı
cuvangar moğolordusunun sol kolu cuvan-garu???
gerü - geri???
birigaru - beri*geri ???

beri, (yakınlık) güney, güneş, ön, yüz, kırmızı,çaylak
batı, kiri, kerü, geri, geç, sağ, kün badusu,beyaz,köpek
kuzey, yırı (uzaklık, ıraklık) (karanlık, gece), sırt, arka,kara,yabandomuzu
doğu ilgerü, ileri, sol, mavi,koyun



yön - yönemek, yönelmek ?? yörümek??

yön gösterme eki

a. db. Yön bildiren, yer ve zaman adları yapan ek, yön eki: son-ra, taş-ra, dış-arı, iç-eri vb.

yön gösterme eki İng. directive suffix

Fiildeki oluş ve kılışın yönünü göstermek için yönle ilgili yer ve zaman adlarını yön gösterme durumuna sokan ek: + GArU, + ArI, + rA ekleri:
ET.  
Tabgaç+garu «Çine doğru»,  
kün+gerü «güneye doğru»,  
san+garu «sana doğru»; iliñiz+gerü «sizin ilinize doğru»;
EAT. 
añaru berü «oraya, buraya»; 
göksi+re «göksüne, göksüne doğru»; depesi + re «tepesine, tepesine doğru»;
derhâl yügürü taşra çıktı «derhâl koşarak dışarıya çıktı» vb.
+ArI ve+rA ekleri Türkiye Türkçesinde artık canlı bir çekim eki olmaktan çıkmış, sayılı kelimelerde kalıplaşmış olarak kalmıştır: sonra, taşra, üzere, üzre, dışarı, beri, geri vb.







HUNLARDA RENK VE YÖN BİLGİSİ

Nuraniye H. EKREM*

Bilindiği üzere Türklerde renk, renklerin anlamı, renklerle ilgili merasimler, renklerle tabiat ve din ilişkilerinin kuruluş biçimleri, estetik açıdan öncelikli tercihler yön ve renk meselesi, Nevruz ve renk ilişkisi gibi renklerle ilgili konuların aydınlatılması gerekir. Bahaeddin Ögel'in renklerle ilgili çalışmaları olmuştur.1 Renk konusu, Türk kültürü açısından başlı başına bir araştırma konusu olmakla beraber bu konuları tüm yönüyle ele alıp incelemek hem zaman, hem de kaynak açısından mümkün değildir. Dolayısıyla bu çalışmamızda Hunlarda renk ve yön konusunu esas alarak, diğer devlet ve Türk toplumlarından da örnekler vererek konuyu kaynakların elverdiği ölçüde incelemeye çalışacağız.
Bilindiği gibi renkler, her toplumda değişik anlamlar ifade eder.
Ak rengi Türklerde ve Çinlilerde batıyı temsil ederken, Hintlilerde doğuyu, Eski Ahitlerde güneyi, Mayalarda kuzeyi temsil eder (Gabain 1968: 109). Her topluluğun yücelttiği veya sevmediği renkler olduğu gibi, bu renklerin belirttiği yönler de farklıdır. Bir toplulukça sevilen renkler, bir diğer toplulukça sevilmeyebilir. Renkler, gerçek niteliklerinin yanı sıra bazen bir değer yargısı olarak da kullanılabilmektedir (Ögel, 1991: 377). Sarı renk, Çin, Tibet gibi toplulukların kültüründe imparatorluklarının simgesi olması dolayısıyla en sevilen renk iken, Türk kültüründe önemli bir yeri olmadığı gibi, felaket, kötülük ve hastalığın sembolü olmuştur (Ögel, 1991: 31, 480). Meselâ, "Ak", temizlik, anlık, ululuk, yaşlılık, tecrübe, büyüklük gibi yüceltici sıfatlarının yanı sıra Batı'yı temsil eden "Kara" kelimesi ise toprak, güç, kuvvet ve bazen de keder, yas ve alt tabaka anlamlarını da taşıdığı gibi Kuzey'i de temsil eder (Ögel, 1991: 429435).
Ayrıca dünyanın dört bölüme ayrılması ve renklere göre düzenlenmesi fikrinin de yalnız Türklere ve Çinlilere mahsus olmadığı bilinmektedir.
Aşağıdaki tabloda gösterildiği gibi, Türklerde,
Doğu=mavi/yeşil, 
Batı=ak, 
Güney=kızıl,
Kuzey=kara renkleri ile sembolleştirilmiştir. Çinlilerin renklerle yön belirleme kültürü Türkler ile aynıdır (Bkz. Tablo 1).
Hindistan'da Doğu=ak, Güney=san, Batı=kara, Kuzey=kızıl renkleri ile temsil edilirken Lamaist Kalmuklarda Doğu=ak, Güney=mavi, Kuzey=yaldız rengi, Batı=kızıl olup, Eski Ahitte ise Doğu=kızıl, Güney=ak, Batı=ala, Kuzey=kara'dır. Amerika'da Doğu=kara, Güney=ak, Batı=sarı/kızıl, Kuzey=mavi/yeşil ve Mayalaı'da ise Doğu=kızıl, Güney=san, Batı=kara, Kuzey=ak olarak gösterilmektedir (Gabain, 1968 : 109).
M.Ö. birkaç asır evvel Moğolistan steplerindeki halklar, Şaman inancında olup, mavi, kırmızı, beyaz ve siyah renkleri ile Doğu, Güney, Batı ve Kuzey yönlerini belirlemişlerdir.
Bu tür, yönü renklerle sembolleştirme inancı, zamanla göçebe halkın bazı renkleri sevmesine, psikolojik istek ve uygulamaların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Onların çadırları, tuğları, elbiseleri, atlarının üzerindeki süslerinin renkleri, bu tür inancın göstergesi olmuş ve stepteki halkların psikolojik görünüşünü asırlardan beri etkileyerek günümüze kadar gelmiştir. M.Ö. 771-M.Ö. 480 yıllarının ilk zamanlarında faaliyet gösteren, Proto-Türk olduğu kabul edilen Kırmızı Tiler ve Beyaz Tiler'in (Ekrem, 1995: 65-83) renklerle adlandırılmasında da yönü renklerle sembolleştirme inançlarının etkili olduğu ileri sürülmüştür. Yani Kırmızı Tiler eskiden stepin güneyinde, Beyaz Tiler ise batısında kalıyordu. Ch'ün-ch'iu döneminin ortalarına gelince (M.Ö. 771-M.Ö. 480), Kırımzı Tiler'in stepten ayrılarak güneye doğru Shan-hsi eyaletindeki Tai-hang dağları civarına Beyaz Tiler’in ise güneye doğru Shan-pei tepelerine hareket ederek yerleşmeye başladığı belirtilmiştir. Bu, hem göçebe halkların ilkel inançlarına (Şaman inancı) uygun, hem de Kırmızı Tiler'in oturduğu bölge olan Tai-hang dağlarının Moğolistan steplerinin güneyine yakın olduğunu gösterir. Beyaz Tiler'in oturduğu Shan-pei tepeleri de Moğolistan steplerinin batısına yakındır. Bu açıklamanın, Türklerin renklerle yön belirlediği teorisine uygun olduğu inancındayız (Ma-ch'ang-shou, Kuzey Ti ve Hunlar, 1962).
Ayrıca M.Ö. 626 senesinde ortaya çıkan, Proto-Türk olduğu kabul edilen Tiler’in neden "Kırmızı" ve "Beyaz" renklerle adlandırıldığı hakkında bir başka tahmin ise yukarıda belirtilen yönü renklerle sembolleştirme inancının yanı sıra, Tiler'in kırmızı ya da beyaz elbise giymeleridir (MS. 1987: 299). Yine bazı araştırmacılar ise "Ti" adının aslında bir avcı kuşun adı olup klasik eserlerde bahsedilen "Beyaz Ti Kuşu" ve "Kırmızı Ti Kuşu" adlarından kaynaklandığını iddia etmişlerdir (Lin, 1987: 38-39). Fakat bu iddiaların tarihî gerçeği yoktur.
Araştırmacıların çoğu da Şaman inancındaki mavi kırmızı, beyaz ve siyah renklerin dört yönü işaret etmesinden kaynaklandığını kabul etmektedirler.
Hunların ordu yapısında, Hun hükümdarı dışında, sırasıyla Sol ve Sağ Bilge beyi, Sol ve Sağ Kolu beyi Sol ve Sağ general Sol ve Sağ bölük komutanı, Sol ve Sağ Kutluk Beylerinden,
tüm Sol beyleri doğuda, Sağ beyleri de batıda otururken, Hun hükümdarı da ortada oturuyordu
(NOT: SIRT KUZEYE DÖNÜK, YÜZ GÜNEYE DÖNÜK BU DURUMDA)
(Ssu-ma-ch'ien ; 1975 : 2890-2891). Genelde Sol bey, Sağ beye göre büyük idi (Fen-ye, 1965 : 2944). Bu belgelere göre, Hunlar doğu yönüne önem vermekte ve bu yönün Hunlar için sol taraf olduğu anlaşılmaktadır. Bu da Göktürklerle tipik benzerlikleri olduğunu göstermektedir.
Hunlar çadırlarda toplu halde iken, büyükler sırtlarını kuzeye dönerek sol tarafta otururlardı (Ssu-ma-ch'ien, 1975: 2890). Ayrıca Hun hükümdarı seherde kalkıp otağının dışına çıkarak, güneş doğduğunda ve akşamları da ay ışığında ibadetini yapardı (Ssu-mach ien 1975: 2890). Bu belgelerden Hunların güneşin doğduğu yöne, yani doğu yönüne çok önem verdiği anlaşılmaktadır.
Yukarıdaki nadir kaynaklara dayanarak bir değerlendirme yapmak gerekirse, Hunlar için doğu yönü sol, batı yönü sağdır. Kuzey yönü arka, güney yönü ise öndür.

Bunun dışında, Hunlar mavi, siyah, beyaz ve kırmızıdan oluşan dört renkle, dört yönü sembolleştiriyordu. Bu konuda en iyi örnek Shih-chi (Tarihî Hatıralar)'de yer almaktadır. Shih-chi'ye göre, M.Ö. 2000 yılında Hun hükümdarı Mete (Mo-tu) kırk bir atlı askeriyle Han sülâlesi ,hükümdarı Kao-tı ile ordusunu kuşatma altına almıştır
Hunların beyaz atlı askerleri batı yönünde, gök atlı (yüzü ve burnu beyaz, bedeni mavi) askerleri doğu yönünde, siyah atlı askerleri kuzey yönünde, kırmızı atlı askerleri güney yönünde Çinlileri kuşatmışlardır.
Yedi gün boyunca Hun atlı askerlerinin kuşatması altında kalan Han sülâlesi ordusu, rüşvet ve yıllık vergi vermeye söz vererek ancak kendilerini kurtarabilmişlerdir (Ssu-ma-ch'ien, 1975: 2894). Bu görkemli savaş sahnesinde, Hunların atlı askerlerinin dört yönü, dört renk ile belirlemesinden, bu tür inancın normal hayat dışında savaş stratejisi bakımından da kullanılmaya başlamış olduğu görülmektedir. Hunlarda renk ve yön meselesini daha iyi aydınlatabilmek için Hunların komşuları olan Çinlilerin de renk ve yön meselesine kısaca değinmek gerekir.
Çinlilerin renk ile yönü özdeşleştirme meselesi araştırmaları M.Ö. 480-M.Ö. 226 yılları arasında başlamış ve eserler yazılmıştır. Bu tür inanç, o zamanlarda Çin toprağındaki yedi devletten biri olan Ch'in Devleti (Shan-tung eyaleti)'nde yayılmaya başlarken aynı zamanda Çin tıbbını da etkilemiştir. Çin tıbbının ilk eseri olan Nei-Chinğ de yer alan bu anlayış, insanın vücudundaki çeşitli organlarla özdeşleştirilmiştir. Fakat Çinlilerde bir renk ve bir yön fazladır. Yani dört yönün ortasında yer alan bölgeyi sarı renk ile belirlemişlerdir. Bu anlayış sadece Çin tıbbında mevcuttur.
Çin tıbbının ilk teori eseri olan Nei-chinğ in, M.Ö. IV-I. yüzyılları arasında göçebe hayatı ağırlıkta olan Ch'in Devleti'nde yazıldığı tahmin edilmektedir (Kuo-ai-ch'ün, 1985: 505).
Nei-ching adlı kitap, eski Çin toprağında meydana gelen çeşitli felsefe düşüncelerini içermekle birlikte tabiat ve insan oğlu arasındaki ilişkiyi de ayrıntılı bir şekilde ele almıştır. Bu kitabın 4. ve 5. bölümlerinde yer alan bilgilere göre, dünya; ağaç, ateş, toprak, maden ve su gibi unsurlardan oluşurken tabiattaki her şey, bu beş unsurla özdeşleştirilmiştir (Chang-Ying-Yen, 1980: 16-17, 22-24). Biz, Çinlilerce kabul edilen, dünyayı oluşturan unsurları anlatırsak, şöyle bir tablo ortaya çıkmaktadır (Bkz., Tablo 2).
Yukarıda sözü edilen Proto Türklerin, M.Ö. 7. yy'larda renklerle yönü sembolleştirdikleri bilinirken, Çinliler ise M.Ö. 3. yy'larda ancak renk ile yönü özdeşleştirmeye başlamışlardır. Buna göre doğadaki dört yönü dört renk ile özdeşleştirme geleneğinin Çinlilere göre 200 yıl önce başladığı ortaya çıkmaktadır. Fakat Çinliler, Türklerden farklı olarak dört yönün ortasını temsil eden sarı rengi katmışlardır.
Eski Türkler, dört yönü dört renkle sembolleştirirken, yönlerin her biri biter sembolik hayvan tarafından temsil edilmiştir. Doğuyu mavi-koyun, Batıyı beyaz-köpek, Güney'i kırmızı-çaylak, Kuzey'i ise siyah-yaban domuzu temsil etmektedir.
Çinliler başka bir sınıflama yapmışlardı. Doğu tarafına ejder, Güney tarafına kuş, Batı tarafına beyaz kaplan, Kuzey tarafına da kaplumbağa bakardı. Bu bölümlerden her biri bır renkle temsil edilmekteydi. Orta kısmı sembolleştiren hayvan ise eski Türklerin Kotus (Kut=Mukaddes, Us=Öküz) dedikleri ve Uygur Türklerinin günümüzde de Kotaz dedikleri bir çeşit öküz idi (Gabain, 1968: 108).
Eski Türklerde dört yönün dört hükümdar tarafından yönetildiğini de Orhun Kitabelerinden öğrenmekteyiz. "Yir Sup" adı verilen bu hükümdarlar dört taneydi.  

