1 Mayıs 2010 Cumartesi

Türk kültüründe renkler


YEŞİL, SARI, KIRMIZI

YEŞİL              : DİRİLİK,TAZELİK,GENÇLİK
SARI                : MERKEZ,HÜKÜMRANLIK
KIRMIZI            : TANRI, KORUYUCU RUH, OCAK (EV), DİRLİK, BAĞIMSIZLIK, HÜRRİYET
Türk tarihinin muhtelif devrelerinde renklerin yönleri ifade etmek için kullanıldığını biliyoruz. Dört yönün her birisi ayrı renk ile şekillenmiştir.


Kara : Kuzey 
Kızıl (AL) : Güney
Gök (YEŞİL) : Doğu
Ak : Batı

TÜRKLERDE BEYLER ZÜMRESİNİN  SEMBOLÜDÜR.
HÜKÜMRANLIK SEMBOLÜ OLARAK SANCAKLARDA “SELÇUKLULAR” DÖNEMİNDE KULLANILMIŞTIR.
SELÇUKLULARDA YEŞİL-SARI-KIRMIZI RENKLER
Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun bayrağı de yeşil-sarı-kırmızı idi. 1935”de, Altay’larda; VII-XI. asırlarda yaşamış Türk beylerinin mezarlarında yapılan kazılarda; yeşil, sarı, kırmızı ipekli elbise giydirilmiş cesetlerin bulunması, bu üç rengin Türklerde milli olduğu kadar dini değeri de haiz bulunduğunu göstermektedir.
TARİHİ BELGE OLARAK; ABDÜLCELİL EL KAZVİNİ DİYOR Kİ:
1110-1189 yıllarında yaşayan İranlı büyük alim Abdülcelil el Kazvini (Hicri 556-560) (Miladi 1161-1165) yıllarında yazdığı Kitab’un Nakz adlı eserinin konu ile ilgili 608. sayfasında söyle diyor:
“Selçukluların melikleri ve sultanları eğer yüzbin asker toplarlarsa, siyah Sancak askerlerde bulunmazdı; yeşil, sarı ve kırmızı Sancak bulundururlardı.
OSMANLILARDA YEŞİL - SARI - KIRMIZI RENKLER
Osmanlı İmparatorluğu ordularında da Sancaklar, Bayraklar ve Tuğlar Yeşil - Sarı - Kırmızı renkleri taşımışlardır.
OSMANLIDA HÜKÜMRANLIK BAYRAĞI VE DEVLET BAŞKANLIĞI FORSU OLARAK KULLANILAN” SARI, KIRMIZI, YEŞİL” BAYRAK 50 YIL SONRA TEKRAR AMA BÖLÜCÜLERİN ELİNDE BAYRAK OLMUŞTUR.
40-50 YILLIK SÜREÇTE;  TÜRK KÜLTÜR TARİHİNİN BAŞLANGICINDAN BU YANA MİLLİ BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİN SİMGESİ OLARAK KULLANILAN SEMBOLLER, BİR TAKIM İNSANLARIN ELİNDE BÖLÜCÜLÜĞE ALET EDİLMEKTEDİR.
UNUTMAMALIYIZ…
HATIRLAMALI VE HATIRLATMALIYIZ.
TÜRK TARİHİ BOYUNCA SARI KIRMIZI YEŞİL RENKLER HÜKÜMRANLIK RENKLERİDİR

KAYNAKÇA
PROF. DR. REŞAT GENÇ ” TÜRK İNANIŞLARI İLE MİLLİ GELENEKLERİNDE RENKLER VE SARI KIRMIZI YEŞİL - ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANLIĞI YAYINLARI ”
PROF. DR. Mustafa Kafalı “TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER- (YÖRTÜRK DERGİSİ SAYI : 42)”
PROF. DR. SADIK TURAL “ATATÜRK KÜLTÜR MERKEZİ BAŞKANI”

Türklerde Nevruz   
 Orta Asya'da Nevruz bayramlarında geleneksel olarak pişirilen sümelek buğdaydan yapılan bir çeşit tatlıdır.Türkiye'de bir gelenek Türk Cumhuriyetleri'nde ise resmî bayram olarak kutlanırken, 1995 yılından itibaren Türkiye Cumhuriyeti tarafından Bayram olarak kabul edilen bir gün haline gelmiştir. Türklerin Ergenekon adlı yerden demirden dağı eritip çıkmalarını, baharın gelişini, doğanın uyanışını temsil eder. Türk kavimleri tarafından M.Ö. 8. yüzyıldan günümüze kadar her yıl 21 Mart'ta kutlanır.

Türk Takvimi'nde bir gün 12 bölüme ayrılır, her bölüme Çağ adı verilirdi. Bir çağ iki saat, dolayısıyla bir gün de 24 saattir. Herbir çağ ise sekiz Keh ten ibarettir. Yılbaşı olarak gece-gündüz eşitliğinin yaşandığı 21 Mart, Nevruz günü olarak kutlanır.

Oniki Hayvanlı Takvim ve Melikşah'ın Celali Takvimi'nde yılbaşı olarak belirlenen 21 mart, Divânü Lügati't-Türk'te de ilkbaharın gelişi olarak belirtilir. Türk edebiyatı ve musikisine de Nevruz; Nevruz-ı Asl, Nevruz-ı Arap, Nevruz-ı Bayati, Nevruz-ı Hicaz, Nevruz-ı Acem ve Nevruz-ı Seba olarak girmiştir. Tarihte pek çok devlet tarafından bayram ve gelenek olarak kutlanmıştır. Bunların başında Anadolu beylikleri, Eski Mısır, İran, Safavi, Sasani, Moğollar, Selçuklu ve Osmanlı gelir.

Selçuklu ve Osmanlı'da millî bayram olarak kutlanan Nevruz, Nevruziye adlı şiirlere ve şenliklerle ziyafet verilerek kutlanırdı. Özel olarak hazırlanan Nevruziye adlı macun Osmanlı döneminden kalan bir kültür olarak bu gün hâlâ Manisa'da 21 Mart'ta Mesir macunu şenlikleri yapılmaktadır. Alevi ve Bektaşiler arasında da kimi yorelerde eski takvime atfen Mart Dokuzu adi verilerek kutlanan Nevruz'da özel ayinler yapılırdı, yine Zerdüştler ve Yezidiler'de 21 Mart'ı bayram olarak kabul etmişlerdir.

Burada da belirtildiği üzere kutlanışı ta Türk'lerin Ergenekon'dan çıkışına dayanan bu bayram bugün k.rtler tarafından kirletilmiştir.

Türk Renkleri

Türkler tarihlerinin en eski zamanlarından başlayarak uzun zaman beş ana renk olarak kara, ak, kızıl, yeşil ve sarı renkleri esas görmüş ve bu renklerden her birini dünyanın dört yönü ile merkezini ifade etmekte kullanmışlardır. Buna göre merkez; sarı, doğu; yeşil (veya gök renk günümüz Türkiye Türkçesinde de olduğu gibi bazen yeşil, bazen de mavi anlamını ifade eder şekilde kullanılmaktadır); batı;ak, güney;kızıl (kırmızı, al) ve kuzey;kara renklerle ifade edilmiştir.

