12 Mart 2014 Çarşamba
AVRASYATİK DİL TEORİSİ BAĞLAMINDA TÜRKÇE VE FARSÇA’NIN KONUMU
AVRASYATİK DİL TEORİSİ BAĞLAMINDA TÜRKÇE VE FARSÇA’NIN
KONUMU
Mehdi REZAEİ
Özet: Son zamanlarda büyük dil aileleri hakkında pek çok araştırma
yapılmıştır. Bu alanda ortaya atılan en önemli teorilerden biri Avrasyatik dil
teorisidir. Bu teori birkaç dil ailesinin, bir kökten geldiğini savunmaktadır;
bu dil ailelerinin en önemli temsilcileri Hint-Avrupa, Ural ve Altay alt
gruplarıdır. Biz, Hint-Avrupa, Ural ve Altay dil ailelerinin önemli
üyelerinden sayılan Türkçe ve Farsçayı, söz konusu dil teorisi kapsamında
değerlendirmeye çalıştık. Çalışmanın ana konusunu Ana Türkçede kelime
başı p- meselesi oluşturmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Avrasyatik Dil Teorisi, Hint-Avrupa Dil Teorisi, Ural,
Altay Teorisi, Türkçe, Farsça, Kelime Başı p- Meselesi.
The Place of Persian and Turkish in the Eurasiatic Theory
Abstract: Recently, there have been so many researches pertinent to macro
families of languages. One of the most significant theories put forward on this
subject is the Eurasiatic language theory. The theory asserts that Indo-
European, Finno-Ugric and Altai language families descend from a common
origin. And in this paper, we have strived to examine Turkic and Persian,
which are eminent members of those families, in respect of the theory. The
basic subject of this study is the initial p- in proto-Turkic.
Keywords: Eurasiatic language theory, Indo-European language theory,
Finno-Ugric and Altai language theory, Turkish, Persian, initial p- in
Eurasiatic.
Giriş
İnsanoğlunun konuştuğu diller hep ilgi odağı olmuş ve dillerin menşei hakkında
öne sürülen teoriler birçok kişinin dikkatini çekmiştir. Bu doğrultuda dilciler büyük
dil aileleri üzerinde de çalışmalar yapmışlardır. Hint-Avrupa, Hami-Sami, Ural,
Altay gibi dil aileleri daha önceden dilciler tarafından tanıtılmışsa da, Avrasyatik
veya Nostratik dil teorileri üzerine araştırmalar, ancak geçen yüzyılın sonlarına
doğru yapılmıştır.
1980’li yıllarda Joseph Harold Greenberg’in ortaya attığı Avrasyatik Dil Teorisi,
geniş bir alanı kapsamaktadır. Bu teori Hint-Avrupa dilleri, Ural, Altay, Kore,
Japon, Aynu, Gilyak, Çukçi-Kamçatka, Eskimo-Aleut dillerinin bir kökten geldiğini
savunmaktadır. Yurt dışında bu alanda çalışmalar artarken Türkiye’de bu tür
çalışmaların sayısı son derece yetersiz görünmektedir.
Doktora Öğrencisi, Gazi Üniversitesi.
Mehdi REZAEİ
28
Bilindiği gibi Hint-Avrupa dillerini konuşan kavimlerin ana yurdu hakkında
farklı görüşler ortaya atılmıştır. Bazı kaynaklarda Rusya’nın güneyi, Dinyeper
Nehri’nin doğusu, Kafkasların kuzeyi ve Ural Dağları’nın batısı, bu kavimlerin ana
yurdu olarak tespit edilmiştir (Abolghasemî 2007: 17). Karadeniz’in kuzeyini ve
Doğu Avrupa’yı bu kavimlerin ana vatanı olarak savunanlar vardır. Birçok arkeolog
ve dil bilimci tarafından kabul görmüş Marija Gimbutas’ın Kurgan Toerisi’ne göre
de Hint-Avrupa kavimlerinin ilk yurdu olarak Hazar Denizi’nin kuzeyi
belirlenmiştir. Uralların batısını Hint-Avrupa kavimlerinin ana yurdu olarak kabul
edenler de vardır (Ercilasun 2007: 43). Türklerin yaşadığı bölgelerden pek uzak
olmayan bu kavimlerin bir bölümü de İran’a doğru hareket etmişlerdir. Bu
komşuluk ve belki de birlikte yaşama, Avrasyatik dil teorisine destek veren bir
unsurdur.