                            Kara Han (Kara Hükümdar, Kuzey'de)

Ak Han (Beyaz Hükümdar, Bati da)                        Gök Han (Mavi Hükümdar, Doğu'da),  
                                 Kızıl Han (Kırmızı Hükümdar, Güney'de)




(Celal Esad Arseven, 1987: 15).
Çin kaynaklarında Hunlarla ilgili belgelerde bu konu hakkında yeterli bilgi bulunmasa da Göktürklerde olduğu gözönüne alınarak Hunlarda da aynı kültürün görülmüş olabileceği muhtemeldir.
Bizans tarihçisi Theopylacten'in Tarih adlı eserine göre, Göktürkler, ateş, hava (yel), su ve toprağa tapmaktaydılar (Chavennes, 1958: 177).
M.Ö. VI-UV yüzyıllarda ortaya çıkan Budizm düşüncesine göre, dünya, toprak, su, ateş ve yel gibi dört unsurdan oluşmaktadır. M.Ö. V yüzyıllarda Grek filozofu Empedocles'in eserinde de bu dört unsurdan söz edilmiştir. Hunlarda bu kavramın olup olmadığı hakkında bir belge yoktur. Fakat Göktürklerde bu anlayışın mevcut olması, düşünmemizi gerektiren bir konudur. Eski Türklerin bu tür anlayışını ele alırsak şöyle bir tablo çizilebilir (Bkz., Tablo 3).
Eski Türkler dört yönü adlandırma ve anlam verme konusunda çok zengin iken Çinlilerin bu konuda Türklere göre daha zayıf olduğu anlaşılmaktadır. Yerleşik ve kendi oturduğu bölgeden başka bir yeri görmemiş bir topluluk ile birkaç haftada yüzlerce kilometrelik saha içinde dolaşabilen göçebe halkların bildiklerinin daha fazla olduğunu ileri süren Ögel'e göre, bu göçebe halklar yön hususunda yerleşik köylülerden çok daha fazla bilgiye sahip olmalıydı (Ögel, 1991, cilt I; 429).
Biz Türklerin yön hakkındaki kelimelerinin anlamları ile Çinlilerin M.Ö. 86 yılında yazılmış ilk Çince sözlükte yer alan yön hakkındaki kelimelerinin anlamlarını mukayese edersek doğru sonuca varabiliriz.
Eski Türkler sol taraf olarak kullandıkları için Doğu,ya İleri (il-gerü) diyorlardı.
Günümüzde kullanılmakta olan "Doğu kelimesinin, güneşin doğmasından kaynaklandığını Ögel ileri sürmüştür (Ögel, 1991: cilt I, 430-433). Çincede Doğu için kullanılan Tung kelimesi, "ağacın hareketi güneş suyun içinde" gibi anlamları ifade etmektedir (Hsü-sheng, 1963: 126).
Eski Türklerce "Sağ Yan" denilen Batı yönüne Uygurca Oğuz Destanı'nda 'Kün Badusu denilmiştir. Göktürk Yazıtlarında da Batı için kiri, kerü (geri, geç) kullanılmıştır (Ögel, 1991: 433-436). Çinlilerde Batı (Hsi) kelimesi, "kuşlar yuvasında, yani güneş batıya kaydığında kuşlar yuvaya kondu" gibi anlamları ifade etmektedir (Hsü-sheng, 1963 : 247).
Güney, Türkçe yazıtlarda "gün ortası güneşin bulunduğu" manalarına gelen "Kün Ortası" ve "Beri" kelimeleri ile ifade edilmiştir "Beri" kelimesi Eski Türkçede sağ taraf manasına gelmekteydi. Uygurlarda Küngey, Anadolu Türkçesi'ndeki Güney kelimesinin Ögel'e göre, iki anlamı vardır.
I- Güney, yani güneşin bulunduğu yön demektir.
II- Güneş gören, güneşin ışıklarının her zaman üzerinden eksilmediği bölge ve yamaçlar demek idi (Ögel, 1941: 436-440). Çinlilerde Güney (Nan) kelimesi "ot ve ağaçlar güney yönünde fidanlanıyor" anlamını ifade etmektedir (Hsü-sheng, 1963: 127).
Kuzey Türklerde hem karanlığın, hem de gecenin sembolü olmuştur.
Eski Türkler sağ ve sollama şeklinde yönleme sistemine göre sola yani, Kuzey'e "Yırı' demişlerdir. Yırı uzak, ıraklaştırmak manalarını içerirken "Beri" Türkçede yakınlık gösteren bir sözdür (Ögel, 1991: 441-444). Çincedeki Kuzey için kullanılan Pei kelimesi iki kişinin sırt sırta oturması, yani arka taraf anlamındadır (Hsüsheng, 1963).
Anlaşıldığı gibi M.Ö. 86 yılında yazılan ilk Çince sözlükte, renk ve yön hakkındaki açıklama çok zayıf ve karışıktır. Hattâ anlamsızdır. Buna karşın eski Türklerde bu kavramlar daha açıktır (Ögel, 1991: 277, 491, 427, 465).

KAYNAKÇA
ARSEVEN, Celal Esad, Türk Sanatı, Cem Yayınevi, 1987.
CHANG, Ying-Yen, Huang-ti-Nei-Ching Chi-chu (Nei Ching Hakkındaki İzahlar), Shang-hai Teknik Neşriyatı, 1980.
CHAVANNES, Batı Göktürkler Hakkındaki Kaynaklar (Çince terc. (Feng-ch'en-chun), Chung-hua Kitapevi, Pekin 1958.
CHENG, Yong-ling, Min-Tzu-Tsu-Tian (Milletler Sözlüğü), Shanghai Tsu-shu Matbaası, Shang-hai, 1987.
DİVİTÇİOGLU, Sencer, Kök Türkler, Kent Basımevi, İstanbul 1987.
DİYARBEKİRLİ, Nejat, Hun Sanatı, 1972.
EKREM, Erkin, Çin Kaynaklarına Göre Eski Türk Kavimleri (M.Ö. 2146-318), Yayınlanmamış Tez Çalışması, H.Ü. Tarih Bölümü.
FENG, Ch'eng-Chün, Batı Göktürkler Hakkındaki Kaynaklar, Chung-hua Kitapevi, 1958.
FEN, Ye, Hou-Han-shu (İkinci Han Sülalesi Tarihi), Chung-hua Shu-chü, Pekin 1965.
GABAİN, A.V., "Renklerin Sembolik Anlamları", Türkoloji Dergisi, Ankara, 1968.
HSÜ, Sheng, Shou-wen-chic-Tzu (Eski Çince Sözlüğü), Chung-hua Kitapevi, Pekin, 1963.
KUO, Ai-chun, Chung-kuo Chen-Chiu Hui-Ts'ui (Çin Akupunktur ve Dağlama Hakkındaki Kitaplardan Seçmeler), Hunan Teknık Neşriyatı, Ch'ang-sha 468-505, 1985.
MA, Ch'ang-shou, Kuzey Ti ve Hunlar, Chung-hua, Shu-chü, Pekin, 1962.
NEMETH, J., "Türklüğün Eski Çağı" (Macarcadan), Ülkü Mecmuası, (Tercüme eden: Şerif Baştav), Ankara, 1940.
ÖGEL, Bahaeddin, Türk Kültür Tarihine Giriş, Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara, 1991.
ÖGEL, Bahaeddin, "Büyük Hun Devletinin Kuruluşundan Önceki Orta Asyanın Etnik Durumu", Ankara Üniversitesi DTCF Dergisi, 1947.
PAN-KU, Han-shu (Han Sülâlesi Tarihi), Chung-hua, Shu-chü, Pekin, l975.
SSU, Ma-ch'ien, Shih-chi (Tarihî Hatıralar), Chung-hua, Shu-chü, Pekin, 1962.
TANER, Tarhan, "Bozkır Medeniyetlerinin Kısa Kronolojisi", Tarih Dergisi, İstanbul, 1970.
TURAN, Osman, Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, DTCF Yayınları, 1941.