Ak (Beyaz): Ak rengin, Türklerin en eski inançlarından olan Şamanist dönemle ilgili bazı manevi inanmalarından kaynaklanarak ululuk, adalet ve güçlülük anlamları kazandığı görülmektedir.

Aklık, temizliktir, arılıktır, yüceliktir, ululuktur. Yaşlılık, tecrübe ile dolu oluş ve bir kocalıktır, büyüklüktür. Devletin ululuk, adalet ve güçlülüğünün bir sembolüdür. Devlet büyüklerinin, özellikle savaşlarda, giydikleri bir giysi, elbise rengidir. Askeri birliklerin içinde üstsubay veya komutanların kendilerini askerlerden ayırabilmeleri için, beyaz giydikleri anlaşılmaktadır. Beyaz rengin bilhassa Hun büyüklerinin ve subaylarının bir üniforması gibi olduğu görülüyor. Ak sancağın, ak alemin saltanat sancağı olduğu, bu ak sancağa baş alem de dendiği bilinmektedir.12

Al (Kızıl-Kırmızı): Türklerin en eski inançları ile ilgili olarak onlarda "Al Ruhu" veya "Al Ateş" adları verilen bir ateş tanrısının yahut da hami (koruyucu) bir ruhun varlığı bilinmektedir. Türklerin en eski devirlerinden beri Al Bayrak kullanmalarının bu Al Ateş kültü (inancı) ile bağlı bir gelenek olacağı hatıra geliyor. Kazak, Kırgızlar bayrak kelimesi yerine Yalav kelimesini kullanırlar ki, aslı alav:alev'dir. Al Ruhu'nun adı ile al rengin münasebeti şüphesizdir. Kırmızı renk sancak ve bayraklarda sıklıkla kullanılmıştır.Al ve Ak: Türkler kırmızı renge büyük bir değer vermişler ve saygı göstermişler bunu bir halk, ordu ve savaş geleneği haline getirmişler ve sembol yapmışlar; ancak belki de devlet sembolü olan ak ile halk ve ordu geleneğinin sembolü olan alı, çok eski çağlardan başlayarak yanyana muhafaza etmişlerdir.

Yeşil: Türk mitolojisine göre hayır ilahı Ülgen'in, koruyucu ruh olarak kabul edilen yedi oğlundan birinin adı Yaşıl (Yeşil) Kaan idi ve umumiyetle bitkilerin yetişip-büyümesini düzenlediğine inanılırdı. Diğer taraftan eski Türkler yılbaşını başlıca iki tabiat olayının görülmesi ile başlatmışlardır. Bunlardan biri otların yeşermesi, diğeri de gök gürlemeleri ile yıldırımların başlaması idi. "Yaş" sözü hem ıslaklık hem de suyun (tabii yağmurun da) canlandırdığı yeşilliklerin adı oluyordu. Dolayısıyla, yaşarmak (ıslak olmak, ıslanmak) ile yeşermek, yeşillenmek aynı fiil ile ve "yaşarmak" olarak ifade ediliyordu. Yaşıl da yeşil renk demek oluyordu. Türkler yeşil rengi hem eski inançlarından dolayı, hem de İslâmi inançlarından dolayı, bayrak rengi olarak kullanmışlardır. Türklerin eski Şaman törenlerinde, bir ip üzerine asılmış gök (yeşil), kırmızı, sarı ve beyaz bezlerin Şaman'a gök yolunu gösterdiğine inanmaları da, yeşil renk ile beraberindeki kırmızı, sarı ve beyaz renklerin Türk inanç ve geleneklerinde nasıl yaygın bir şekilde yer tuttuğunu göstermesi bakımından önemlidir. Selçuklu melikleri ve sultanları eğer 100.000 kişilik bir ordu toplasalar halife ve halife olmayanlar arasındaki fark belli olsun diye yeşil, sarı ve kırmızı bayraklarını kullanırlar. Osmanlılarda yeşil sancak eskiden beri kullanılmaktaydı.

Sarı: Türklerde sarı rengin, dünyanın merkezinin sembolü olarak kullanıldığı, bu anlayışın da onların en eski inançlarından olan Şamanizm'den kaynaklandığı görülmektedir. Gerçekten de hayır ilâhi Ülgen'in altın kapılı sarayı ve altın tahtı, Türklerde hep sarı renk (altın sarısı= sırma rengi) ile ifade edilmiş ve Ülgen'in tahtı nasıl devletin, ülkenin ve dünyanın merkezinde olarak algılanmış ise, tıpkı onun gibi sarı renk de dünyanın merkezinin sembol rengi olmuştur. Yine bu Şamanist dönemde Türklerin inanışları arasında Sarı Albastı veya Sarı Albıs adı koruyucu bir ruhun varlığı da anlaşılmaktadır.

Türkmenler yıllarca kızıl keçeden külah, sarı edikten çizme giymişlerdir. Bundan başka İlhanlıların, Timurlu devletinde Babür Şah'ın ordusunun sarı kırmızı bayrak renklerine sahip olduğunu biliyoruz. Memlüklerde, Candaroğullarında sarı kırmızı bayraklar görülmüştür. Osmanlıda sancakların da sarı kırmızı olduğu görülür.

Sarı, kırmızı ve yeşil rengin birarada kullanıldığı özellikle Türklerde beyler zümresinin bir sembolü olarak kullanıldığına dair şimdilik en eski bilgimiz Göktürkler dönemine ait bulunmaktadır. 1935'ten itibaren Rus arkeoloğu S.Ü.Kiselev tarafından Altay ve Sayan dağları bölgesinde yapılan kazılarda, VII.-VIII. yüzyıl Türk aristokrasi zümresine mensup beylere ait olduğu şüphesiz olan mezarlar bulunarak açılmıştır. Tuyahtı denilen yerde açılan kurgan (mezar höyüğü)'daki mezar oldukça sağlam bulunmuştur. Mezarda, başı kuzeydoğuya yönelmiş bir erkek iskeleti bulunmuş ve üzerindeki elbiselerin üç kat olduğu anlaşılmıştır. Üst kat koyu kırmızı ipekten; ortada yeşilimsi ipekten, iç elbisesi de altın sarısı renginde ipek kumaştan yapılmış olduğu kalıntılardan açıkca görülmüştür.

Sarı, kırmızı ve yeşil üçlüsü yanyana ve hükümranlık sembolü olarak sancaklarda Selçuklulardan Osmanlıya kadar kullanılagelmiştir. Osmanlı teşkilat ve asker kıyafetlerinde de bu renkler yanyana kullanılmıştır.

Zat-ı Hazret-i Padişahiye Mahsus Sancak= Padişah Hazretlerinin şahsına mahsus sancak olarak ifade edilen ve kırmızı bir zemin ortasında ve yeşile boyanmış oval bir zemin içinde sarı sırma ile işlenmiş ve birbirinin arkasında yeralmış üç hilalli sancak, bir bakıma "Devlet Başkanlığı Forsu" olarak kullanılmıştır.

Savaşlarda kahramanlık gösteren askerlerimize verilen madalyalarda ve nişanlarda da bu üç renk birlikte kullanılmıştır.22

Kara: Kuzey yönünü, çetin ve zorlu kış şartlarını, yeri, toprağı, yaşı ve habis, kötü ruhları temsil eder.23 Görülmektedir ki Nevruz gibi renkler de bütün halkları kaynaştıran, milletimizi birleştiren millet yapan ortak kültür değerlerimizdendir.