Dil alanında ortaya çıkan değişmeler veya gelişmeler iki farklı yönde meydana
gelir. Biri dil içi değişmeler, öbürü ise dil dışı değişmeler; yani komşu dillerden
etkilenmedir. Diller arasında ortak ve benzer özelliklerden söz etmek, bir ana
kökten gelmek yanında diller arası ilişkilerden bahsetmek anlamına da gelmektedir.
Bu da dil teorileri çerçevesinde incelenirse, daha sağlam sonuçlar doğuracaktır.
Avrasyatik dil teorisi bir ana dilin birkaç yönde ilerlemesinden bahseder.
Elimizdeki kaynaklara göre, Türkçe ve Farsça ilişkisi, yazılı tarihten çok daha
eskilere uzanmaktadır; ancak yoğun bir ilişki İslamiyet’in yayılmasından sonra
başlamıştır. Söz konusu dillerin her birinden diğerine yüzlerce kelimenin verilmesi
bu olaya bariz bir tanıktır. Fakat iki dil hakkında, sadece komşuluk ve kelime
alışverişinden bahsedilmemekte, daha ileri gidilerek dil teorileri kapsamında bu iki
dilin akrabalığı hakkında da görüşler ortaya atılmaktadır.
Bu yazıda Altay dillerinin en önemli kolunu oluşturan Türkçe ile Hint-Avrupa
dillerinin önemli bir kolu sayılan Farsçayı söz konusu teori çerçevesi içinde ele
alacağız. Her iki dilin, bütün ortak dil özelliklerinin bir makaleye sığamayacağı
açıktır. Biz sadece, Avrasyatik teorisine göre Ural, Altay ve Hint-Avrupa ailelerinin
akrabalığında önemli bir faktör sayılan, Ana Türkçede belirli sayıda, kelime başı p
meselesine odaklanacağız. Başka tabirle p sesinin varlığı ve daha sonraki
dönemlerde erimesi meselesi yazımızın ana konusunu teşkil edecektir. Dolayısıyla
konumuzun kapsamına dayanarak daha çok kelimeler üzerinde duracağız.
Ana Türkçede kelime başı p’nin var olması için bugünkü Türk lehçelerinde p
sesinden herhangi bir izin tespit edilmesi beklenmektedir. Bu konu bazı araştırıcılar
tarafında az çok ortaya atılıp tartışılmıştır. Örneğin Halaç Türkçesinde söz konusu
durumda h- ünsüzünün varlığı dilcilerin dikkatini çekmiştir. Genel Türkçede birçok
örnekte kelime başı “y-“ ve türevlerinin (c, j, ç, s vb.) varlığı da konumuz
kapsamında incelenebilir. Kimi örneklerin Türkmen Türkçesinde ilk hecede uzun
ünlülere denk gelmesi, Türkçede asli uzunluk meselesine de farklı bir bakış açısı
kazandıracaktır. Ayrıca Hint-Avrupa ailesine mensup olan bazı dillerde “p” sesinin
korunması söz konusu teoriyi desteklemektedir. Sözü gelmişken şu konuyu
belirtmemizde de yarar var: p sesi birçok ses gibi tarih içinde kendine yakın diğer
AVRASYATİK DİL TEORİSİ BAĞLAMINDA TÜRKÇE VE FARSÇA’NIN KONUMU
29
seslere (b, f, v, w, m) dönüşebilir, dolayısıyla kelimeleri dikkate aldığımız zaman bu
konuyu gözden kaçırmamamız gerekir. Örnek olarak Farsçada “ışık, aydınlık”
anlamında olan furug kelimesi kaynaklarda värâg (Mo’in 1992: 4997) ve en eski
metinlerde payrog (Amuzegar; Tafazzoli 2006: 159) biçimlerinde de geçmektedir;
bu kelime Türkçede yaru. “ışık, aydınlık” sözcüğüne denk gelmektedir.