30 Nisan 2010 Cuma

DİVÂNÜ LÜGATİ T-TÜRK'TE 'KIPÇAKÇA' KAYDIYLA VERİLEN KELİMELERİN TARİHÎ KIPÇAK SÖZVARLIĞI İÇİNDEKİ YERİ

0yorum
DİVÂNÜ LÜGATİ T-TÜRK'TE 'KIPÇAKÇA' KAYDIYLA
VERİLEN KELİMELERİN TARİHÎ KIPÇAK SÖZVARLIĞI
İÇİNDEKİ YERİ*
FUNDA TOPRAK"
Özet: Büyük Türk dilcisi Kaşgarlı Mahmud tarafından 11. yüzyılda kaleme
alınan Divaııü Lııgati 't-Tiirk, Türkçenin bilinen ilk sözlüğü olma özelliğinin
yanı sıra içerdiği zengin malzeme ile günümüz çalışmalarına da kaynaklık
etmektedir. Çalışmamız Divanü Lugat'ı't-Türk'te Kaşgarlı Mahmud
tarafından Kıpçakça kaydıyla verilen 9 fiil ve 35 isim soylu toplam 44
kelimenin Kıpçaklara ait olduğu kabul edilen diğer sözlük ve eserlerde
karşılaştırılması temelinde yapılmıştır.
Anahtar kelimeler: Kaşgarlı Mahmut, Kıpçak, Divanü Lügati 't-Türk.
Abstract: Diwân Lugât at-Turk, which had been written by Mahmud
Kashghârî in the 1 l'h
century, is the fırst known dictionary of Turkish
Language, as well as, it is considered as an important source through the
rich materials it contains.
Oıır study deals with 9 verbs and 35 noun origined word, totally 44 words,
which had been defıned by Kashghârî that ali of thenı are Kiptchak words,
by comparison through the other dictionaries and sources which is accepted
that they belohg to the Kiptchaks.
Keywords: Mahmud Kashghârî, Diwâıı Lugât at-Turk, Qipchaq.
Büyük Türk dilcisi Kâşgarlı Mahmut tarafından ll.yüzyılda kaleme
alınan Divanü Lügati't-Türk, Türkçenin bilinen ilk sözlüğü olma özelliğinin
yanı sıra içerdiği zengin malzeme ile günümüz çalışmalarına da kaynaklık
etmektedir. Kâşgarlı sözlüğünde ele aldığı kelimeleri kendi ifadesiyle ,'Türk
illerini tek tek dolaşarak' toplamıştır. Bu özelliğinden dolayıdır ki eser bir
lehçeler antolojisinin ilk örneklerindendir. Divânda Oğuzca, Kıpçakça,
Arguca, Barsganca, Çiğilce, Yağma, Yemek, Tohsı vb. pek çok lehçeye ait
* Bu yazı A.Ü. DTCF Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü tarafından düzenlenen
Cumhuriyetin 80. Yılını Kutlama Etkinlikleri çerçevesinde Türk Dili ve Edebiyatı
Sempozyumunda (Ankara, 18 Aralık 2003), bildiri olarak sunulmuştur.
** Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı
Bölümü, Araş.Gör.
Page 2
80
FUNDA TOPRAK
kelimeler içinde ağırlığı Oğuzca ve Kıpçakça kelimeler almaktadır.
Çalışmamız Divânü Lügati't-Türk'te Kâşgarlı Mahmut tarafından Kıpçakça
kaydıyla verilen 9 fiil ve 35 isim soylu toplam 44 kelimenin Kıpçaklara ait
olduğu kabul edilen diğer sözlük ve eserlerde karşılaştırılması temelinde
yapılmıştır.
Çalışmamız DLT üzerinde yapılmış iki incelemeye dayanmaktadır. Birisi
TDK tarafından yayınlanan Besim Atalay'ın DivânüLugati't-Türk Tercümesi
(DLT), diğeri ise Robert Dankoff ve James Kelly tarafından hazırlanan
Compendium of the Turkic Dialects (CTD), adlı çalışmalarıdır. CTD
inceleniş bakımından DLT'den farklıdır. Dankoff ve Kelly dizin kısmında
lehçeler dizini de yapmışlar ve lehçeleri Kâşgarlı Mahmud'a göre
karşılaştırmışlardır. CTD' ye göre verilen Kıpçakça kelimeler şunlardır: apa
'bear', uçan 'ship with two sails', özle 'noon', ükil 'much' krş.üküş, ketü
'paralyzed (hand), ', katlan- 'bear fruit', koru 'prickly hedge', kuzgir- 'come
potıring and swirling', röz-'suffer cold and hunger', yükütıç yükiin-'pray,
bow\ susgak 'Oğuzca çömçe'. Yine CTD de Oğuzca ile ortak Kıpçak;
Türkçesine ait şu kelimeler verilmektedir: am, bal, kök, kırnak, kurman,
yawlak, aruk, yalnuk. yen-, yopila-, yut-,
Kâşgarlı Mahmut'a Göre Kıpçakçanın Özellikleri
Divan'da Kıpçaklara ait kelimelerin yanında Kıpçak Türkçesine ait bir
takım ses ve gramer özelliklerine de yer yer değinilmiştir. Bugün Kıpçak
Türkçesi metinlerinde gördüğümüz içseste /G/ ve önseste ünsüz düşmesi
olaylarına da yine büyük dilci Kâşgarlı Mahmut dikkatimizi çekmektedir.
DLT'de Kıpçak' Türkçesine ait şu bilgiler verilmektedir: "İsimlerde ve
fiillerde işin devam' etmekte olduğuna bir belge bulunursa kelimenin
ortasındaki ğ ( £), harfini atmakta Oğuzlarla Kıpçaklar birbirine uymuşlardır.
İsme örnek : Türkler alakargaya 'çumğuk öbürleri 'çurnuk derler. Türkler
boğaza 'tamğak öbürleri 'tamak derler. Fiillere örnek: Türkler 'o kimse
daima evine gidendir diyecek yerde 'ol ewge barağam ol ' derler. Oğuzlarla
Kıpçaklar 'baran oT derler. Türklerin 'ol er kulmı urağan oV dedikleri yerde
bunlar 'uran derler.' (DLT 1-31-33),
'Oğuzlarla Kıpçaklar baş tarafında y (<_S), bulunan isim ve fiillerin ilk harfini e (' ), yahut c (£), ye çevirirler. Öbür Türkler yolcuya 'yelkin', Oğuzlarla Kıpçaklar 'elkin' derler. Onlar ılık suya 'yılığ suw\ bunlar 'ılıg' derler. Bunun gibi öbürlerinin yincü dediğine bunlar 'cincu derler. Türkler devenin uzamış tüyüne 'yuğdu , Oğuzlar ve Kıpçaklar 'cuğdu' derler. Kelimenin başında bulunan m (?), harflerini Suvarlarla Oğuzlar, Kıpçaklar b Page 3 DİVANÜ LÜGATİ T-TÜRK'TE KIPÇAKÇA KAYDIYLA VERİLEN 81 KELİMELER (S-1), ye çevirirler. Türkler 'men bardum', Suvarlar, Kıpçaklar, Oğuzlar, Kıpçaklar 'ben bardum' derler. Türkler çorbaya 'mün', bunlar 'bitti derler. DLT'de Kıpçakça kaydıyla verilen kelimelerin Kıpçak sözlük ve eserlerindeki varlığı şu şekildedir: a. İsimler ve Sıfatlar aba:'Ayı. Kıpçakça' (DLT 1-86), aba (CTD III-10), krş. apa 'bear' (EDPT5), aba (III), 'MeaBeab'(DTS 1), (KTS-), (KK-), (TZ-), (TA-), (KÎ-), (İM-), (MHN-), (NŞ-), (CC-), (GL-) bu şekliyle DLT'ye has bir kullanım olarak dikkati çekmektedir. adhak 'ayak. Kıpçak, Yemek ve Suvarlarca' (DLT 1-32), adak (CTD III- 5), adak Teg, foot'(EDPT45), adaq 'Hora' (DTS8), adak ~ ayağ ~ azak (KTS 2,17,19), ayağ (KK69a/l), ayak (TT 22b 12), ayak - adak ~ azak (Kİ 27), (BM-), ayağ (TA 69a/l), ayak (TZ16b9), ayak (İM87b/l), ayak (MHN 142), adak 'noga' (HŞ23,57), ayak (NŞ 29v3,4), ayak 'rist, Fussrücken' (CC 96-18), ayak (GL166/11). alığ 'her şeyin kötüsü' Oğuz ve Kıpçakça. (DLT 1-64), alığ (CTD III-7), alığ 'bad' (EDPT135), alıq 'louoBy' (DTS 35), alğığ 'aşağılamak' (TA), alığ 'korkak' (TA), alığ ~ alğığ (KTS 7), (KK-), (CC-), (MHN-), (NŞ-), (İM-), alu: 'borcunu ödeyemeyen aciz' (Kİ22), aynca aluk 'hayvan esvabından olan şey örtü, palan gibi' (Kİ21), (TZ-), (GL-). Bu kelimenin düz ve yuvarlak ünlülü şekilleri Kıpçak eserlerinde kanşık olarak kullanılmaktadır. arık 'ank, zayıf, cılız. Oğuz ve Kıpçak dillerinde' (DLTI- 66), aruk 'emaciated' (CTDIH-11), aruk 'emaciated, weak for the lack of food' (EDPT 214), 'nonor Haa BXOAOM B uıaTep B ıoopTy' (DTS 51), arık 'temiz, saf, an'(KF), (KTS 11 krş. arav, arı, arıg, arov,, aru, uru), (KK -), arığ (Kİ -), arık (TZ 37bl2), (TA-), (NŞ-), ank 'zaif' (MHN 143), aruk 'mager' (CC77- 7), aruk 'zayıf, cılız' (İM 368b/5), aruk ~ arık 'zayıf (GL20/6). ayığ 'ayı. Oğuz, Kıpçak ve Yağma lehçelerinde adhığdır.' (DLT 1-84), adığ (CTD ni-4), krş. adığ 'bear'(EDPT45), ayığ ~ adı - adug 'MC/iBC/jb' (DTS29), ayu (KTS 19), ayu 'ayı' (KK69a/13), ayu (Kİ 26), ayu (TA 69b/11), ayu (TZ15b3), ayığ (MHN 174), (NŞ-), ayu 'Beer' (CC108-14), (İM-), {GL-). bal 'bal. Suvarlar, Kıpçak ve Oğuz dillerince. Öbür Türkler buna arı yağı derler.' (DLT III-156), bal (CTD 111-64), bal 'honey' (EDPT 330), bal 'mea' (DTS 79), bal 'an balı' (KTS 22), bal 'bal' (KK70b/2), bal (Kİ35), bal Page 4 82 FUNDA TOPRAK (İM105a/6), bal (TZ 25a6), bal (MHN 96), (NŞ-), bal 'bal' (TA 70b/2), bal 'honig' (CC139-17), bal (GL164/11). başmak 'pabuç. Oğuzlarla Kıpçaklar bir 'm' getirerek başmak derler.' (DLT 1-378), başmak (CTD 111-67),1 başmak 'shoe, slipper'< baş-< ba- (EDPT382), başmaq '6auiMaK Tycj)jı»' (DTS 88), başmak 'ayakkabı, çizme'(KTS 25), başmak 'çizme' (KK 71b/7), başmak 'ayakkabı' (Kİ31), başmak 'pabuç,çizme' (TZ 18a6), (NŞ-), başmak 'pabuç', başmak 'çizme'(TA 71b/7), (MHN15), (İM-), başmak 'schuh' (CC-86,11), başmak 'ayakkabı, pabuç' (GL180/2). ben 'ben, Oğuz, Kıpçak ve Suvarlar dilinde' (DLT 1-311), ben 'the İst personal singular pronoun T'(EDPT 346), ben 'a' (DTS94), ben 'birinci şahıs zamirinin müfredi' (MHN 80), men 'ego' (CC66,2), men 'pronoun 'I" (NŞ 2v7), men 'ben' (TTA54a/4), men 'ja' (HŞ 201), men ~ min 'ben, şahıs zamiri' (GL 11/5, 231/12), men '1. tekli şahıs zamiri' (İM 2a/2), men 'ben' (KK17a/7), men ~ min ~ ben (KTS180). bulan 'Kıpçak illerinde avlanan iri yan bir yaban hayvanıdır küp gibi içi oyuk, yukanya kalkık bir boynuzu vardır, orada kar veya su toplanır, dişisi diz çökerek erkek oradan su içer, erkeği diz çökerek de dişisi su içer.' (DLT 1-413), bulan (CTD 01-81), bulan 'the elk' (EDPT 343), bulan (?), (DTS 121)2, bulan ~ bulnak (KTS 37), (KK-), bulnak- bulanak 'yaban eşeği' (Kİ35), bulan 'yaban eşeği' (TZ 39a7), (İM-), (TA-), (NŞ-), (MHN-), (CC-), (GL-). cincü 'İnci, Oğuzca ve Kıpçakça' (DLT 1-417), yinçü (CTD III-227), yinçü 'pearl' (EDPT 944), yencü 'aceMHyr' (DTS256), inçi ~ inçü ~ yençü - yinçü (KTS 111), incü=inci (KK 72a/9), inci (TZ 3lbl 1), incü ~ inci (TA 72a/9), inçü (Kİ 24), yinçü (İM255a/6), yincü (MHN 181), (NŞ-), yinçü 'perle' (CC93-26), inçü ~ inçi (GL178/4). İnci kelimesinin cincü şeklinde /c/'li şekli sadece DLT'ye has bir kullanım olarak karşımıza çıkmaktadır. çufğa 'kılavuz, başbuğ. Kıpçak ve Oğuz dillerinde. Şu savda dahi gelmiştir. Kalın kolan çufgasız bolmas = kolan sürüsü kılavuzsuz olmaz.' (DLT I- 424), cuwga 'scout, guide' (CTD 111-96), çufğa 'a horse which a fast post-rider takes on the road and rides until he finds another' and Oğuz- Kıpçak çufğa 'a guide, leader' (EDPT 396), çufga 1,'nepeKJia.nnafl jıoınaa', 2. BO>KaK np0B0flHHK' (DTS 156), (KTS-), (KK -), (Kİ-), (TZ-), (TA-), (NŞ-),