TÜRK KÜLTÜRÜNDE RENKLER


Binlerce yıllık Türk tarihi boyunca Türk kültür yapısında renkler, belirli manalar kazanmışlardır. Hattâ renklerin milletimizin hayatında büyük bir zenginlik içinde olduğunu söyleyebiliriz. Renklerin yalnız bir manası olmayıp, bazen ifade yerlerine göre birçok farklı anlamlar içerisinde olduğu da bilinir. Her milletin içtimaî yapısında renklerin bir değeri vardır. Fakat bizim burada yapacağımız değerlendirmeler, yalnızca Türk kültür hayatı içinde olanlarıdır. Diğer kültürlerdeki değişik anlamların bizim kültürümüzdekiyle alâkalı olmadığını bir defa daha zikrettikten sonra, bu renkleri sırasıyla izah edelim.






Türk tarihinin muhtelif devrelerinde renklerin yönleri ifade etmek için kullanıldığını biliyoruz. Dört yönün her birisi ayrı bir renk ile şekillenmiştir. 
Bunlardan kara=kuzey, kızıl=güney, gök=doğu, ak=batı olarak kullanılır.






Bin yıl önce Anadolu'yu fetheden Türkler, 
Türkiye'nin kuzeyindeki denizi Kara-Deniz
batısındakini Ak-Deniz, 
güneyindekini Kızıl Deniz şeklinde isimlendirmiş2, 
fakat doğuda bu isimle adlandırılacak deniz bulunmadığı için büyükçe bir gölün adını da Gökçe-Göl olarak tanımlamışlardır. .






Bundan başka Orkun kitabelerinde devlet adı Türk Kağanlığı şeklinde geçmekte iken, bir yerde Kök Türk ibaresine rastlanır. Bu ise devletin doğu kanadını belirtmek için kullanılmıştır. Yine bilindiği üzere Hun Devleti'nin batıdaki bölümünün adı Ak-Hun biçiminde ifade edilmekteydi. Avrupa'ya giren Hunlar da, Kuzey Hunlarının devamı olmaları basebiyle Macar kaynaklarında Kara-Huniar olarak bilinirler. Osmanlı tarihinde Bogdan'ın kuzeyi3 ifade edilmek istendiği zaman Kara-Bogdan şeklinde söylenmiştir.






Yine Altun-Orda Hanlığı'nın batı kanadı Ak-Orda, doğu kanadı ise Gök-Orda idi. Buna benzer şekilde dağ, tepe, ırmak, deniz, şehir gibi pek çok coğrafi isimleri bu renkler esas olmak üzere Türk coğrafyasında görmek mümkündür.






Bu dört renkle birlikte kullanılan bir beşinci renk vardır ki, o da "sarı"dır. Sarı renk yön değil, bu dört rengin ortasında yer alan merkezi karşılamak için kullanılmıştır. Devlet yapısı bakımından değerlendirilecek olursa, sarı renk merkez hâkimiyetini ve kudreti ifade etmektedir.4 Birçok sarı yanında kullanılan Türk sarısı, "altın sarısı"dır.5 Altın bilindiği üzere, kuvvet ve kudretin, hâkimiyet ve zenginliğin karşılığı olarak dünya var olduğu günden beri değerini korumaktadır. Yine bu anlayışa uygun olarak tarihte güçlü ve cihangir hükümdarların hepsi altın tahtla birlikte tasvir edilmişlerdir.






Yukarıda zikretmiş olduğumuz gök renk, yabancılar tarafından söylendiği üzere "Türk Mavisi", turkuvaz şeklinde tanımlanmaktadır. Ancak gök renk yanında bir diğer rengin daha eşit anlamda kullanıldığını tarihimizde görmekteyiz. Bu renk yeşildir. Yeşil renk Orkun kitabelerinde Yaşıl şeklinde geçmektedir. Kelimenin aslî biçimi olan bu ibare Çin'deki Gök-Irmak karşılığı kullanılmıştır.6 Ayrıca yeşil renk pek çok coğrafi mekanlarda yukarıdaki renkler gibi aynı ölçüde kullanılmaktadır. Anadolu'muzdaki Yeşil-Irmak buna bir delildir. Yaşıl veya yeşil, gençliğin, hayatiyetin ifadesi olan bu renk, Osmanlı sancak renkleri arasında yerini bulmaktadır. Yeşil, kırmızı ve sarı, bu üç renk tarihimizde birlikte kullanılan renkler arasındadır. Bu üç renk bir kompozisyon biçimi içinde tarihimizin derinliklerinden gelen yapıda mevcuttur. Selçuklu Devleti'nin kurulduğu sırada cihan sultanı durumunda olan Tuğrul Beg'in, Sultan Alp Arslan'ın ve oğlu Melik-Şah'ın ordusunda bu üç renkli sancaklar beraber kullanılmıştı. O devrin İslâm kaynaklarında verilen bilgilerde "sultan, Türkmen ordusu ile hareket ediyorsa, bu üç renkli sancak mutlaka orduda bulunurdu" denmektedir. Eğer halifenin arzusuna uygun bir sefer yapılacak olursa, orada halifenin alâmeti olan siyah sancağın da kullanıldığını görüyoruz. Osmanlılarda ise bu üç renkli hilâlli sancaklar aynı zamanda harp sancaklarıdır. Üç rengin manası sırasıyla şöyledir: Yeşil hayatiyet, kırmızı güçlülük ve sarı hâkimiyet demektir. Hattâ Mehter takımındaki sancaklar bu hâkimiyetin üç rengini de sembolize eder. Bütün bunlara ilâve olarak, Osmanlı padişahının resmî sancağı bu üç rengi birleştiren kompozisyon içinde idi.7 Harp tarihi müzesinde ve son Osmanlı sancak ve askerî kıyafetlerine ait kitapta bunları görmek mümkündür.






Renklerin bu manaları yanında bilhassa, kara rengi zengin bir muhteva içinde görmekteyiz. Orkun kitabelerinde kara kelimesi birçok yerde Kara-Bodun şeklinde geçmektedir. Bazı dilci ve şarkiyatçılar kara kelimesini burada "avam halk" manasında düşünmüşlerdir. Ancak bu değerlendirmeyi yapabilmek için zıt manada olan Ak-Bodun'u da bulmak lazımdır. Ak-Bodun ibaresine asla rastlanmıyor. O zaman avam karşılığı olan asil de yok ,demektir. Öyleyse yukarıdaki düşünce tarzının yanlış olduğu ortaya çıkmaktadır. Hakiki manayı bulma zarureti vardır. Buradaki kara güçlü ve büyük manasında kullanılmıştır. Çünkü kitabelerde Kara-Bodun itibar edilen, değer verilen bir mefhum olduğu için onun avam halk manasına gelmesi mümkün değildir. Hattı zatında Türklerde sınıf farkının olmadığı bilinir. Bunun en güzel misali Oğuz-Kağan Destanında görülür. Oğuz İli, Oğuz Kağan'ın altı oğlu ve yirmi dört torunundan neşet etmiştir. Diğer Türk illerinden olan Uygur, Karluk, Kıpçak, Yağma, Çigil, Toksı gibi iller ise Oğuz-Kağan'ın amcaları, Or-Han, Kür-Han, Küz Han'ın neslinden gelmektedirler. Destandaki bu an'ane hepsi bir atadan türeyen milletin mensuplarını eşit kılmaktadır.