Varsayımlar kendi içlerinde her zaman sorular ve sorunlar da
barındırmaktadırlar; her zaman ve her yerde düzenli ve sistematik biçimde sağlam
bir çizgi üzerinde ilerlemezler. Bunu açıklamak için pek çok nedenin etkisinden söz
edebiliriz. Dil ilişkilerinden coğrafî koşullara kadar etkileyici unsurlardan
bahsetmek mümkündür. Bu gerçekleri göz önünde bulundurursak, Avrasyatik dil
teorisi de bu durumun dışında kalmamaktadır. Söz konusu teori bağlamında henüz
yanıtlanmamış pek çok sorunun ortada olduğu muhakkaktır.
Ana Türkçede kelime başı p meselesi, Türk lehçelerinin hepsinde aynı kaderi
paylaşmamıştır. Daha önce işaret ettiğimiz gibi, Halaç Türkçesinde bazı durumlarda
h sesini kendinden miras bırakmak yanında, kimi Türk lehçelerinde ünlü uzaması
veya y yarı-ünlüsünün türemesine neden olmuştur. Bazen de kendinden hiçbir iz
bırakmamıştır. Türk lehçeleri yanında Altay ailesine ait olan diğer dillere bakmakta
da yarar vardır. Biz bazı örneklerde söz konusu dil ailesinin farklı kollarından tanık
getirmeyi uygun gördük. Özellikle Mançucadaki örnekler son derece dikkat
çekicidir. Ses değişmeleri Hint-Avrupa kolunda da gerçekleşmiştir; ancak oradaki
değişmelerin farklı bir çizgi üzerinde olması tabiidir. Avrasyatik dil teorisi
doğruysa, büyük bir zaman dilimi içinde şu ses değişmelerini tasarlayabiliriz:
Ural ve Altay kolu:
p- > b- > v- > w- > øp-
> b- > v- > w- > ünlü ikizleşmesi
p- > b- > v- > w- > ünlü ikizleşmesi > y- türemesi
p- > f- > hp-
> fp-
> bp’nin
korunması
Hint-Avrupa kolu:
p- > bp-
> vp-
> wp-
> fp-
> mp’nin
korunması
Mehdi REZAEİ
30
Uzun bir zaman dilimi içerisinde, bir dilde seslerin, eklerin veya bütün dil
birimlerinin değişime uğraması ya da büsbütün kaybolması son derece doğal bir dil
olayıdır. Değişmeler bazen o kadar ileri bir seviyeye ulaşır ki, onları tespit etmek
sadece uzmanların yapabileceği bir iş hâline gelir; hatta bazen uzmanlar bile işin
içinden çıkamaz duruma düşerler. Sonuç olarak tarih. ve tarih öncesi dönemlerde
birçok ses olayı ortaya çıkmıştır ve bunların hepsinin tespit edilmesi mümkün
değildir. Bunun en önemli nedeni de elimizde yeterince yazılı metnin
bulunmamasıdır. Bazı seslerin başka seslere değişme nedeni açık görünse de,
kimilerinde açıklık bulunmamaktadır. Birçok dilde çeşitli ses değişmeleri
sonucunda, kelimeler eski şekillerine göre daha kısa bir biçime girerler. Günümüzde
bile bu olaya rastlamamız mümkündür.
Farsçada, kimi ses değişmeleri Türkçede olduğu gibidir; bazı durumlarda da
farklı nitelikler göstermektedir. Örneğin Eski Türkçede var olan . sesi günümüzde
Türk lehçelerinde farklı seslere dönüşmüştür; birçok Türk lehçesinde y sesine
dönüşürken bazı lehçelerde de z, t seslerine dönüşmüş veya korunmuştur. Ancak
aynı ses Farsçanın kendi içinde çeşitli seslere dönüşmüştür (d>y, d>h, d>z); bu da
bugünkü Farsçanın lehçeler (Farsçayla akraba olan) karışımı bir dil olduğunu akla
getirir. Burada coğrafya darlığı ve lehçelerin birbirine çok yakın olması etkili
olabilir. Mesela Farsçanın, aralarında anlaşma oranı çok az olan iki diyalekti
arasında mesafe birkaç yüz kilometre olurken, aynı durum Türkçe için söz konusu
değildir; nadir istisnalar hariç binlerce kilometre mesafeden söz etmek mümkündür.