(MHN-), (İM-), (CC-), (GL-).
' Sözcüğün Çiğilcesi başak şeklinde verilmektedir. (CTD 111-67).
2 DTS'de bu kelime için anlam verilmemiş (?) işareti ile bırakılmıştır.
Page 5
D V N Ü LÜGATİ T-TÜRK'TE KIPÇAKÇA KAYDYLA VERİLEN
83
KELİMELER
cuğdu 'devenin uzamış tüyü' (DLT 1-31), krş. yoğdu 'the long hair under
a camel's chin' (EDPT 899), yogdu '.zyiHHHaa ınepcTt noa uıeeü y
BepÖJiıoaa' (DTS 270), (KTS-), (KK-), coğda 'deve yünü' (MHN 172), (TT-
:), (NŞ-:), (BM-), (TA-), (TZ-), (Kİ-), (CC-), (GL-), (HŞ-).
elkin 'yolcu' (DLT 1-31), (CTD ffl-222), krş. yelgin < yel- 'one who trots or rides fast' generally 'a traveller' (EDPT928), elkin ~ yelkiıı 'rıyTHHK. CTpaHHHK' (DTS 171-254), (TT-). Bu kelime Kıpçak sözlükler ve eserlerinin ikisinde anlam değişmesine uğramış şekilde karşımıza çıkmaktadır. Elgin 'yabancı, özellikle kafir için kullanılır.' (İH), (KTS 72), elkin '1. garip,kimsesiz' '2. yıldırım' (Kİ 22), (TZ-), (İM-), elkin 'göz önünde hazır bulunmayan' (MHN 151), (NŞ-), (TA-), (BM-), (CC-), (GL-), em 'kadının dişilik aleti, Oğuzlar ve Kıpçaklarda' (DLTI-38), (CTD III- 8), krş. am 'vulva'(EDPT155), em 'HCCHCKHH IIOJIOBOH opraH' (DTS172), cim 'dişilik organı' (KTS 8), am (KK68b/10), am (TA-68b/10), am (TZ- 27b4), (Kİ 23), (MHN-), (NŞ-), (CC-), (İM-), (GL-). epmek 'Yağma, Tohsı boylanyla Oğuz ve Kıpçaklardan bir takımlarının dillerince 'ekmek' demektir.' (DLT 1-101), epmek (CTD 111-29), epmek 'bread'(EDPT12), epmek 'xjıe6' (DTS 175), etmek ~ itmek ~ ötmek (KTS 77,117,213), etmek (KK 70b/l), etmek (Kİ 7), (TZ-), etmek 'ekmek' (TA70b/l), (NŞ-), etmek 'ekmek' (MHN 165), (İM-), (CC-), itmek 'ekmek'(GL170/12). ewet 'evet, peki manasına bir kelimedir. Bunda üç türlü söyleyiş vardır. Yağma, Tohsı Kıpçak boylan 'evvet'. Oğuzlar 'emet', 'evet', öbür Türkler 'yemet' derler. (DLT 1-51), (CTD 111-30), krş. yemet 'yes' (EDPT935), evet ~ yemet 'yMBcp/mMejibHaa nacMHua jıa^Ho, xopouıo' (DTS 189-255), (KTS- ), evet (KK 78a/2), evet (TZ 3bll), evet (Kİ 25), (MHN-), (NŞ-), evet (TA 78a/2), (İM-), evet 'ja' (CC61-12), (GL-). kadhın 'kayın, dünür, hısım. Kıpçaklar bunu 'z' ile söylerler, kadaş temiş kaymaduk, kadhın temiş kaymış = kardeş demiş tmmamış dönüp bakmamış kayın demiş iltifat etmiş. Bu sav, hısımlar içinde kayınlara saygı ile emrolunduğu zaman söylenir.' (DLT 1-403), kadın (CTD III-123), kadın 'related by marriage' (EDPT 602), qadın 'oTeu aceHbi TecTt' (DTS402), kayın (KTS 133), kayın (CC-97,11), (KK-), (Kİ-) Kıpçak sözlüklerinin bazılannda doğrudan kelime kökü yerine başka bir isimle oluşturulmuş birleşik isim şekilleri görülmektedir, kayın ana 'küye' (TZ 12b4), (TA-), (NŞ-), kayın ata 'kayınbaba', kaymana 'kaynana' (MHN 144), (İM-), (GL-) Page 6 84 FUNDA TOPRAK kat 'Muğaylan dikeninin meyvası. Afılğu katı= bir deniz ağacının meyvası smçğan katı= muğaylan dikeninin meyvasıdır, sıkılarak yoğurda katılır. Sonra renk vermek için tutmaca katılır. Yemek, Kıpçak. Kay, Tatar, Çomıl dillerinde herhangi bir ağacın meyvasına da kat denir.' (DLT 11-147), 3, kat 'berry of thorny tree' (CTD III-132), qat 'arofla, ano,nBoo6me, njiOA MOHOKeBejibHHica' (DTS 432), Kat kelimesinin meyve anlamı diğer Kıpçak 4 sahası eserlerinde görülmemektedir . kemi 'gemi. Oğuzca ve Kıpçakça' (DLT III-235), kemi (CTD III-101), kemi 'ship, boat' (EDPT 721), kemi 'jıoAKa, cy/mo' (DTS 297), kemi ~ keme - kime ~ kimi (KTS 137,149), (KK-), kemi-keme 'Kıpçaklarda binilecek bir şey gemi' (Kİ84), kemi (İM219b/2), kemi (TZ 19a7), kemi 'gemi, merkep'(MHN 161), (NŞ-), (TA-), (HŞ-), (CC-) kimi (GL198/13). ketü 'çolak' (DLT III-219), ketü (CTD III-104), ketü 'crippled, with disabled hand'(EDPT 701), Clauson kelimenin ket- kökünden ketig şeklinin ilk kullanımı olduğu görüşündedir. Ketü 'oflHopyKHH, 6c3pyKHÜ' (DTS 304), (KK-), (Kİ-), (HŞ-), (TZ-), (TA-), (NŞ-), (MHN-), (İM-), (CC-), (GL-).5 kırnak 'cariye. Yabaku, Kay, Çomul, Basmıl, Oğuz, Yemek ve Kıpçak dillerinde' (DLT 1-473), kırnak (CTDÜI-138)6, kırnak ' a slave girl' (EDPT 661), qırnaq 'HCBOJibHiıııa Monoflaa paöbiHH Hajıo>KHHua' (DTS 446), kırnak
'cariye, halayık, hizmetçi' (KTS 145), (KK-), kırnak 'cariye' (TZ3bl3),
kırnak (Kİ 60), kırnak 'cariye, halayık' (İM155b/6), kırnak 'odalık, cariye'
(MHN 147,152), (NŞ-), karnak 'cariye' (TA 72a/6), (CC-), kırnak 'cariye,
halayık' (GL139/5).
koru 'dikenli tel. demir diken' (DLT III-223), koru 'prickly hedge' (CTD
III-143), qoru 'uınnu, KOJIIOHKH' (DTS 460), (KTS-), (KK-), (HŞ-), (Kİ-),
(TA-), (NŞ-), (TZ-), (MHN-), (İM-), (CC-), (GL-).
kök 'kök, asıl. Kökünğ kim = aslın nedir? Hangi boydansın?. Oğuzca,
Kıpçakça' (DLT 11-284), kök (CTD III-108), kök 'root, origin5 (EDPT 708),
kök 'np0HCX0>KfleHHe, poflocnoBuaa' (DTS 312), kök 'kök. asıl, ırk, soy'
(KTS 156), kök 'kök, asıl' (GL277/12), kök 'kök'(TZ llbl2), kök 'cins,
kök', mesela kökün ne -hangi cinsten veya sülaledensin?' (Kİ-83), kök
3 Bu kelime bu anlamıyla DLT'de geçmektedir. Diğer Kıpçak sözlüklerinde anlam
farklıdır.
4 Kat kelimesiyle ilgili olabileceğini düşündüğümüz iki bitki adı katgan 'marul' (TA), ve
katagan 'hindiba otu' (Kİ), kullanımları dikkatimizi çekmiştir. (KTS 131).
5 kedük - ketik 'gedik, oyuk' biçimleri Kİ ve TZ'de tespit edilmiştir. (KTS 141).
6 CTD de kız kelimesiyle karşılaştırmıştır. (CTD III-138).
Page 7
DİVANÜ LÜGATİ T-TÜRK'TE KIPÇAKÇA KAYDIYLA VERİLEN
85
KELİMELER
'ursprung, abstammung'(CC42-15), köklük 'nesep, soy, sop' (İM471b/8),
kök 'soyun aslı' (MHN103),
kurman 'gedeleç, yay konan kap, yaylık. Oğuz ve Kıpçakça, kiş kurman =
ok ve yay konan kap. Aslı beline kuşağı bağla demek olan 'kurman'
sözünden gelmiştir.' (DLT 1-444), kurman (CTD III-148), kurman 'bow-
case' (EDPT 660), qurman iıajıyLibe, caa/ıaK' (KK-), kurman ~ kurban (İH),
'yay kabı, sadak' (KTS 165, 163), kurman 'sadak' (TZ8bll), (Kİ-), (İM-),
(TA-), (MHN-), (NŞ-), (CC-), (GL-).
sulak 'dalak. Kıpçak dilince.'(DLT 1-411), suğnak (CTD III-168), sulaq
'cejıeaeHKa' (DTS 513), (KTS-), (KK-), (TZ-), (TA-), (Kİ-), (İM-), (MHN-),
(NŞ-), (CC-), (GL-).
susğak 'susak, kendisiyle su ve benzeri şeyler daldırılarak alınan nesne,
Karluk, Kıpçak ve bütün göçebeler dilince' (DLT 1-470), susgaq 'Hepnan'
(DTS 514), susak 'su kabı kova'(İH), (KTS 243), (TZ-), (Kİ-), (TA-), (BM-),
(İM-), (MHN-), (CC-), (GL-).
suvuk 'sıvık, cıvık.yoğurt pekmez gibi durultularak akar hale getirilen
herşeye de böyle denir, suvuk yoğurt 'sulu yoğurt' demektir, suvuk kudhruk
= katır kuyruğu gibi kılsız ve uzun kuyruk'. Ağaç ve ağaca benzer şeyler de
böyledir. (DLT III-164), CTD de suwi- fiili altında ele alınmıştır. (CTD III-
170), suwuk 'fluid, liquid'(EDPT 786), suvuq 'HCHAKHH, HCUZIKHH PEAKHFI'
(DTS 516), suvı 'sıvı' (KTS 243), (Kİ-), (TA-), (GL-), (TZ-), (NŞ-), (MHN-)
,(İM-), Codex Cumanicus'ta aynı kökten suvlu 'spelt' (CC110-22), şekli
geçmektedir.
ökil 'çok, Kıpçakça. Ökil kişi = çok kişiler.' (DLT 1-74), ükil 'numerous,
many' (EDPT 106), ökil ~ ükil 'MHOIO MHOJKCCTBO' (DTS 382-623), öküş ~
üküş (KTS211, 297), Kıpçak sahasının diğer eserlerinde üküş ~ öküş şekli
geçmektedir, üküş (NŞ 28v5), (KK-), (Kİ-), (TZ-), öküş 'çok' (MHN 153),
(İM-), (TA-), (CC-), (GL-).
özle 'öğle vakti' Kıpçaklar (<_S), harfini (j), ye çevirerek özle 'Jjf' derler. (DLT 1-114), özle ~öylü 'noımeHb' (DTS 382-395), öyle ~ öylen ~ eylen (BM), 'öğleyin, öğle vakti' (KTS 213, 77,79), (TZ-), (TA-), (Kİ-), (İM-), öyle 'günün ortası' (MHN 184), (NŞ-), (CC-), evle (GL ). uçan 'iki yelkenli gemi' (DLT 1-222), uçan '/tByxnapycHaa jıo/uca' (DTS 604), uçan 'küçük gemi, yelkenli kayık' (KTS 291), uçan 'küçük gemi, kayık' (TZ 19a8), uçan 'küçük gemi' (Kİ 9), uçan (BM), (MHN-), (İM-), (TA-), (CC-), (GL-). Page 8 86 FUNDA TOPRAK yanğluk 'cariye. Oğuz, Kıpçak ve Suvarlarca.' (DLT III-385), yal- 'bare'> yalnuk 'Adam, mankind, slave girl'(CTD III-223), yalnuk 'a human
being, man' Oğuz, Kıpçak, Süvarin yalnuk 'a female slave' (EDPT 930),
yalnuq 'Moııo^aa HCBOJibHima' (DTS 229), (KTS-), (KK-), (NŞ-), (Kİ-),
(TA-), (MHN-), (HŞ-), (İM-), (CC-), (GL-).
yawlak 'kötü, düşkün, her şeyin kötüsü. Oğuzca ve Kıpçakça' (DLT III-
43), yawlak 'bad, evil' (EDPT 876), yavlaq 'KpenKHH, 0TBa>KH0' (DTS 249),
yavlak 'büyük, korkunç' (KTS 315), (Kİ-), yavlak (TZ14b7), (TA-), (İM-),
(MHN-), (NŞ-), (CC-), (GL-).
yayğuk ~ yazğuk 'kısrağın her iki memesinin ucu. Bazıları 'yazğuk'