Bu kısa değerlendirmeyi yaptıktan sonra, Orkun kitabelerindeki vermiş olduğumuz mana yerine oturduğu takdirde metinler anlam bakımından daha da güçlülük kazanmış olacaktır. Zira sınıf farkı olmayan Türk millet yapısında bir ferdin diğerine asalet iddiasında bulunamayacağı gibi, asilin de olmadığı yerde avamlık olmayacağı muhakkaktır.






Kara rengin cemiyet hayatımızda kullanılış itibarıyla bir diğer manası; kara-gün, yas, karalar bağlamak, kara bulutların çökmesi gibi kelime ve terimlerle ifade edilir. Orkun kitabelerinde olsun, Dede Korkut'ta olsun kara renk bir yas, bir ızdırap, bir acının karşılığıdır. Karanın müspet bir manası daha vardır. Kara-Koyunluların hükümdarı Kara Mehmed Beğ ve Kara Yusuf Beğ, Ak-Koyunluların ecdadı Kara Yülük Osman Beğ, Osmanlıların atası Kara Osman Beğ adlan ve lâkaplarıyla metinlerde geçmektedir. Buradaki kara ise, doğrudan doğruya yiğit, kahraman ve alp kişi manasındadır. Kara rengin dil ve edebiyatımızda başka bir manası da vardır. Kara-Samsun, Kara-Maraş gibi şekillerde kullanıldığı takdirde; esas Samsun, esas Maraş'ın neşet ettiği ilk mahâl manasına alınmalıdır.






Yas anlamına gelen kara rengin yanında tarihimizin bazı bölümlerinde Ak ve Gök rengin de yas manasında kullanıldığını görmekteyiz. Bu nokta üzerinde bir araştırma yapmaya ihtiyaç olmakla beraber, bu iki rengin kullanıldığı yerlerdeki ölüm hadiselerinde şahâdet hali vardır. Öyle zannediyoruz ki, bu renkler herhangi bir ölüm için değil, zulümle veya şahadet halindeki durumlar için değerlendirilmelidir.






İzahını yaptığımız renkler yanında bu renklere muadil gibi görünen kullanım tarzlarını da görmekteyiz. İlk akla gelen renklerden Yağız ve Boz kelimeleridir. Orkun kitabelerinde yerin kara ifadesini kullanmak üzere yağız yer denmiştir. Toprak rengidir. Ancak at rengi olarak kullanılacak olursa, siyah at manasına gelir. Yağız kelimesi, yağız yiğit, kara yiğit anlamında dilimizde tabir olarak yiğitlik işareti olarak bilinir. Boz renk ise hem kara, hem de beyazın karışımından meydana gelen kurşunî renge yakın bir renktir. Metinlerde toprak rengi ve at rengi olarak kullanılmıştır. Ak renk karşılığı olmak üzere at rengi olarak kır kelimesi de kullanılır. Ancak kır ile birlikte ala-kır, bakla-kır, boz-kır, kırçıl, demir-kır, gök-kır tabirleri at rengindeki beyazla ilgili renklerin karışımını anlatır.






Ayrıca doru, yine at rengi olarak metinlerde geçmektedir. Doru esasında kestane rengidir. Ama doru yanında, kırda olduğu gibi, yan renkler de vardır. Çünkü atlar her zaman kır, doru, yağız, al gibi renklerde olmazlar, karışık renkleri bünyelerinde barındırırlar. Bu bakımdan yağız doru, açık doru, hurma doru şeklinde at renklerini veya donlarını bilmekteyiz. Bir diğer at rengi olarak al renk vardır. Kızıl renge yakın bir renktir veya kızıla mayil doru da denilebilir. Bu renge ilâve olarak Kula at vardır. Kula at ise kızıl ile bozun karışımı olarak görülür.






Burada bir noktayı daha ifade etmek gerekirse, atın donu tabiri binlerce yıllık kültür tarihimizin temel ibarelerindendir. Türk kültür tarihinde renklerin zengin bir mana içinde olduğu şu kısa makalede dahi görülecek ölçüdedir.