derler, Kıpçakça' (DLT 111-28), yadğuk 'the teat of a mare's udder'< ycıd- (EDPT 888), yayğuk 'COCKH y Koobmuubi' (DTS 226), (TTA-), (NŞ-), (MHN-), (KK-), (HŞ-), (CC-), (İM-), (GL-), (KTS-). 7 yemşen 'Kıpçak ülkesinde biten bir kır yemişinin adı" (DLT 111-37), yimşen (CTD III-226),8 yemşen 'the name of a wild fruit' (EDPT939), yemşen 'pacTemıe, pacTymee B CTenH nonbiHb' (DTS 256), diğer Kıpçak kaynaklannda aynı kökten yemiş kelimesi geçmektedir, yemiş ~ cemiş - yemiş (KTS 318), (Kİ 98), yemiş (TZ 28a7), yimiş (İM 416b/2), (MHN-), yemiş 'meyve' (TA 7la/2), (NŞ-), yemiş 'frucht' (CC137-2), yimiş (GL59/5). yükünç 'namaz. Tenğrige yükünç yükündi = Allaha namaz kıldı. Ol begge yükiinç yükündi= o, beyin önünde başını eğdi.' (DLT III-375), yükünç yükün- 9 'pray, bow'(CTD III-236) , yükün- 'to bow, do obeisance to someone, to worship' (EDPT 913), yükünç 'noıcnoHeHHe, coBepmeHHe o6paaa NOKJIOHEHHH, coBepıneHHe MOJIHTBM' (DTS 285), yükünç 'namaz' (İH), (KTS 332), (KK-), yükün- 'diz çökerek hizmet etmek' (Kİ 96), yükün- 'secde etmek ve kıçını yükseltmek' (TZ 8b7), (NŞ-), (HŞ-), (TA-), (MHN-), (İM-), yügüııç 'verehrung'(CC 145-4), (GL-). b. Fiiller büt- 'ot bütti = ot bitti. Meyva biterse yine böyle denir. Oğlan bütti = çocuk doğdu. Herhangi bir şey biterse, doğarsa veya yaratılırsa bütti denir. 7 Besim Atalay bu sözcük için 'Orta Anadoluda bu kelime bugün 'yemşen' şeklinde kullanılmaktadır. Dikenli bir çalının üzerinde biten kırmızı ufak meyvalara derler' açıklamasını vermektedir. (DLT 111-37), 8 CTD de yimşen- fiili Kıpçak Türkçesine ait özel terimler listesine alınmıştır. (CTD III- 288). 9 CTD de yükünç yükün- deyiminin Kıpçaklara ait olduğu, Oğuzların yükünç et-, Türkmenlerin yükünç kıl- şeklinde kullandıkları da ayrıca belirtilmiştir. (CTD III-283), Page 9 DİVNÜ LÜGATİ T-TÜRK'TE KIPÇAKÇA KAYDIYLA VERİLEN 87 KELİMELER Kıpçakça.' (DLT 11-294), büt- (CTD 111-84), büt- 'to become, complete, a plan tor vegetable to grov, born' (EDPT 298-299), büt- 'co3peBa-n>,
nocneBaTb, BbipacTaTb, ypo^HTbca' (DTS 133), bit- 'nebat yetişmek,
büyümek' (KTS 33), (KK-), bit- (TZ37a4), bitti' ot veya nebat çıktı' (Kİ 28),
bit-'bitki bitmek, gelişmek' (İM141a/4), bitmek 'tohum filizlenip topraktan
dışarı çıkmak'(MHN115), (NŞ-), (TA-), bit- 'wachsen, erwachsen, spriessen'
(CC139-1), bit- 'bitmek, (nebat için), yetişmek, çıkmak' (GL294/11).
çun- 'yıkanmak, Oğuz ve Kıpçaklann dilince' krş. yun- (DLT 11-314),
yun- 'to wash oneself' (EDPT942), yun- 'MbiTbca' (DTS 280), yu- 'waschen'
(CC32.2), yu- 'yıkamak' (MHN 113), (NŞ-), yun- ~ yuy- 'yıkanmak' (TTA
39a/l, 35b/13), yun- 'umyc sie, vvykapac sie' (HŞ 272), yun- 'yıkanmak'
(KK81b/3), yu- 'yıkamak'(İM104a/8), yu- ~ yuv- 'yıkamak' (GL271/2),
yun- ~ yuvul- ~ yuvun- ~ yün-' yıkanmak' (KTS 330, 331,332).
katlan- 'yıgaç katlandı= ağaç meyvalandı' (DLT III-196), CTD de kat
'berry of thorny tree' şeklinde verilmektedir. (CTD III-132), yığaç katlan-
'the tree bore fruit' (EDPT 602), qcıtlan- 'njıOflOHOCHTb' (DTS 435), krş. kat,
(KK-), (Kİ-), (TZ-), (NŞ-), (TA-), (MHN-), (İM-), (HŞ-), (CC-), (GL-).
kuzğır- 'kar sağanak halinde esmek' kar kuzğırdı = kar sağanak halinde
uçarak geldi.' (DLT 11-193), quzgır- 'naflaTb xjıonbflMn' (DTS 475), (KTS-),
(TA-), (TZ-), kuz 'güneş dokunmayan yer' ( Kİ 71), (İM-), (MHN-), (HŞ-),
(NŞ-), (CC-), (GL-).
töz- 'er tumluğûa tözdi - adam soğuktan acıktı.' (DLT III-182), töz-
'suffer cold and hunger' (CTD ffl-198), töz- 'to suffer, endure' (EDPT 572),
töz- 'nporojıoaaTbca' (DTS 583), töz- ~ döz- ~ düz- 'sabır ve tahammül
göstermek, dayanmak, katlanmak' (KTS 283), (KK-), döz- ~ düz- HI 'sabır
ve tahammül göstermek' (TA,KTS283), tözdü 'sabretti, tahammül etti' (Kİ
38), (İM-), (MHN-), (TZ-), töz- 'cierpiec, cierpliwie, czekac, wytrwac'(HŞ
96), (NŞ-), töz- 'leiden'suferre' (CC123-27,32), töz- 'sabır ve tahammül
etmek' (GL343/2).
yal- 'yanmak' (DLT 111-65), 'kusmak'10, yal- 'to blaze, burn, shine'
<*ya- (EDPT918), yal- lBcnuxHBaTb, BOcnjıaMeHHTbca'(DTS 227), yan- 'sich vvenden' (CC112), yandur- 'yakmak' (TTA 36a/4), (KK-), yan- 'palic sie' (HŞ 132), yandur- 'yakmak' (İM 86a/4), yan- 'yanmak' (GL 75/5), yan- 'yanmak' (KTS 309). 10 Bu fiil dizinde yanmak anlamında verilmesine rağmen açıklamalar kısmında yal- 'kusmak' (DLT 111-65), anlamıyla geçmekte olup bu da fiilin tarihî Türk lehçelerinde görülen yan- 'dönmek' anlamıyla ilgili olmalıdır. Page 10 88 FUNDA TOPRAK yen- 'er anı yenğdi = bir işte adam onu yendi, alt etti. Oğuzca ve Kıpçakça' (DLT III-391), yin- 'overcome'(CTD III-223), yen- 'to conquer someone' (EDPT 942), yen- 'no6e>fyıaiV(DTS 256), yen- - yen- - yifi-
'yenmek, mağlup etmek'(KTS318,323), yin- 'yenmek, yenilmek'(KK34b/3),
yin- 'yenmek, yenilmek' (TA 34b/3), (Kİ-), yin- 'yenmek, galip gelmek'
(İM96a/l), yenğ- 'yenmek, üst gelmek, Oğuzca ve Kıpçakça' (TZ 24b 1),
(MHN-), (NŞ-), yen- 'besiegen' (CC56-19, 21), (HŞ-), yen- (GL-292/7).
yubıla- 'ol anı yubıladı = o, ona hile etti, al etti. Bu Oğuz ve Kıpçak
dillerincedir. Bunu başka Türkler az kullanır ve hileye 'yapyup' derler, fiil
yapmazlar' (DLT III-327-328), yop- 'trickery, deceit'> yopila- (CTD III-
230), yobıla- 'deceive' < yab yob 'deceit' (EDPT 878), yubıla- 'oÖMaHbiBaTt'b değişmesiyle), men -
min şekillerinde karşımıza çıkmaktadır.
2. DLT'deki özle kelimesi kelime içinde z>y değişmesi ile Kıpçak
eserlerinde öyle şeklindedir.
3. Ökil 'çok' anlamındaki Kıpçakça kaydıyla verilen kelime diğer Kıpçak
sözlük ve eserlerinde üküş ~ öküş şekilleriyle görülmektedir.
4. Ayığ ~ adığ kelimesi son seste /ğ/ düşmesi ile (İbni-Mühennâ Lügati
hariç), diğer Kıpçak eser ve sözlüklerinde ayu şeklindedir. İği sesinin
düşmesi son seste yuvarlaklaşmaya neden olmuştur. Aynı anlamdaki aba
kelimesi ise sadece DLT'de görülmektedir.
Page 11
DİVANÜ LÜGATİ T-TÜRK'TE KIPÇAKÇA KAYDIYLA VERİLEN
89
KELİMELER
5. DLTde diğer şekillerin yanı sıra cincü şeklinde Kıpçakça kaydıyla
verilen kelime diğer Kıpçak sözlük ve eserlerinde inçü ~ incü ve önseste
ünsüz türemesiyle yinçü ~ yincü şekillerinde de görülebilmektedir. /C/'li
kullanım Divana ait bir özellik olarak karşımıza çıkmaktadır.
6. DLT dizininde Kıpçakça kaydıyla verilen yal- 'yanmak' fiili diğer
Kıpçak sözlük ve eserlerinde dönüşlü çatı ekiyle yan- 'yanmak' şeklinde
görülmektedir. Yal- şekli Divana ait bir özellik olmalıdır.
7. Sadece DLT'de geçen ve Kıpçaklara ait olduğu bildirilen yemşen
kelimesi diğer Kıpçak sözlük ve eserlerinde aynı kökten yimiş şeklinde
varlığını sürdürmektedir.
8. Kat kelimesi Kıpçak sözlük ve eserlerinde DLT'deki 'bir çeşit meyve'
anlamıyla değil 'yan, huzur, nezd' anlamlarıyla bulunmaktadır.
9. Susğak, alığ ökil, aba, •sulak; çufğa, kat, yemşen, ketü, koru, yanluk,
yayğuk ~ yazğuk, katlan-(krş.kat), yubıla-, kuzğır-, kelimeleri sadece
DLT'de geçmekte diğer Kıpçak eserlerinde görülmemektedir.
10. Cuğdu ve yawlak kelimeleri ise sadece birer eserde karşımıza
çıkmaktadır.
11. Sulak kelimesi CTD'de suğnak, çufğa kelimesi çuwğa, cincü kelimesi
yincü, yobıla- fiili ise yopila- şekillerinde DLT'den farklı okuyuşla ele
alınmışlardır.
Kaynaklar ve kısaltmalar
BM: Kitâbu Bulgatü'l-Miiştâk Fî Lügati't-Türk ve'l-Kıfçak, Ananiasz
Zajackowski, Vocabulaire arabe-Kiptchak de l'epoque de l'etat
Mamelouk. Bulgat al Muştaq fi lügat al-Turk wa'l-Qifzak, 1-ere partie, Le
Noam, Prace Orientalistryczney, Zaklad Orientalistyki Polskiej Akademii
Nauk Warzawa 1958.
Brockelman, C,
Osttiirkische Grammatik der lslamischen Littercıtur—
Sprachen Mittelasiens, Leiden 1954.
CC: Türkischer Wortiııdex Codex Cumanicus, Gr0nbech,K, Kopenhagen,
1942.
CTD: Compendium of the Turkic Dialects, James Kelly, Robert Dankoff,
Harvard 1982-1985.
DLT: Divanü Lügati't Tiirk Tercümesi, Atalay, Besim, C.I-IV. TDK Yay.
Ankara 1985.
DM: Ed-Dürretü'l-Mudiyye Fi'l-Liigati't-Tiirkiyye, Ananiasz Zajackovvski,
'Chapitres choisis du vocabulaire arabe-Kiptchak ad-Durrat al Mudi'a fî—I—
Page 12
90
FUNDA TOPRAK
lügat at turkiyya (I-Rocznik Orientalistryczney XXIX/I, s.39-98, Warszawa
1965), D- Rocznik Orientalistryczney, XXIX/II, s.67-116, Warszawa
1965), III- Rocznik Orientalistryczney, XXXI/I, Warszawa 1968.
EDPT: Clauson, G, An Etymological Dictionary Pre-Thirteenth Century
Turkısh, Oxford University Pres. 1972.
Erdal, Marcel, Old Turkic Word Formation A Functional Approach to the
Lexicon,Vol.n, Wiesbaden 1991.
Gabain, A. M, Eski Türkçenin Grameri, (Çev. M. Akalın), Ankaral988.
GL: Seyf-i Sariyi, Gülistan Tercümesi, Karamanlıoğlu, Ali Fehmi, TDK
Yay., Ankara 1989.
HŞ: Najstarsza Wersja Turecka Husrav u Şirin Qutba, Ananiasz
Zajackowski, Warszawa, 1961.
İH: El-İdrâk Haşiyesi, Veled İzbudak ,TDK Yay. İstanbul 1936.
İM: İrşâdü7Mülükve's Selâtin, R.Toparlı, TDK Yay. Ankara 1992.
Kİ: Kitâb al İdrâkli Lisân al Atrâk, Ahmet Caferoğlu,, İstanbul, 1931
KK: El Kavaninü'l Külliye li Zabtı'l-Lugati't-Türkiyye, R.Toparlı, N. Yanık,
S.Çöğenli, Türk Dil Kurumu Yay., Ankara 2001.
KTS: Kıpçak Türkçesi Sözlüğü, R.Toparlı, H.Vural, R.Karaatlı, TDK Yay.
Ankara 2003.
MHN: İbni-Mühennâ Lügati, Abdullah Battal, TDK Yay. Ankara 1988.
NŞ: Kitâb fi İlm an-Nuşşâb, Kurtuluş Öztopçu, Türk Dilleri Araştırmaları
Dizisi: 34, İstanbul 2002.
TA: Kitâb-ı Mecmû-ı Terciimân-ı Türkî ve Acemî ve Mugalî, R.Toparlı, N.
Yanık, S. Çöğenli, Türk Dil Kurumu Yay. Ankara 2000.
TZ: Et-Tuhfetü'z-Zekiyye fi'l Lugati'-t Türkiyye, Besim Atalay, Türk Dil
Kurumu Yay. İstanbul 1945.