Prof. Dr. Mustafa Kafalı


NEVRUZ VE RENKLER


Sosyo-kültürel hayat alanındaki inanmalara bağlı merasimlerin büyük bir kısmı Türklerin "Atayurt"tan, "Eskiyurt"tan taşıyıp getirdikleridir.1
Türk duyuş, düşünüş, kabulleniş ve davranış dünyasının ortak paydasında yer alan merasimlerden2 biri de Nevruz'dur. Nevruz Gök-Tanrı (Şamanlık-Kamlık) dini çerçevesinde, tabiat, Tanrı, insan münasebetlerinin işaretlerini toplayan en eski törenimizdir.
Tabiat, zaman unsuruna göre insana yiyecek, giyecek, hayat sunan bir ortamdır. Zaman, önce mevsimlere, sonra günlere, aylara, yıllara göre değişen, değişmelere bağlı olarak canlıları ve cansızları da farklılaştıran bir oluşum. İnsan, tabiattan ve zamandan, çalıştığı ölçüde, hakkını ve hissesini alan, Tanrısına teşekkür eden, başka insanlarla bir düzen kuran, düşünen ve inanan bir canlı.3
Yengi Kün/Yeni Gün bayramı, işte bu çerçevede, Türklerin tabiatın dirilişini alkışladığı, yıl esaslı zaman değişiminin başlangıcı saydığı; değişmeler için Tanrı'ya şükrünü ifade ettiği özel bir törendir.
Bir taraftan destan ve efsanelere dayanarak yaşayan, diğer taraftan her yılın ilkbaharında tabiat hadiseleriyle birlikte Türk Dünyası'nda yeniden diriliş, canlanış şenliği olarak yaşatılan Sultan Nevruz... Zamanın Sultanı... Nevruz'un; Navruz, Novruz, Sultan-ı Navrız, Sultan Nevruz, Navrez, Nevris, Navrus, Noruz, Norus, Ulusun Ulu Kunı, Ulusun Ulu Günü, Ulı Kün, Ergenekon, Bozkurt Çağan, Baba Marta, Köklü Marta, İlk Yaz Yortusu, Yeni Gün, Yengi Gün, Mart Dokuzu, Mereke, Mevris ve Meyra olmak üzere Türk Dünyası'nda yirmibeşi aşkın ismi vardır.4
Yeryüzünde insanoğlunun yaşamaya başladığı günden beri birtakım tabiat olayları nasıl insanların dikkatini çekmiş ise tıpkı onun gibi tabiattaki çeşitli renkler, çiçekler ve başka renkli şeyler de dikkat çekmiştir. Giderek insanlardaki zevk unsuru renklere olan ilgiyi çoğaltırken bir taraftan da bazı inanmalara bağlı olarak renkler bazı anlamlar kazanmış ve birtakım renkler bir taraftan sembol değerler kazanırken diğer taraftan da manevi ve milli değerler kazanmıştır.
Bütün diğer milletlerde olduğu gibi, Türk milletinin de en eski zamanlardan başlayarak tarihi seyir içinde renklere çeşitli sembol anlamlar ile milli ve manevi değerler kazandırdığı görülmektedir.5
Halkların ve kültürlerin renklere yaklaşımı birbirinden farklıdır; ancak, asıl farklılık renkleri biraraya getirişleri sırasındadır. Sarı, kırmızı ve yeşili bir inanış ve varlık dünyasını yorumlayış sonucunda, yeşili, dirilik, tazelik, gençlik; sarıyı merkez, hükümranlık; kırmızıyı, Tanrı, koruyucu ruh, ocak (ev), dirlik, bağımsızlık, hürriyet anlamlarının sembolü halinde yorumlayan sadece Türk kökenli halklardır.6
Türk tarihinde ve kültüründe renklerin sembolik anlamları ilk olarak batılı Türkologların dikkatini çekmiş ve çalışmalarında bu hususa işaret etmişlerdir. Macar Alim Prof.A.Alföldi,7 Alman Türkoloğu Annemarie Van Gabain8 ve yine Alman Türkoloğu 1.Laude-Cirtautas'ın9 bu konu ile ilgili çalışmaları bütün dünya Türkologlarının bilgisi dahilindedir. Bunlardan A.Von Gabain'e göre, Çinlilerin sıralamasında doğu tarafının sembol rengi yeşil (gök, bazen mavi), batınınki ak(beyaz); güneyinki kızıl (al-kırmızı); kuzeyinki kara ve merkezin rengi de sarı idi ve aynı kozmolojik görüşler Türk ve Moğol halkları tarafından da bilinmekte ve kullanılmaktaydı. Yine Gabain, I.Paude (Laude olmalı)nin "Türk lehçelerindeki çok sayıda renk adları arasında ancak, kara, ak, kızıl, yaşıl (yeşil) ve sarıg (sarı)'ın her yerde yaygın olduğunu ve her şey için kullanılabileceğini tespit ettiğini, buna karşılık ala, kök (gök), boz ve kırın, göze çarpan anlam genişlikleri ile, belirli nesneler için sınırlı renk ifadeleri olduğunu söyler. Demek ki esas renkler ilk zikredilenlerdir. Yalnız yaşıl yerine herhalde kök de geçebiliyor; böylece mavi ve yeşilin yani göğün ve otun renkleri aynı oluyordu. Gabain, Uygurca'da (Türkische Turfantexte VI. 95-95) Çin, sıralamasına göre doğu: yaşıl, (gök); batı:ak; güney:kızıl; kuzey:karadır, diye kaydettikten sonra "Dünyanın dört bölüme ayrılması ve renklere göre düzenleme fikri yalnız Çin, Türk ve Moğol dairesinde kalmış değildir" demekte ve eski Ahit'te, Hintlilerde, Kuzey Meksika Kızılderililerinde, Mayalarda, eski Mısırlılarda, Yunan ve Romalılarda da, Türklerinki ile aynı olmamakla birlikte yönlerin renklerle ifade edildiğine dair örnekler vermektedir.10
Türkler tarihlerinin en eski zamanlarından başlayarak uzun zaman beş ana renk olarak kara, ak, kızıl, yeşil ve sarı renkleri esas görmüş ve bu renklerden her birini dünyanın dört yönü ile merkezini ifade etmekte kullanmışlardır. Buna göre merkez; sarı, doğu; yeşil (veya gök renk günümüz Türkiye Türkçesinde de olduğu gibi bazen yeşil, bazen de mavi anlamını ifade eder şekilde kullanılmaktadır); batı;ak, güney;kızıl (kırmızı, al) ve kuzey;kara renklerle ifade edilmiştir.11
Ak (Beyaz): Ak rengin, Türklerin en eski inançlarından olan Şamanist dönemle ilgili bazı manevi inanmalarından kaynaklanarak ululuk, adalet ve güçlülük anlamları kazandığı görülmektedir.
Aklık, temizliktir, arılıktır, yüceliktir, ululuktur. Yaşlılık, tecrübe ile dolu oluş ve bir kocalıktır, büyüklüktür. Devletin ululuk, adalet ve güçlülüğünün bir sembolüdür. Devlet büyüklerinin, özellikle savaşlarda, giydikleri bir giysi, elbise rengidir. Askeri birliklerin içinde üstsubay veya komutanların kendilerini askerlerden ayırabilmeleri için, beyaz giydikleri anlaşılmaktadır. Beyaz rengin bilhassa Hun büyüklerinin ve subaylarının bir üniforması gibi olduğu görülüyor. Ak sancağın, ak alemin saltanat sancağı olduğu, bu ak sancağa baş alem de dendiği bilinmektedir.12
Al (Kızıl-Kırmızı): Türklerin en eski inançları ile ilgili olarak onlarda "Al Ruhu" veya "Al Ateş" adları verilen bir ateş tanrısının yahut da hami (koruyucu) bir ruhun varlığı bilinmektedir. Türklerin en eski devirlerinden beri Al Bayrak kullanmalarının bu Al Ateş kültü (inancı) ile bağlı bir gelenek olacağı hatıra geliyor. Kazak, Kırgızlar bayrak kelimesi yerine Yalav kelimesini kullanırlar ki, aslı alav:alev'dir. Al Ruhu'nun adı ile al rengin münasebeti şüphesizdir. Kırmızı renk sancak ve bayraklarda sıklıkla kullanılmıştır.13 Al ve Ak: Türkler kırmızı renge büyük bir değer vermişler ve saygı göstermişler bunu bir halk, ordu ve savaş geleneği haline getirmişler ve sembol yapmışlar; ancak belki de devlet sembolü olan ak ile halk ve ordu geleneğinin sembolü olan alı, çok eski çağlardan başlayarak yanyana muhafaza etmişlerdir.14