DİVANU LÜGATİ’T-TÜRK’TE +LA-

0yorum
DİVANU LÜGATİ’T-TÜRK’TE +LA-
Doç. Dr. Şerif Ali BOZKAPLAN*
ÖZET
Divânu Lügati’t-Türk, Türkçenin ilk ürünlerinden olması dolayısıyla Türk
dilinin şekilbilgisi çalışmalarının da başlangıcını oluşturur.
Türkçenin isimden fiil yapmakta kullanılan en işlek eki olan +lA- da Divânu
Lugâti’t-Türk’te çokça geçer. +lA eki, Divân’da 434 kez çatı eki almış halde, 349 kez
de yalın olmak üzere toplam 783 kez yer almaktadır.
Anahtar kelimeler: Divânu Lugâti’t-Türk, Kaşgarlı Mahmut , +lA- eki.
ABSTRACT
Being one of the first Works of Turkish, Divanü Lügati’t Türk is regarded as the
first step of Turkish morphological studies.
The suffix +lA, the most functioanl suffix of Turkish that changes nouns into
verbs, is seen in The Divanü Lügati’t Türk many times. The suffix +lA is seen in the
Divan for 783 times, 434 times with a voice suffix and 349 times with base form.
Key Words : Divanu Lugati’t-Turk, Makhmud Kaşkari, the suffix +lA-
Türk dil ve kültürünün abide eserlerinden olan Divanu Lügati’t
–Türk (DLT), Türklükle ilgili pek çok konuda geçmişten bugüne
önemli bilgiler aktaran Türkçenin yapı taşı olan bir eserdir. Kaşgarlı
Mahmud tarafından 25 Ocak 1072 Çarşamba günü yazılmaya
başlanan DLT, 9 Ocak 1077 Pazartesi günü tamamlanmıştır.1
Kaşgarlı Mahmud, kendisi hakkında, “Ben onların en uz dillisi, en
açık anlatanı, akılca en incesi, soyca en köklüsü, en iyi kargı
kullananı olduğum halde onların şarlarını, çöllerini baştan başa
dolaştım. Türk, Türkmen, Oğuz, Çiğil, Yağma, Kırgız boylarının
dillerini, kafiyelerini belleyerek faydalandım; öyle ki, bende onlardan
her boyun dili, en iyi yolda yerleşmiştir. Ben onları en iyi surette
sıralamış, en iyi bir düzenle düzenlemişimdir.”2
DLT ve Kaşgarlı Mahmud için söylenenler az değildir: DLT,
Türkçenin ilk sözlüğüdür. Kaşgarlı Mahmud da - bu eseri dolayısıyla
- etnograftır, filologtur, dilcidir, fonetikçidir, diyalektologdur,
toponomisttir, haritacıdır. Bu denli önemli hususiyetleri üzerinde
* Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi.
1 Ercilasun, Ahmet Bican, Makaleler Dil – Destan – Tarih – Edebiyat, Yayına hazırlayan : Ekrem
Arıkoğlu, Ankara 2007, s. 140
2 Atalay, Besim, Divanü Lügati’t-Türk Tercümesi, TDK Yay., Ankara 1985, C.I, s.4
Page 2
Divânu Lügati’t-Türk’te +la-
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
110
toplamış olan bu eser, kuşkusuz dil tarihi çalışmaları açısından da
bir hazine değerindedir. Türkçenin ilk ürünlerinden olması
dolayısıyla Türk dilinin şekil çalışmalarının da başlangıcını oluşturur
DLT.
Türkçede isimden fiil yapan +lA- eki, Eski Türkçe döneminden
itibaren işlek olarak kullanılmaktadır. Köktürkçede ab+la-, il+le- ,
kagan+la-, ög+le-ş- , sü+le, gibi türevleri bulunan +lA- eki,
Uygurcada3
“Sınırsız kullanma imkanı vardır.” şeklinde
özetlenerek munı+la-, yilwi+le-, buzagu+la-, at+la-n- örnekleri
verilmiştir.
Tarihi Türk lehçelerinden Çağataycada “ismin belirttiği ile
ilgili bir hareketi ifade etmek için her türlü isme
getirilebilir.”ibaresi ile yer almaktadır.4 Eski Anadolu Türkçesinde5
“çok işlektir” diye verilmiştir. Kıpçak Türkçesi Gramerinde6
“Türkçenin çok kullanılan isimden fiil yapma eklerinden
biridir. Kıpçakçada da bol miktarda rastlanmaktadır.” denir.
Karahanlı Türkçesi Grameri7 adlı eserde +lA- eki ile ilgili detaylı bilgi
verilmiştir: “Her türlü isimden etken, hem oluş bildiren; hem de
taklidî mahiyette fiiller teşkil eden çok işlek bir ektir. Bunun
ne kadar çeşitli kullanışta fiiller yaptığını bütün ayrıntıları ile
gösterebilmek için, tespit ettiğimiz örnekleri sırasıyla
sunuyoruz.” denmek suretiyle ekin kullanılma sıklığını gösteren
yeterince örnek sıralanmıştır. Daha sonra ekin işlevleri a) simdeki
vasfı başkasına atfeden fiiller (bedük+le-, beg+le-); b) simdeki
vasfı başka bir nesneye katan fiiller (agu+la-, em+le-); c)
simdeki vasfı nesneye kazandıran fiiller ( arıg+la-, tüp+le-); ç)
smin ifade ettiği nesneyi üreten fiiller (çörek+le-, et+le-); d)
smin ifade ettiği vasıftan arınmayı bildiren fiiller (aruk+la-.
yagır+la-); e) smin ifade ettiği nesneyi vasıta olarak kullanma
bildiren fiiller (aya+la-, boyun+la-); f) smin ifade ettiği nesneye
yönelen fiiller (adak+la-, karın+la-); g) simdeki vasfın
kazanıldığını gösteren fiiller (anuk+la-, beling+le-); ğ) smin
ifade ettiği nesneyi kendisi için kullanmayı bildiren fiiller
(kuş+la-, mün+le-); h) smin ifade ettiği nesneye bağlı olarak
davranıldığını gösteren fiiller (erte+le-, ırk+la-); ı) Taklidî fiiller
(ah+la-, çagı+la-) olarak 11 maddede verilmiştir.
3 Gabain, A. Von., Eski Türkçenin Grameri, Çev. Mehmet Akalın, TDK Yay., Ankara 1988, s.49
4 Eckmann, Janos, Çağatayca El Kitabı, Çev. Günay Karaağaç, stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Yay., stanbul 1988, s.44
5 Timurtaş, Faruk Kadri,Eski Anadolu Türkçesi, Türk Dünyası El Kitabı, C.II, Türk Kültürünü Araştırma
Enstitüsü Yay. Ankara1992, s.133
6 Karamanlıoğlu, Ali Fehmi, Kıpçak Türkçesi Grameri, TDK Yay., Ankara 1994, s.46
7 Hacıeminoğlu, Necmettin, Karahanlı Türkçesi Grameri, TDK Yay., Ankara 1996, s.156
Page 3
Şerif Ali Bozkaplan
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
111
+lA- eki, çağdaş Türk lehçe ve şivelerinde de karşımıza
çıkmaktadır. Kırgız Türkçesi Grameri, Ses ve Şekil Bilgisi8 adlı eserde
ek için, “Kırgız Türkçesinde en işlek isimden fiil yapma ekidir.”
denmektedir. Bugünkü Kıpçak Türkçesinde9 ise “Bu ek, hemen
hemen her çeşit ismin sonuna gelerek, yapma veya olma
bildiren fiiller yapar.” denmek suretiyle ekin, Kıpçak lehçelerinde
de fonksiyonelliğine dikkat çekilmiştir. Özbek Türkçesi Gramerinde10
“Bu ek, bütün Türk lehçelerinde olduğu gibi, Özbek
Türkçesinde de çok kullanılan bir ektir.” ifadesi yer almaktadır.
Türkmence11
adlı kitapta ekin, tabiat taklidi isimlere, yabancı
dillerden alınmış kelimelere, sayı isimlerine getirilerek “ismin
taşıdığı manaya dayalı iş, oluş ve hareketi ya da nesnelerin
belli bir hale girmesini ifade eden filler yapar” denmiştir. Saha
(Yakut) Türkçesi Grameri12 adlı eserde eke,“isimden fiil yapma
eklerinin en işleği olan bu ek, bütün isimlere gelerek onlardan
yapma veya olma ifade eden fiiller yapar.” şeklinde işaret edilir.
Gagavuz Türkçesi Gramerinde13 ek, “Bu ek en çok kullanılan
isimden fiil yapma eklerinden biridir. Hemen hemen bütün
isimlere gelir.” biçiminde nitelendirilmiştir.
Görüldüğü üzere isimden fiil yapmakta kullanılan +lA- eki
gayet kullanışlı bir ektir. DLT’de de pek çok örneğine rastlamaktayız.
+lA- ekinin yalın olarak kullanıldığı haller yanında çatı ekleriyle
kullanıldığı şekilleri de mevcuttur. +lA-l-, +lA-n-,+lA-ş-, +lA-t-
şekilleri DLT’de yer almaktadır.
+lA- şekline 349 kere +lA-l- şekline 11 kere, +lA-n- şekline 296
kere, +lA-ş- şekline 56 kere, +lA-t- şekline 71 kere olmak üzere
toplam 783 kere rastlamaktayız. Bu ek, en çok isimlere sonra da
sıfatlara getirilmiştir. Sınırlı sayıda olmak üzere de diğer gramerlik
yapılara getirildiği görülmektedir:
I. +lA- Ekinin Kullanıldığı Söz Grupları
I.I. simlerle: En çok kullanıldığı gruptur. Bütün türevlerinin
örnekleri mevcuttur.
I.I.1. Genel Olarak simler
bala+la-: Kuş yavrulamak, DLT, C.IV, s.64;
8 Çengel, Hülya Kasapoğlu, Kırgız Türkçesi Grameri, Akçağ Yay., Ankara 2005, s. 129
9 Öner, Mustafa, Bugünkü Kıpçak Türkçesi, TDK Yay., Ankara 1998, s. 53
10 Çoşkun, Volkan, Özbek Türkçesi Grameri, TDK Yay., Ankara 2000, s. 62
11 Kara, Mehmet, Türkmence (Giriş-Gramer-Metinler-Sözlük), Akçağ Yay., Ankara 2001, s. 29
12 Kirişçioğlu, M. Fatih, Saha (Yakut) Türkçesi Grameri, TDK Yay., Ankara 1994, s. 38
13
Özkan, Nevzat, Gagavuz Türkçesi Grameri (Giriş-Ses Bilgisi-Şekil Bilgisi-Cümle-Sözlük-Metin
Örnekleri), TDK Yay., Ankara 1996, s. 109
Page 4
Divânu Lügati’t-Türk’te +la-
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
112
im+le-: şaret etmek, göstermek, DLT, C:IV, s.232;
tüpü+le-: Tepelenmek, tepesine vurmak, DLT, C.IV, s.673;
aş+la-l-: kap kenetlenmek DLT, C.IV, s.43;
aw+la-l-: avlanmak, DLT, C.IV, s.51;
em+le-l-: laçlanmak, DLT, C.IV, s.180;
kamış+la-n-: Kamışlık olmak, DLT, C.IV, s.259
kök+le-n-: Sıkı bağlanmak, asaletli veya zengin olmak, DLT, C.IV,
s.357
saw+la-n-: Atalar sözü söylemek, DLT, C.IV, s.499
er+le-ş-: Erkeklikte yarış etmek, DLT, C.IV, s.191
karma+la-ş-: Yağmalamakta yarış ve yardım etmek, DLT, C.IV,
s.272
söz+le-ş-: Söyleşmek, konuşmak, DLT, C.IV, s.536
et+le-t-: Kestirip et haline getirtmek, DLT, C.IV, s.203
ig+le-t-: Hastalandırmak, DLT, C.IV, s.228
taş+la-t-: Taşlatmak, taşraya yollamak, DLT, C.IV, s.583
I.I.2. Kavim simleriyle
14 farklı kavim, soy ve soy adı ile 21 kere kullanılmıştır:
çigil+le-(n)-: Çiğillerden saymak, Çiğillere nispet etmek, DLT, C.IV,
s.51
karluk+la-(n)-: Karluk boyundan saymak, Karluk boyuna nispet
etmek, DLT, C.IV, s.272,
kençek+le-n-: Kençek kılığına girmek, kençekleşmek, DLT, .IV, s.300
kıfçak+la-(n)-: Kıpçak boyundan saymak, Kıpçak boyuna nispet
etmek, DLT, C.IV, s.312
kıwçak+la-n-: Kıpçak kılığına girmek, DLT, C.IV, s.324
kumuk+la-: Kumuk boyuna nispet etmek, DLT, C.IV, s.377
oguz+la-(n)-: Oğuz saymak, Oğuzlara nispet etmek; DLT, C.IV, s.428
sart+la-: Sart-tecimen, tacir- saymak, DLT, C.IV, s.495
tat+la-(n)-: Fars veya Farslı yapmak, DLT, C.IV, s.585-86
tawgaç+la-(n)-: Maçinli saymak, Maçin halkı kılığına girmwk, DLT,
C.IV, s.587
tejik+le-: Farslı saymak, Farslılığa nispet etmek, DLT, C.IV, s.595
tübüt+le-(n)-: Tibet kılığına girmek, Tibete nispet etmek, DLT, C.IV,
s.667
türk+le-: Türklerden sayma, Araplara göre Acem yani Araptan başka
saymak, DLT, C.IV, s.674
yagma+la-n-: Yağma kılığına girmek, onların huyu ile huylanmak,
DLT, C.IV, s.728
I.I.3. Organ simleriyle
Page 5
Şerif Ali Bozkaplan
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
113
74 türevi olan bu grupta 63 farklı organ adı kullanılmıştır.
Fiil haline getirilmiş organ isimleri şunlardır: adhak, adhut, ağız, art,
aşuk, aya, azıg, bagır, boyun, bögür, burun, but, büksük, çer,
çübür, emik, kanat, karak, karı, karın, karış, kasıg, kaş, kesme,
kısıg, kirpük, koltuk, koyka, köçük, könül, köt, köz, kuçak, kulaç,
kulak, künçük, mengiz, müngüz, ongık, öngik, öpke, örgüç, özek,
pürçek, saç, sargı, sırt, singir, süngük, taban, tamgak, tarmak, tış,
tiş, tiz, töş, tulung, yagır, yalıg, yarın, yağrın, yadruk, yumur, yürek,
yüz.
adhak+la-(n)-: Ayağa vurmak, ayaklanmak, ayak sahibi olmak, DLT,
C.IV, s.6
agız+la-: Ağza vurmak, ağız açmak, DLT, C.IV, s.11
aşuk+la-: Aşık kemiğine vurmak, DLT, C.IV, s.44
aya+la-: El ayalarını birbirine vurmak, DLT, C.IV, s.54
but+la-: Buduna vurmak, budunu ısırmak, DLT, C.IV, s.121
emik+le-: Memesine vurmak, DLT, C.IV, s.180
karın+la-: Karna vurmak, DLT, C.IV, s.271
kipük+le-n-: Gözde kötü kıl bitmek, DLT, C.IV, s.333
kulaç+la-: Kulaçlamak, DLT, C.IV, s.375
süngük+le-n-: Kemiklenmek, büyümek, DLT, C.IV, s.550
I.I.4. Hayvan simleriyle
19 hayvan adı fiil haline getirilmiştir.
ata+la-n-: ğdiş deve sahibi olmak, DLT, C.IV, s.48
at+la-n-: Ata binmek, atlanmak,; bir şeyin üzerine çıkmak;
atlaşmak, at haline gelmek, DLT, C.IV, s.49
bogra+la-n-: Pohurlanmak, pohurlaşmak, DLT, C.IV, s.100
buzagu+la-: Buzağılamak, buzağı doğurmak, DLT, C.IV, s.122
çepiş+le-n-: Çepiç olmak, çepiç haline gelmek, DLT, C.IV, s.141
enük+le-(n)-: Eniklemek, yavrulamak, DLT, C.IV, s.183
eşgek+le+le-n-: Eşek sahibi olmak, DLT, C.IV, s.197
ıt+la-: Köpekletmek, söğmek, DLT, C.IV, s.222
kısrak+la-n-: Kısrak sahibi olmak, DLT, C.IV, s.322
kirpi+le-n-: Sertleşerek kirpi gibi büzülmek, yüzü asılmak, DLT,
C.IV, s.333
kögürçkün+le-ş-: Güvercini öndül köyarak yarışa girmek, DLT, C.IV,
s.358
kulun+la-: Kısrak yavru dığurmak, DLT, C.IV, s.376
kuş+la-(t)-: Kuş avlamak, kuş tutturmak, DLT, C.IV, s.387-88
ögür+le-n-: At sürüsü ayıra sahip olmak; başka hayvanlar sürü ve
bölük haline gelmek, DLT, C.IV, s.453
öküz+le-n-: Öküz sahibi olmak, DLT, C.IV, s.456
saglık+la-n-: Sağmal hayvan sahibi olmak, DLT, C.IV, s.482
Page 6
Divânu Lügati’t-Türk’te +la-
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
114
sıgır+la-: Sığırdan saymak, sığıra nispet etmek, DLT, C.IV, s.512
tawışgan+la-ş-: Öndül olarak tavşan koyup yarış bahis etmek, DLT,
C.IV, s.588
tilkü+le-n-: Tilkilik etmek, yaltaklanmak, DLT, C.IV, s.624
I.I.5. Meyve simleriyle
9 meyve adı ile fiil türetilmiştir.
armut+la-n-: Armutlanmak, DLT, C.IV, s.36
arpa+la-: Arpa vermek, DLT, C.IV, s.36
erük+le-n-: Eriklenmek, erik meyvesi vermek, DLT, C.IV, s.193
kagun+la-n-: Kavun sahibi olmak, DLT, C.IV, s.250
kat+la-n-: Meyvelenmek, dikenli ağaçlar meyvelenmek, DLT, C.IV,
s.280
kosık+la-: Fındıklanmak, DLT, C.IV, s.348
üjüm+le-n-: Dutlanmak, dut vermek, DLT, C.IV, s.711
üzüm+le-n-: Üzümlenmek, DLT, C.IV, s.721
yemiş+le-n-: Yemişlenmek, yemiş meyve vermek, DLT, C.IV, s.772
I.I.6. nsan Türleriyle
ana+la-: Ana edinmek, ana demek, DLT, C.IV, s.24,
beg+le-: Bey saymak, bey diye ad vermek, DLT, C.IV, s.79
beg+le-n-: Kadın evlenmek, koca sahibi olmak, koca edinmek, DLT,
C.IV, s.79
karı+la-: Yaşlı saymak; ihtiyarlığa nispet etmek, DLT, C.IV, s.270
katun+la-n-: Hanımlanmak, han karısı şekline girmek, DLT, C.IV,
s.281
kız+la-n-: Kız edinmek, kız çocuğu sahibi olmak, DLT, C.IV, s.327
koldaş+la-n-: Arkadaş olmak, arkadaş saymak, DLT, C.IV, s.341
kudhuz+la-n-: Dul karı ile evlenmek, DLT, C.IV, s.374
singil+le-n-: Kız kardeş edinmek, DLT, C.IV, s.523-24
tuşgut+la-n-: Çırak, çömez sahibi olmak, DLT, C.IV, s.660
tüngür+le-: Birini kendine dünür saymak, dünürlüğe nispet etmek,
DLT, C.IV, s.672
udhmak+la-n-: Uşak ve ırgat sahibi olmak, DLT, C.IV, s.685
I.I.7. Giyecek simleriyle
12 isimle kurulmuş fiiller söz konusudur.
başmak+la-n-: başmak( pabuç) sahibi olmak, DLT, C.IV, s.75
bert+le-n-: Hırkalanmak, hırka giymek, DLT, C.IV, s.85
bertü+le-n-: Hırkalanmak, hırka giymek, DLT, C.IV, s.85
bilezük+le-n-: Bilezik takınmak, DLT, C.IV, s.92
Page 7
Şerif Ali Bozkaplan
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
115
çaruk+la(n)-: Çarıklamak, Türk çarığı giymek; Çaruk boyuna nispet
etmek, DLT, C.IV, s.137
çükrek+le-n-; Yün elbise sahibi olmak, DLT, C.IV, s.163
etek+le-n-: Eteklenmek, DLT, C.IV, s.202
etük+le-n-: Ayakkabı, edik sahibi olmak, DLT, C.IV, s.205
içmek+le-n-: Kuzu kürkü giymek ve buna sahip olmak, DLT, C.IV,
s.225
içton+la-n-: ç donu giymek, DLT, C.IV, s.225
işton+la-n-: ç donu giymek, DLT, C.IV, s.240
könglek+le-n-: Gömleklenmek, gömlek giymek, DLT, C.IV, s.361
ökmek+le-n-: Küpelenmek, küpe sahibi olmak, DLT, C.IV, s.454
sakalduruk+la-n-: Sakalduruğu bağlamak, DLT, C.IV, s.483
I.I.8. Sayı smiyle
Sadece bir örneği mevcuttur.
üç+le-n-: Üç olmak, üçlenmek, DLT, C.IV, s.707
I.I.9. Ses Yansımalı simlerle
+lA- eki ile yapılmış ses yansımalı fiil sayısı 35’tir.
ah+la-: Göğüs geçirmek, ahlamak, DLT, C.IV, s.13
angı+la-: anırmak –eşek-, DLT, C.IV, s.26
çagı+la-: Bağırmak, çağırmak, DLT, C.IV, s.129
çagı+la-: Çağlamak, DLT, C.IV, s.129-30
çag+la-n-: Börtmek, yarı pişmek –et-, DLT, C.IV, s.130
çak+la-n-: Çalkanmak, DLT, C.IV, s.132
çar+la-(ş)(t)-: Cırlamak, ağlamak, bağırmak, ağlaşmak, ağlatmak,
DLT, C.IV, s.136
çıfı+la-: Çığıl çığıl ses vermek, ses, hışırtı şıra kaynarken ses
vermek, DLT, C.IV, s.144
çogı+la-: Bağırmak, çağırmak, DLT, C.IV, s.155
çoğ+la-: Fil bağırmak, DLT, C.IV, s.155
ıg+la-(ş)-: Ağlamak, DLT, C.IV, s.215
jagı+la-: Çağlamak, DLT, C.IV, s.242
or(ı)+la-ş-: Bağrışmak, çağrışmak, DLT, C.IV, s.441
sıngı+la-: Soğuktan zırıncımak; donacak halde soğumak; çınlamak,
DLT, C.IV, s.516
singi+le-: Soğuktan zırıncımak, donacak halde soğumak; çınlamak,
DLT, C.IV, s.523
şagı+la-: Çağlamak, DLT, C.IV, s.556
tıkı+la-: “Tık” diye ses vermek, DLT, C.IV, s.614
tıngı+la-: Ağır bir şey yere düşerek ses vermek, DLT, C.IV, s.617
tıng+la-(ş)-: Dinlemek, dinlemekte yarış etmek, DLT, C.IV, s.617
Page 8
Divânu Lügati’t-Türk’te +la-
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
116
tiki+le-: Ses, hışırtı çıkarmak, DLT, C.IV, s.621
tingi+le-: Ağır bir şey yere düşerek ses vermek, DLT, C.IV, s.624
ting+le-: Dinlemek, DLT, C.IV, s.624
tümi+le-(n)-: Timbildemek, sekerek koşmak, DLT, C.IV, s.670
ur(ı)+la-: Bağırmak, sesini yükseltmek, ulumak, DLT, C.IV, s.696-97
yıg+la-(ş)(t)-: Ağlamak; ağlaşmak; aşlatmak, DLT, C.IV, s.781
yur+la-: Haykırmak, DLT, C.IV, s.816
I.II. Sıfatlarla
Sıfatlar, +lA- eki ile en çok kullanılmış ikinci söz grubudur.
116 adet sıfat +lA- ekinin çeşitli türevleriyle birlik oluşturmuştur.
Örnek olması bakımından bazıları aşağıda sıralanmıştır.
artuk+la-n-: Aşırı gitmek, DLT, C.IV, s.39
az+la-n-: Azımsamak, az görmek, DLT, C:IV, s.57
bek+le-n-:
Pekişmek, sağlamlaşmak; kapanmak, kapatılmak;
(Oğuzca) saklanmak, DLT, C.IV, s.80
bilge+le-n-: Akıllanmak, akıllaşmak, DLT, C.IV, s.92
çın+la-t-: Gerçeklettirmek; tasdik ettirmek, DLT, C.IV, s.150
edhiz+le-n-: Engel ve sarp saymak, DLT, C.IV, s.169
er+le-n-: Kadın evlenmek, er sahibi olmak, DLT, C.IV, s.191
isig+le-n-: Bir şeyi sıcak bulmak, DLT, C.IV, s.237
kadhır+la-n-: Huyunu çetinleşir göstermek, DLT, C.IV, s.248
kır+la-n-: Kırlaşmak, kıraçlaşmak, yerde çatlaklar ve hendekler
meydana gelmek, DLT, C.IV, s.319
kız+la-n-: Pahalı bulmak, DLT, C.IV, s.327
kiçik+le-: Küçük saymak, DLT, C.IV, s.328
köpe+le-n-: Yeniden çıkmak, yeniden bitme, DLT, C.IV, s.364
kurug+la-n-: Kuru bulmak, DLT, C.IV, s.385
sarıg+la-: Sarılamak, sarı yapmak, DLT, C.IV, s.491
sayram+la-n-: Su azalmak; sığ bir hal almak, su biraz çekilmek,
DLT, C.IV, s.502
tang+la-t-: Danlatmak, şaşırtmak, DLT, C.IV, s.571
tatıg+la-n-: Tatlanmak, DLT, C.IV, s.585
taz+la-: Birine kel demek, birini kel saymak, DLT, C.IV, s.591
teng+le-ş-: ki şey birbirine denkleşmek, DLT, C.IV, s.600
uçuz+la-n-: Ucuz bulmak, ucuz saymak, DLT, C.IV, s.683
ulug+la-: Yüceltmek, DLT, C.IV, s.692
uz+la-n-: Ustalaşmak, DLT, C.IV, s.706
yawaş+la-n-: Yavaşlanmak, dölekleşmek, yumuşak huylu olmak,
DLT, C.IV, s.761
yawgan+la-n-: Yavan bulmak, DLT, C.IV, s.761
yinçge+le-: nce saymak; inceltmek, DLT, C.IV, s.792
yuwga+la-n: Yaramazlaşmak, DLT, C.IV, s.819
Page 9
Şerif Ali Bozkaplan
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
117
I.III. Zamirlerle
kinci teklik ve çokluk kişi zamirleriyle oluşturulmuş 4 adet
fiilenmiş yapı söz konusudur.
sen+le-: “sen” diye aytamak; küçük sayılmak, DLT, C.IV, s.506
sen+le-t-: “sen” ile aytamak, DLT, C.IV, s.506
siz+le-: Aytarken büyüklemek, DLT, C.IV, s.525
siz+le-t-: “siz” diye aytatmak, hitap ettirmek, DLT, C.IV, s.525
I.IV. Edatlarla
ki örnekte de edatların kullanıldığını görüyoruz.
kedh+le-: Çabalamak (Obartma edatı), DLT, C.IV, s.293
taba+la-: Kınamak, ayıplamak (Yan, taraf, cihet edatı), DLT, C.IV,
s.559
I.V. Fiillerle
Hemen hemen bütün gramer kitaplarında isimden fiil yapma
eki olarak gösterilen +lA- eki, Divanu Lügati’t-Türk’te 8 farklı fiilde
14 şekille karşımıza çıkmaktadır:
aw-la-ş-: Toplanmak, yığılmak, DLT, C.IV, s.51, aw-: Toplaşmak,
üşüşmek; etrafını çevirmek, avlamak, DLT, C.IV, s.50
çek-le-ş-: Kur’a çekişmek, DLT, C.IV, s.140
ew-le-ş-: Toplanmak, yığılmak, DLT, C.IV, s.208, ew-: Bir şeyin
etrafına koşuşmak, DLT, C.IV, s.206
ör-le-n-: Çıkmak; yükselmek, DLT, C.IV, s.464, ör-: Belirmek;
çıkmak, kopmak; yükselmek –bulut-, DLT, C.IV, s.462
öt-le-ş-: Yağma zamanında eşya delik deşik olmak, DLT, C.IV, s.468,
öt-: Bir şeye geçmek, delmek; boşalmak, -karın- sürmek,
DLT, C.IV, s.467
sar-la-: Sarmak, DLT, C.IV, s.493, sar-: Sarmak.
sar-la-n-: Sarınmak, sarılmak, DLT, C.IV, s.493
sar-la-ş-: Sarmakta yardım ve yarış etmek, DLT, C.IV, s.493
sar-la-t-: Sardırmak, DLT, C.IV, s.494
tök-le-ş-: Dökülüp akmak, DLT, C.IV, s.644, tök-: Dökmek, DLT,
C.IV, s.644
üp-le-: Yağma etmek, DLT, C.IV, s.713-14
üp-le-n-: Yağmalanmak, DLT, C.IV, s.714
üp-le-ş-: Yağma edişmek, yağmalaşmak, DLT, C.IV, s.714
üp-le-t-: Yağma ettirmek, DLT, C.IV, s.714
I.VI. Farklı Bir şteşlik şleviyle
Page 10
Divânu Lügati’t-Türk’te +la-
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
118
+lA- eki -(I)ş- işteşlik çatı eki ile kullanıldığı örneklerin 8’ inde
farklı bir anlam ile karşımıza çıkmaktadır. şteşlik ekinin ifade ettiği
“beraberlik” fonksiyonu dışında “bahse girmek, bahiste ortaya bir şey
sürmek” anlamında kullanılmıştır. Örnekleri aşağıdadır:
altun+la-ş-: Altın öndül koyarak bahse girmek, DLT, C.IV, s.22
at+la-ş-: At ortaya koyarak bahse girmek, atı öndül koyarak yarış
etmek; DLT, C.IV, s.50
aw+la-ş-: Evini ortaya koyup kumar oynamak, evini öndül koymak,
DLT, C.IV, s.51-52
kız+la-ş-: Bahse bir kız –cariye- koymak, DLT, C.IV, s.327
kökürçkün+le-ş-: Güvercini öndül koyarak yarışa girmek, DLT, C.IV,
s.358
yarık+la-ş-: Zırh öndül koyarak bahse girmek, DLT, C.IV, s.749
tawışgan+la-ş-: Öndül olarak tavşan koyup yarış –bahis- etmek,
DLT, C.IV, s.588
üm+le-ş-: Şalvarını ortaya koyarak kumar oynamak, DLT, C.IV,
s.712
SONUÇ
Tarihî ve modern Türk lehçe ve diyalektlerinde Türkçenin, en
çok işlenen eki olduğu tespit edilmiş olan +lA- isimden fiil yapma eki
tabii olarak Divanu Lügati’t-Türk’te de örnekleriyle yer almaktadır.
Bu çalışmada ekin işlevleri dikkate alınmamış, hangi tür söz
gruplarına getirildiği incelenmiştir. Dolayısıyla biri dışında işlevlerine
değinilmemiştir. Bu çerçevede tespit edilenler maddeler halinde
şöyledir:
1. +lA- isimden fiil yapma eki, DLT’de edilgenlik eki -(I)- ile;
dönüşlülük eki –(I)n- ile; işteşlik eki –(I)ş- ile ve nihayet
ettirgenlik eklerinden –(I)t- ile çatı oluşturmuştur.
2. En çok kullanılmış şekil 349 örnek ile yalın hal olan +lA-‘tır.
Ardından 296 örnekle +lA-‘ın dönüşlülük eki ile kurduğu
birleşikler gelmektedir. Üçüncü sırada +lA- ekinin ettirgenlik hali
yer alır ki 71 örnekle temsil edilmiştir. +lA- ekinin işteş çatılı hali
dördüncü sıradadır. Bu ekin Türkçenin gerçek edilgenlik çatı eki
ile kurduğu teşkillerin sayısı da 11’dir. +lA-n- yapısının kurduğu
türevlerin bir kısmının edilgenlik işlevi taşıdığını belirtmek
gerekir.
3. +lA-l- şekliyle 11 örnekle karşılaşılan bu yapının DLT’de – az
örnekle de olsa - geçmiş olması, Türkçenin eskiliğine işaret eden
önemli bir noktadır. Bunun anlamı, Türkçenin, -(I)l- edilgenlik
ekini çoktan terk etmiş olmasıdır. Bir başka deyişle Türkçe,
gerçek edilgenlik ekinden asırlar önce vazgeçmiştir.
Page 11
Şerif Ali Bozkaplan
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
119
4. +lA-; +lA-(l)-; +lA-(n)-; +lA-(ş)-; +lA-(t)- şekillerinin DLT’de
kurduğu teşkillerin sayısı 783’tür. Bu rakam, DLT’nin ihtiva
ettiği kelime serveti dikkate alındığında – neredeyse – 10’da 1
nispetine ulaşmaktadır. DLT’deki toplam madde başı sayısı 8000
olduğuna göre bu oran dikkate değer bir nispettir. Nihayet
Karahanlı Türkçesinin söz varlığı 11.519 olduğuna göre – ki bu
sayıya Divanu Lügati’t-Türk, Kutadgu Bilig, Atabetü’l-Hakâyık,
Kur’an Tercümesi ve Dvan-ı Hikmet ‘te geçen sözler de dahildir
– DLT’de kullanılmış olan 8624 kelime, Türkçenin Orhun
Abidelerinden sonraki söz varlığı hakkında önemli bir ipucudur.
5. 783 örneğin 14 adedi fiilden türemiş yapılar olarak
görülmektedir. Bu durum, ekin bugün için sadece isimden fiil
türetme eki olduğu gerçeğine ters düşmektedir. Bu ekin,
başlangıçta hem fiillere, hem de isimlere (ama daha çok isimlere)
getirilen bir ek olduğunu hatıra getirmekle beraber, zamanla -
koyulaşma prensibi gereğince – fiilden fiil yapma işlevi körelmiş
hatta hiç kalmamış; buna karşılık isimden fiil yapma işlevi
artarak devam etmiştir.
6. +lA- eki, bugün artık kullanılmayan bir işlevle DLT’de kuş
adlarına eklenmek suretiyle fiiller oluşturmuştur: ıt+la-,
tawışgan+la-ş- gibi. Türkiye Türkçesinde muhtelif sayı adlarıyla
kullanılan +lA- eki, DLT’de sadece üç+le-n- örneği ile karşımıza
çıkar. Öte yandan meyve adlarından üretilmiş +lA-‘lı fiillere de
rastlanır 9 örnekte.
7. +lA- ekinin en çok eklendiği söz grupları isimler ve sıfatlardır.
8. Türkiye Türkçesinde hiç örneğine görülmeyen zamirlerden fiil
türetme örneklerine “sen” ve “siz” kişi zamirlerinde
rastlanmaktadır.
9. Ses yansımalı sözlerden türetilmiş fiiller de azımsanmayacak
kadar çoktur DLT’de.
Son söz olarak, geçmişten bugüne Türkçeye pek çok yeni yapı
kazandırmış olan +lA- eki - ister Türkçe kökenli isterse yabancı
kökenli olsun - binlerce ismi fiilleştiren Türkçenin en işlek ve işlevli
bir eki olma özelliğini arttırarak devam ettirmektedir.
Page 12
Divânu Lügati’t-Türk’te +la-
Turkish Studies / Türkoloji Araştırmaları
Volume 2/2 Spring 2007
120
BİBLİYOGRAFYA
Akalın, Şükrü H., +lA- Ekinin Çatı Ekleriyle Kullanılışı Konusundaki
Görüşler ve Ekin Yabancı Kaynaklı Kelimelere Getirilişi Üzerine,
Türk Gramerinin Sorunları Toplantısı (22-23 Ekim 1993), Türk
Dil Kurumu, s.92-105, Ankara, 1995
Atalay, Besim, Divanü Lügati’t-Türk Tercümesi, TDK Yay., Ankara
1985, C.I
Çengel, Hülya Kasapoğlu, Kırgız Türkçesi Grameri, Akçağ Yay.,
Ankara 2005
Çoşkun, Volkan, Özbek Türkçesi Grameri, TDK Yay., Ankara 2000
Eckmann, Janos, Çağatayca El Kitabı, Çev. Günay Karaağaç,
stanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., stanbul 1988
Ercilasun, Ahmet Bican, Makaleler, Dil – Destan- Tarih – Edebiyat,
Akçağ Yay. Ankara 2007
Gabain, A. Von., Eski Türkçenin Grameri, Çev. Mehmet Akalın, TDK
Yay., Ankara 1988
Hacıeminoğlu, Necmettin, Karahanlı Türkçesi Grameri, TDK Yay.,
Ankara 1996
Kara, Mehmet, Türkmence (Giriş-Gramer-Metinler-Sözlük), Akçağ
Yay., Ankara 2001
Karamanlıoğlu, Ali Fehmi, Kıpçak Türkçesi Grameri, TDK Yay.,
Ankara 1994
Kirişçioğlu, M. Fatih, Saha (Yakut) Türkçesi Grameri, TDK Yay.,
Ankara 1994
Öner, Mustafa, Bugünkü Kıpçak Türkçesi, TDK Yay., Ankara 1998
Özkan, Nevzat, Gagavuz Türkçesi Grameri (Giriş-Ses Bilgisi-Şekil
Bilgisi-Cümle-Sözlük-Metin Örnekleri), TDK Yay., Ankara 1996
Timurtaş, Faruk Kadri, Eski Anadolu Türkçesi, Türk Dünyası El
Kitabı, C.II, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yay.
Ankara1992