Yeşil: Türk mitolojisine göre hayır ilahı Ülgen'in, koruyucu ruh olarak kabul edilen yedi oğlundan birinin adı Yaşıl (Yeşil) Kaan idi ve umumiyetle bitkilerin yetişip-büyümesini düzenlediğine inanılırdı.15 Diğer taraftan eski Türkler yılbaşını başlıca iki tabiat olayının görülmesi ile başlatmışlardır. Bunlardan biri otların yeşermesi, diğeri de gök gürlemeleri ile yıldırımların başlaması idi. "Yaş" sözü hem ıslaklık hem de suyun (tabii yağmurun da) canlandırdığı yeşilliklerin adı oluyordu. Dolayısıyla, yaşarmak (ıslak olmak, ıslanmak) ile yeşermek, yeşillenmek aynı fiil ile ve "yaşarmak" olarak ifade ediliyordu. Yaşıl da yeşil renk demek oluyordu. Türkler yeşil rengi hem eski inançlarından dolayı, hem de İslâmi inançlarından dolayı, bayrak rengi olarak kullanmışlardır. Türklerin eski Şaman törenlerinde, bir ip üzerine asılmış gök (yeşil), kırmızı, sarı ve beyaz bezlerin Şaman'a gök yolunu gösterdiğine inanmaları da, yeşil renk ile beraberindeki kırmızı, sarı ve beyaz renklerin Türk inanç ve geleneklerinde nasıl yaygın bir şekilde yer tuttuğunu göstermesi bakımından önemlidir. Selçuklu melikleri ve sultanları eğer 100.000 kişilik bir ordu toplasalar halife ve halife olmayanlar arasındaki fark belli olsun diye yeşil, sarı ve kırmızı bayraklarını kullanırlar. Osmanlılarda yeşil sancak eskiden beri kullanılmaktaydı.16
Sarı: Türklerde sarı rengin, dünyanın merkezinin sembolü olarak kullanıldığı, bu anlayışın da onların en eski inançlarından olan Şamanizm'den kaynaklandığı görülmektedir. Gerçekten de hayır ilâhi Ülgen'in altın kapılı sarayı ve altın tahtı, Türklerde hep sarı renk (altın sarısı= sırma rengi) ile ifade edilmiş ve Ülgen'in tahtı nasıl devletin, ülkenin ve dünyanın merkezinde olarak algılanmış ise, tıpkı onun gibi sarı renk de dünyanın merkezinin sembol rengi olmuştur. Yine bu Şamanist dönemde Türklerin inanışları arasında Sarı Albastı veya Sarı Albıs adı koruyucu bir ruhun varlığı da anlaşılmaktadır.17
Türkmenler yıllarca kızıl keçeden külah, sarı edikten çizme giymişlerdir. Bundan başka İlhanlıların, Timurlu devletinde Babür Şah'ın ordusunun sarı kırmızı bayrak renklerine sahip olduğunu biliyoruz. Memlüklerde, Candaroğullarında sarı kırmızı bayraklar görülmüştür. Osmanlıda sancakların da sarı kırmızı olduğu görülür.18
Sarı, kırmızı ve yeşil rengin birarada kullanıldığı özellikle Türklerde beyler zümresinin bir sembolü olarak kullanıldığına dair şimdilik en eski bilgimiz Göktürkler dönemine ait bulunmaktadır. 1935'ten itibaren Rus arkeoloğu S.Ü.Kiselev tarafından Altay ve Sayan dağları bölgesinde yapılan kazılarda, VII.-VIII. yüzyıl Türk aristokrasi zümresine mensup beylere ait olduğu şüphesiz olan mezarlar bulunarak açılmıştır. Tuyahtı denilen yerde açılan kurgan (mezar höyüğü)'daki mezar oldukça sağlam bulunmuştur. Mezarda, başı kuzeydoğuya yönelmiş bir erkek iskeleti bulunmuş ve üzerindeki elbiselerin üç kat olduğu anlaşılmıştır. Üst kat koyu kırmızı ipekten; ortada yeşilimsi ipekten, iç elbisesi de altın sarısı renginde ipek kumaştan yapılmış olduğu kalıntılardan açıkca görülmüştür.19
Sarı, kırmızı ve yeşil üçlüsü yanyana ve hükümranlık sembolü olarak sancaklarda Selçuklulardan Osmanlıya kadar kullanılagelmiştir. Osmanlı teşkilat ve asker kıyafetlerinde de bu renkler yanyana kullanılmıştır.20
Zat-ı Hazret-i Padişahiye Mahsus Sancak= Padişah Hazretlerinin şahsına mahsus sancak olarak ifade edilen ve kırmızı bir zemin ortasında ve yeşile boyanmış oval bir zemin içinde sarı sırma ile işlenmiş ve birbirinin arkasında yeralmış üç hilalli sancak, bir bakıma "Devlet Başkanlığı Forsu" olarak kullanılmıştır.21
Savaşlarda kahramanlık gösteren askerlerimize verilen madalyalarda ve nişanlarda da bu üç renk birlikte kullanılmıştır.22
Kara: Kuzey yönünü, çetin ve zorlu kış şartlarını, yeri, toprağı, yaşı ve habis, kötü ruhları temsil eder.23 Görülmektedir ki Nevruz gibi renkler de bütün halkları kaynaştıran, milletimizi birleştiren millet yapan ortak kültür değerlerimizdendir.24
Dr.Alev Kâhya BİRGÜL
Türk Toplumu ile Sosyal Araştırmalar Bilim ve Uygulama Kolu Uzmanı
Dipnotlar
1- Sadık Tural, "Nevruz ve Türklerde Renkler Üzerine", Türk İnanışları İle Milli Geleneklerinde Renkler ve Sarı Kırmızı Yeşil, 1997 Ankara, S.V. T.T.K. Basımevi.
2. Sadık Tural, "a.g.g.", s.VI.
3. Sadık Tural, "a.g.y.", s.VI.
4. Sadık Tural, "a.g.y.", s.VII.
5. Reşat Genç, Türk İnanışları İle Milli Geleneklerinde Renkler ve Sarı Kırmızı Yeşil, 1997 Ankara, s.1. T.T.K. Basımevi.
6. Sadık Tural, "a.g.y.", s.VIII.
7. A.Alföldi, "Türklerde Çifte Krallık", II.Türk Tarih Kongresi, 20-25 Eylül 1937, Kenan Matbaası, İstanbul 1943, s. 507-519.
8. A.Von Gabain, "Renklerin Sembolik Anlamları", (Acta Orientalia Hung T., XV. 1-3, 1962: Türkçe Tercümesi: Sevil Tezcan) Türkoloji Dergisi, C.3. DTCF yay. Ankara 1968, s.107-113.
9. I.Laude-Cirtautas, Der Gebrauch der Farbbezeichnungen in den Türkdialektan: Ural-Altasche Bibliothek (Wiesbaden 1961), s.137.
10. Reşat Genç, a.g.e, s.4.
11. Reşat Genç, a.g.e., s.5.
12. Bahaeddin Ögel, Türk Kültür Tarihine Giriş, C.VI, s. 377.
13. Abdülkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler, C.I., s. 265.
14. Fuat Köprülü, "Bayrak", İ.A., C.II, s.416. Ayrıca bkz. A. İnan, "Tuğ-Bayrak (Sancak)", Türk Kültürü, Sayı 46, Ankara 1966, s.71-75. "Bayrağımız ve Ay-Yıldız Nakşı" T.O.E.M., No: 46, s.196.
15. Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi, C.II, s.272, Ankara, 1995.
16. Reşat Genç, a.g.e., s.30.
17. Reşat Genç, a.g.e., s.35.
18. Nevruz ve Renkler, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Sayı: 116, Kongre ve Sempozyum Bildirileri Dizisi, sayı: 7, Ankara 1996, (Yay. Hazırlayanlar: Prof.Dr.Sadık Tural, Elmas Kılıç)
19. Abdülkadir İnan, "Altay Dağlarında Bulunan Eski Türk Mezarları", s.570, Belleten, Sayı: 43, 1947, Ankara.
20. Mahmud Şevket Paşa, Osmanlı Teşkilat ve Kıyafet-i Askeriyesi, Mekteb-i Harbiye Matbaası, İstanbul, 1325, s.38.
21. Mahmud Şevket Paşa, a.g.e, s.38.
22. N.Sibel Yacan, "Osmanlı Madalya ve Nişanları", Turkish Airlines Skylife, yıl 13, Sayı: 161, s.62-66. Ayrıca bkz.
Atatürk Haftası Armağanı, Gn.Kur. Ataşe Başkanlığı Yayınları, Atatürk Serisi, No: 14, Ankara 10 Kasım 1981, s.13.
23- Nevruz, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Atatürk Kültür Merkezi Yayını, Sayı: 100, Kongre ve Sempozyum Bildirileri Dizisi, Sayı: 5, 1995, Ankara (Yayına Hazırlayan: Prof.Dr.Sadık Tural)
24. Bilge Dergisi, Sayı: 20, Bahar (Nevruz) 1999, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları.