TO - tö

0yorum
top,
toparlak
toparlamak
tomar
tomarlamak
toplamak
toplanmak
toy
tomalak
tombalak
tosbağa
topuk
töbe - tepe
tümsek
tumba
toraman
tomruk
tombul
tombik
tos
tonkaymak
domalmak
tosun
domuz?
topuz
tokmak
tokaç
tokat
topaç
tomalaç
tekerlek?? tögerlek???
dolu yağış
dolu
dolmak
doymak
doğum
tomurmak
tomurcuk



DİVANÜ LÜGATÜTTÜRK DE TO İLE BAŞLAYANLAR
to تو
bulamaç gibi pişirilen bir un.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

todhgurdı تذغوردى
“ol meni todhgurdı = o, beni doyurdu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

todhgurdı تذغردى
“ol meni bu ıştın todhgurdı = o, beni bu işten bıktırdı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

todhtı توذتى
“meninğ karın todhtı = benim karnım doydu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

todhurdum تذردم
“men anı todhurdum = ben, onu doyurdum”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

todhurgan تذرغان
“bu er ol açığ todhurgan = bu, aç kimseyi doyuran adamdır”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

todundı تدندى
“er todundı = adam doyar göründü”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toga تغا
hastalık, iç ağırlığı.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

togdı تغدى
“kün togdı = güneş doğdu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

togradı تغرادى
“et togradı = et doğradı, tutmaç için et doğradı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tograk تغراق
kavak ağacı.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tograldı تغرلدى
“et tograldı = et doğrandı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tograndı تغرندى
“ol özinğe et tograndı = o,kendisi için et doğrar göründü”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tograşdı تغرشدى
“ol manğa et tograşdı = o, bana et doğramakta yardım etti”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tograşdı تغرشدى
“ton kirdin tograşdı = elbise kirden parçalandı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tograttı تغرتّى
“ol anğar et tograttı = o, ona et doğrattı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

togrıl تغرل
yırtıcı kuşlardan bir kuş, bin kaz öldürür, bir tanesini yer; erkek adı da olur.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

togrıl تغرل

Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

togrudı تغردى
“ol manğa togrudı = o, yolu bırakarak benden tarafa doğruluverdi”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

togruşdı تغرشدى
“ol meninğ bile yolka togruşdı = o, benimle yola duruştu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

togsuğ تغسغ
“kün togsuğ = doğu, şark”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

togturdı تغتردى
“Tenğri ogul togturdı = Tanrı çocuk doğurttu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

togurdı تغردى
“uragut ogul togurdı = kadın, çocuk doğurdu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toğ توغ
“at ayaklarının kazdığı çukurlardan çıkan toz”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toğdı توغدى
“toğ toğdı = toz göğe ağdı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tok تق
tok, aç olmayan; saçsız insan; boynuzsuz hayvan.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokıdı تقيدى
“ol kapuğ tokıdı = o, kapıyı çaldı, kapıya vurdu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokımak تقيمق
(insan) dövmek, (demir) dövmek, vurmak, çarpmak; dokumak; dokunmak; götürmek ve batırmak.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokındı تقندى
“er tamka tokındı = adam duvara çarptı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokış تقش
savaş, cenk.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

Tokış تقش
Kişi adı.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokıttı تقتّى
“ol anınğ boynın tokıttı = o, onun boynunu vurdurdu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokıttı تقتّى
“ol böz tokıttı = o, bez dokuttu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toklı تقلى
toklu, altı aylık kuzu.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokluk تقلق
tokluk; insanın başı saçsız ve hayvanın başı boynuzsuz olması.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokluk تقلق
tokluk; insanın başı saçsız ve hayvanın başı boynuzsuz olması.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toksun تقسون
sayıda doksan.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toku تقو
toka, kemer tokası.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokuç تقج
çörek.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokuladı تقولادى
“er kadhış tokuladı = adam kayışa toka yaptı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokuldı تقلدى
“er tokuldı = adam döğüldü”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokum تقم
boğazlanacak, kesilecek hayvan; boğazlanan, kesilen hayvanın derisi.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokundı تقندى
“tokum tokundı = o, kendisi için nayvan kesti”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokurka تقرتا
birik ve benzeri şeylerin emziği.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

Tokurka تقرتا

Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokuşdı تقشدى
“udhuz tokuşdı = uyuz yayıldı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokuşgan تقشغان
her zaman çarpışan, kavgacı.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tokuştı تقشتى
“Begler tokuştı = Beyler harp ettiler, çarpıştılar”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tolarsuk تلرسق
ayak ökçesi.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tolas تلس
“tolas yüz = somurtkan yüz”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tolgadı تلغادى
“kız yinçü tolgadı = kız incili küpe takındı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tolgağ تلغاغ
“yinçü tolgağ = inci küpe”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tolgağ تلغاغ
“emgek tolgağ”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tolgandı تلغندى
“er ulındı tolgandı = adam kıvrıldı, dolandı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tolgaşdı تلغشدى
“ol meninğ birle yünğ tolgaşdı = o, benimle yün dolamakta, bükmekte yarış etti”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tolı تلى
gökten yağan dolu.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tolturdı تلتردى
“ol ayak tolturdı = o, kap doldurdu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tolu تلو
silâh.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tolum تلم
“silâh”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tolumlandı تلملندى
“er tolumlandı = adam silahlandı, harp silahlarını giyindi”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tolumluğ تلملغ
“tolumluğ er = silahlı adam”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tolun تلن
ayın on dördü, dolun.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tomrum تمرم
“tomrum yıgaç = pabuççuların, üzerinde sahtıyan ve gön gibi şeyleri kestikleri ağaç kütük, ağaç tomruğu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tomruşdı تمرشدى
“ ol meninğ birle yıgaç tomruşdı = o, benimle ağacı tomruk yapmakta yarıştı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tomşuk تمشق
“kuş gagası”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tomurdı تمردى
“er yıgaç tomurdı = adam, ağacı tomruk yaptı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

ton تون
elbise.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tonattı تنتّى
“ol meni tonattı = o, beni giydirdi, donattı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tonğ تنك
“tonğ tunğ etti = katı bir şey sert bir şey üzerine düşerek ses verdi”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tonğ تنك
“don”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tonğa تنكا
“bebür”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tonğaladı تنكالادى
“er toğaladı = adam yiğitlerin ve kuvvetlilerin yaptığı işleri yaptı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tonğdı تنكدى
“suw tonğdı = su dondu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tonğuldı تنكلدى
“er ıştın tonğuldı = adam işten ümidini kesti”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tonğuşdı تنكشدى
“tonğuz tonğuşdı = domuz, gözlerini dikerek adamın üzerine saldırdı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tonğuz تنكز
“domuz”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tonğuz تنكز
“Türklerin onikili yıllarından biri”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tonğuz yılı تنکز يلى
Domuz yılı, Türkler'in on ikili yıllardan biri.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

top تب
buğday su ile kaynatılır, arpa hamuru ile yoğrularak bir keçeye sarılır, sıcak bir yere bırakılır, eridikten sonra yenir.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

top توب
buğday su ile kaynatılır, arpa hamuru ile yoğrularak bir keçe sarılır, sıcak bir yere bırakılır, eridikten sonra yenir.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

topık تبق
topuk; top, çevgenle vurulan top, topaç.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

topık تبق
.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

topladı تبلادى
“ol tonuğ topladı = o, elbiseyi kabullendi, razı oldu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

topradı تبرادى
“ot topradı = ot kurudu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toprak تبراق
toprak.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

topulgak
تبلغاق
kulunç.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

topulgak
تبلغاق

Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

topurgan
تبرغان
ayak basıldığında tozıyan yumuşak toprak.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

topuz
تبز
“topuz yük = üzerinde durulamıyan, üstüne binilemiyen hayvan yükü”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tor
تور
tuzak, ağ.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

torığ at
ترغ ات
“Doru renkli at”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toruğ
ترغ
“bu oglanığ bir toruğka aldım = bu köyleyi bir ata satın aldım”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

torum
ترم
torum, deve yavrusu.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

torumluğ
ترملغ
“torumluğ er “ torumu olan adam, iki yaşındaki deve yavrusuna sahip olan adam”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toşgurdı
بشغردى
“ol ewin tawar birle toşgurdı = o, evini malla doldurdu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tovıl
تول
davul, avda doğan kuşu için çalınan davul.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

Toxsı
تخسى
“kuyas’ta bulunan bir Türk boyunun adı”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toy
توى
ordu kurağı.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toy
توى
ordu kurağı.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toy
توى
ordu kurağı.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toy
توى
ordu kurağı.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toydı
تيدى
“karın toydı = karın doydu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toyın
تين
toyın, (İslâm olmayan Türkler'de) Buda dininin, dun ulusu.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toz
توز
yaylara sarılan sırım.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

toz
توز
yaylara sarılan sırım.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tozardı
توزردى
“toz tozardı = toz topzardı, yükseldi”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tozgırdı
تزغردى
“yer tozgırdı = yer tozardı, yerden toz kalkacak gibi oldu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tozıtgan
تزتغان
çok tozutan.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler

tozıttı
تزتّى
“ol toprak tozıttı = o, toprağı tozuttu”.
Sözle ilgili önceki eleştiri ve öneriler
 

türk dili © 2010

Blogger Templates by Splashy Templates