TÜRKLERDE RENKLER VE ANLAMLARI

BEYAZ : Batı

YEŞİL : Doğu

AL-KIRMIZI : Güney

KARA : Kuzey

SARI : Merkez

TÜRKLERDE SAVAŞ DÜZENİ ( ATLARIN YERLEŞİMİ )

BATIYA ( Garp ) : Beyaz Atlar Gönderiliyordu.

DOĞUYA ( Şark ) : Kır Atlar Gönderiliyordu.

KUZEYE ( Şimal ) : Kara –yağız Atlar Gönderiliyordu.

GÜNEYE ( Cenub ) : Al Atlar Gönderiliyordu.

TÜRKLERDE FAVORİ RENKLER VE ANLAMLARI

AK ( BEYAZ ) RENK : Ululuk,Adalet,Güçlülük,Cennet,Saflık,Arılık,Yücelik,Büyüklük,Tecrübe,Yaşlılık.

AL (KIRMIZI ) RENK : Savaş Bayrağı , Kuvvet , Ateş , Ocak , Hami Ruh .

YEŞİL RENK : Kutsallık , Yaşam , Yeşerme , Canlanma , Üreme , Hayat , Göğermek ( Mavi – Yeşil ) , Hakimiyet Bayrağı Rengi .

SARI RENK : Dünyanın ve Ülkenin Merkezi , Taht , İktidar , Yönetim Merkezi , Başkent .

KARA ( SİYAH ) RENK : Toprak , Yağız Yer , Felaket , Erlik , Kötülük .

TÜRKLERDE ÇOK KULLANILAN İKİLİ RENKLER :

1) KIRMIZI-YEŞİL

2) KIRMIZI-BEYAZ

3) SARI-KIRMIZI

4) YEŞİL-BEYAZ

5) AL-SARI

6) KARA-YEŞİL

7) SARI-BEYAZ

KAYNAK : “ Türk İnanışları İle Milli Geleneklerde Renkler ve Sarı-Kırmızı-Yeşil “ Atatürk Yüksek Kurumu Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Prof. Dr. Reşat GENÇ 1999

Türk Kültüründe Renkler
Binlerce yıllık Türk tarihi boyunca Türk Kültür yapısında renkler, belirli manalar kazanmışlardır. Hatta renklerin milletimizin hayatında büyük bir zenginlik içinde olduğunu söyleyebiliriz.Renklerin yalnız bir anlamı olmayıp, bazen ifade yerlerine göre bir çok farklı anlamlar içerisinde olduğu da bilinir.
Her milletin sosyal yapısında renklerin bir değeri vardır. Fakat burada yapılan değerlendirmeler, yalnızca Türk kültür hayatı içinde olanlardır. Diğer kültür yada topluluklardaki anlamları ile alakalı değildir.Dokuz Türk lehçesinde renklerin söylenişlerinin hemen hemen aynı olması bizi, bütün Türk boylarında renklerin millî anlam kazandığı fikrine götürmektedir.
Türk tarihinin çeşitli devrelerinde renkler, yönleri ifade etmek için kullanılmıştır. Dört yönün her birisi ayrı renk ile ifade edilmiştir.Yolumuzu bulmamıza yardımcı olan yönleri renklerle ifade etmek de renklerin bizlerin hayatındaki önemini bir kez daha vurgulamaktadır.

Kara= Kuzey,
Kızıl=Güney,
Gök=Doğu,
Ak= Batı olarak kullanılmıştır.

Bin yıl önce Anadolu’yu fetheden Türkler,Türkiye’nin kuzeyindeki denizi Kara-Deniz, batısındakini Ak-Deniz, güneyindekini Kızıl-Deniz, doğuda bu isimle adlandırılacak deniz bulunmadığı için büyükçe bir gölün adını da Gökçe-Göl olarak tanımlamışlardır.
Bundan başka Orkun kitabelerinde devlet adı olarak Kök Türk ifadesinin kullanılması devletin doğu kanadının belirtmesinde, yine Hun devletinin batıdaki bölümünün Ak-Hun, Avrupa’ya giren Hunların da (Macar kaynaklarında kuzey Hunların devamı olmaları nedeniyle) Kara-Hunlar olarak adlandırıldıkları bilinir.

Milletlerin millet oluşlarının belki de ilk göstergesi bayraklardır. Bu bakımdan bayraklardaki renkler Türk millî düşüncesinde renk kavramının oluşumu hakkında bize önemli bilgiler verir.
Dokuz oğuzların bayrakları siyahtır. Destanlarda, Kıpçak – Kumanların kırmızı ve beyaz bayrakları olduğunu ayrıca İran-Turan mücadelesinden bahsedilirken de Afrasiyap’ın(İran mitolojisin de kullanılan Türk adlarından biridir.Manası:
Kaplan gibi yiğit erkek) bayrağının siyah renkte olduğu söylenmektedir.

Tolunlular ve Gaznelilerde bayrak, hilat(değerli kürkten yapılmış kaftan) gibi birtakım hâkimiyet alametlerinin siyah renkte olması dikkatimizi çekmektedir. Karahanlılar da kırmızı, hükümdarinın ve hanedanın bayrak veya çetrlerine (Hükümdarlik alameti olarak kullanılan bir şemsiyesidir) mahsus bir renk olarak karşımıza çıkıyor. Harzemşahlar da bayrak ve çetrlerin siyah renkte olması bu rengin devletçe resmî renk olarak kabul edildiğini göstermektedir.

13.asrın son yarısından itibaren Anadolunun çeşitli yerlerinde kurulmaya başlayan Anadolu beyliklerinin bayraklarında kırmızı, beyaz, sarı ve yeşilin bir ahenk içerisinde kullanılması oldukça önemlidir
Bayraklardaki ifadesi bir hükümdarlık rengi olarak görülmeye eğilimli olan kara kelimesinin bu dönemde yüksek ve saygıdeğer bir ifadeye sahip olduğunu görülmektedir. Türk hükümdarının tahta çıkma töreninde üzerinde oturacağı seccade veya halının kara renkte olması bu görüşleri destekler niteliktedir.

Diğer yandan eski Türklerin sosyal teşkilatlarına göre halk tabakasına mensup olanlara kara budun ismi vermeleri, lohusa kadınları kara albastıdan kurtarmak için kara baskı çağırmaları, kara kış kara yel, karalar giymek, karalar bağlamak, kara sevda, kara gün, yüz karası, karalamak halk arasında kullanılan bu tabirler de bize karanın yüce görüntüsünün bir uzantısı olarak ürkütücü yönünün de olduğunu göstermektedir.

Kara aynı zamanda Türk kültüründe büyüklüğü gösteren bir kavram da olmuştur. Çağatay çevresinde �Kara Çerik, büyük yürüyüş halindeki ordu demektir.

Karanın karşıtı olarak Ak, kültürümüzde duruluğun, saflığın temizliğin sembolü olarak kullanılmıştır.
Şamanların külahlarını beyaz kuzu derisinden yaptırmaları bu rengin Türk inançlarında yüceliğin sembolü haline geldiği fikrini desteklemektedir. Beyaz at ordu içinde büyük rütbeli askerleri taşıyan atlardır. Selçuklular ve Osmanlılardaki ak sancak da adalet ve gücün sembolü olarak düşünülmüştür. Aynı zamanda ak renk yaşlılığın ve bilgeliğin de sembolü olmuştur. Dede Korkut Hikâyelerinde Ak Bürçekli Ana tabiri oldukça fazla geçmektedir. Türklerde şehit bayrağının beyaz olması Akkoyunlular başta olmak üzere pek çok Türk boyunun bayraklarının beyaz olması sebebiyle bu rengin Türkler için hükümranlık yanında temizliğin, iyiliğin sembolü anlamına geldiğini söyleye biliriz.

Türklerin hayatında üçüncü derecede önem arz eden renk kırmızıdır. Türklerde al ile kızıl renkler birbirinden farklı tonlardadır. Al koyu turuncu anlamında, kızıl ise parlak kırmızı renk anlamında kullanılıyordu. Türklerin en eski inançlarında Al Ruhu adı verilen bir koruyucu ruhun varlığı bilinmektedir. Türklerin eski devirlerden beri Al bayrak kullanmalarının Al ruhunun koruyucu ruh sayıldığı devirde bu ruhun şerefine dikilen bayrağın ateş rengine yakın olmasından kaynaklandığına işaret etmektedir. Al kelimesinin ateş kültü ile bağlılığını gösteren diğer bir özellik de alaşlama merasimleridir. Al aşlama, ateşleme temizleme merasimidir. Türklerin en eski devirlerinden beri al bayrak kullanmalarının bu koruyucu ruhla ilişkisi olduğu düşünülmektedir. Bu sebeple kızıl renk bizde manevî ve millî bir renk olarak algılanmaktadır.

Bu dört renkle birlikte kullanılan bir beşinci renk vardır ki, oda Sarıdır. Sarı renk yön değil, bu dört rengin ortasında yer alan merkezi karşılamak için kullanılmıştır. Devlet yapısı bakımından değerlendirilecek olursa , sarı renk merkez hakimiyetini ve kudreti ifade etmektedir. Tarihte Türkün sarısına altın sarısı denmekteydi. Çünkü altın bilindiği üzere, kuvvet ve kudretin, hakimiyet ve zenginliğin karşılığı olarak dünya var olduğundan bu yana değerini korumaktadır. Bu yüzden tarihte güçlü ve cihangir hükümdarların hepsi altın tahtla birlikte tasvir edilmektedir.

Sarı renk kültürümüzde güneşin rengidir. Şamanizmden kaynaklanan görüş dünyanın merkezinin sembolü olarak sarı rengin kullanılmasıydı. Ülkenin sarayı, tahtı hep altın sarısı ile ifade edilmiştir. Bu renk aynı zamanda hükümranlık rengi olarak da kullanılmıştır.

Gök her zaman Türklerin inancında ululuğun ve yüceliğin sembolüdür. Gök Tanrı inancından başlayarak günümüze kadar ulaşması arzulanan fakat aynı zamanda ulaşılmazlığın sebepleri ve sonuçlarından çekinilen bir mekan ve zaman değerlerinin bir bileşkesi olarak Türk kültür tarihinde yerini alan Gök aynı zamanda kendi renginin de adıdır. Sonsuzluğu, emniyet ve huzuru telkin eder. Ruhlar alemini barındırır. Gök rengi mavidir.
Gök kurt Tanrının habercisi gibi Türklere yol göstermiştir. Sonuç olarak gök rengini karşılayan mavi, yüceliğin, ulaşılmazlığın rengi anlamında Türk insanının duygu dünyasında yer aldığını söyleyebiliriz.
Gök renk, yabancıların ifadesiyle Türk mavisi, turkuaz şeklinde de tanımlanmaktadır. Gök renk yanında, Orkun kitabelerinde Yaşıl olarak adlandırılan yeşil renginde çokça kullanıldığını görürüz.

Yeşil renk tabiatın sembolüdür. Hayatı simgeler. Gençlik nişanıdır.. Ülgen’in yedi oğlundan biri Yaşıl Kağan idi ve görevi bitkilerin büyümesini düzenlemekti. Türklerin hayatında otların yeşerme zamanı çok önemlidir. Bu dönemi Türkler yeni bir yılın başlaması hatta hayatın başlangıcı olarak kabul ederler. Bu itibarla 9 ve 21 Mart tarihleri Türkler tarafından yılbaşı ve bahar bayramı olarak kutlanmaktadır.
Yaş sözü hem ıslak hem de yeşilliklerin adı olarak kullanılmıştır. Aynı zamanda insan ömrünün çizgisini de belirten bu sözcük yeşerme yani hayat bulma anlamı da karşılamaktadır. Kaşgarlı Mahmut 11.yüzyılda Türkler arasında kırmızı, yeşil ve sarı renkli Çin ipeklerinin rağbet gördüğünden bahsetmektedir. Bu da bize bu renklerin Türklerin günlük hayatındaki önemini göstermektedir.

Bu radan yola çıkarak; yeşil ve mavî rengin Türk kültüründe daima olumlu manalar üstlendiğini fakat bunların dışında kalan kara, kızıl, al, ve sarı renkleri zaman zaman olumlu zaman zaman da olumsuz bir hava taşıdıklarını düşünebiliriz.
Türk insanı, duygularını, elindeki malzemelerle aktarma konusunda üstün bir özelliğe sahiptir. Genç kızlarımızın coşkuları ve gözyaşları ilmik ilmik dokudukları halı ve kilimlerde gizlidir. Türk insanının hayatının her döneminde kullandığı eşyalar, bu eşyalara tabiattan taşıdığı renkler, kullandığı atasözü ve deyimler onun zengin iç dünyasının dış dünyaya yansımasından başka bir şey değildir.



---------
bu anlayışın etkilerini osmanlı'da da görebiliriz. osmanlı coğrafyasını merkeze aldığımızda: kuzeydeki deniz, bahr-i siyeh(karadeniz); batıdaki deniz, bahr-i ebyaz(akdeniz); güneydeki deniz, bahr-i ahmer(kızıldeniz)'dir. doğumuzda deniz olmadığı için mavi ya da yeşil bir denizden söz edemiyoruz ancak yeşilırmak ismi burada dikkat çekicidir.

bu anlayışın izlerini günümüz özbekistan'ı ve türkmenistan'ındaki kızılkum ve karakum çöllerinde de görebiliriz.

tabi anadolu'daki çeşitli yer adlarında da aynı nazariyenin etkisi muhakkak vardır.

bu arada çin'in merkezinden geçen sarı ırmak'ı ve bir diğer büyük akarsu gök ırmak'ı unutmamak gerekir.

1 yorum:

SEBAHATTİN KÖROĞLU dedi ki...

Tarih bilmeyen toplumlarda bilimsellikten kopuk siyasilerin ve art niyetli bozguncuların yol açtığı yıkımlar akıl almaz sınırlara dayanır ve milletleri ve toplumları yıkımların eşiğine getirir. Türk milleti de yaşamak istiyorsa tarihin temellerine, kültürünün unutulmuş hatta bilinmeyen sayfalarına inerek adımlarını akıl ve bilimle atmalıdır. Kürt dediğimiz insanlar benden çok Türk'türler de bunu ne kendileri biliyor ne de Türkiye'yi idare edenler...

Yorum Gönder

 

türk dili © 2010

Blogger Templates by Splashy Templates