Bu tür çalışmalarda en eski metinlere ulaşmakta yarar var. Ne kadar eskiye
gidersek ortaklık çok ve ne kadar günümüze yakınlaşırsak benzer özellikler daha az
görünmektedir. Ancak biz çalışmamızda Türkçe ve Farsçanın en eski kaynakları
yanında, günümüz kaynaklarından da başarabildiğimiz kadarıyla yararlandık; bazen
de Altay ve Hint-Avrupa dillerinden örnek vermeyi uygun gördük. Ne yazık ki,
Farsçanın eski dönemlerine ait olan metinlere denk gelen Türkçe metinler, şimdilik
bulunmamaktadır. Farsçanın tarihi, dilciler tarafından şu üç döneme ayrılmıştır:
Eski Farsça (M.Ö. 550-330), Orta Farsça (M.Ö. 250- M.S. 651) (Bagheri 2007: 46),
Yeni Farsça (VII. yüzyıldan günümüze kadar) (Amuzegar; Tefezzoli 2006: 12).
Avrasyatik dil teorisiyle ilgili olarak elde ettiğimiz malzemeler, kuşkusuz bize bu
teoriyi genişletmekte yardımcı olacaktır. Fakat şu konuyu da vurgulamamızda yarar
var: Üzerinde durduğumuz diller, yani Türkçe ve Farsça, Avrasyatik dil teorisi
bağlamında çok dar bir alanı kapsamaktadır. Söz konusu teorinin çok geniş bir
çalışma alanına sahip olması herkese açıktır. Bu tür çalışmalar tek bir kişinin
yapabileceğinden hariç görünür; sağlam yapıya sahip bir grubun ulaşacağı sonuçlar
kesinlikle daha temelli ve daha güvenilir olacaktır.
Böyle bir çalışmada uzun bir kelime listesinin oluşmasından bahsedemeyiz.
Birçok kelimenin zaman içinde kullanımdan düşmesi, dillerin farklı çağlarda komşu
dillerin ağır baskısı altında kalması, büyük dil ailelerine mensup olan bazı dillerin
ölmesi ve benzeri durumlar bu tür çalışmaların çok sayıda örneklendirmesini zor bir
hâle sokmaktadır. Ancak az sayıda tespit olunmuş kelimeler de gelecekte yapılacak
AVRASYATİK DİL TEORİSİ BAĞLAMINDA TÜRKÇE VE FARSÇA’NIN KONUMU
31
çalışmalara ışık tutabilir. Zamanın akışıyla kelimeler sadece fonetik bakımdan değil
semantik açıdan da değişimlere uğrayabilirler; ancak karşılaştırmalarda temel
anlamın çerçevesinden pek uzağa gitmemesi beklenmektedir; dolayısıyla bazı
örneklerde anlam farklılığını da bu bağlamda değerlendirmemiz gerekir.
Bizim kaydettiğimiz kelimelerin listesi aşağıdaki gibidir; bu listeye daha fazla
kaynak taramak veya üzerinde çalıştığımız dil ailelerine ait diğer dilleri devreye
sokmakla, pek çok örnek eklenebilir.
TTü.: ayak1 “ayak”, ETü.: a.ak, Hal.: hadak, < *padak (Doerfer 1971: 290),
Eski bir Tibet harfli dokümanda ha-dag (Doerfer 1995: 6 ), Moğ: adak, Man: fatan,
Ko: pata. < *patak “dip, ayağın tabanı” (Choi 2010: 81); Y. Far.: pa (pay) “ayak”,
O. Far.: pay, E. Far.: pâda- (Bagheri 2007: 134), Avs.: paidya..uha “ayak basmak”,
Sans.: pádyasva ay. (Jackson 1997: 120).2
1
Dilciler Türk lehçelerini sınıflandırmak için, Eski Türkçedeki . sesini bir ölçüt olarak
kullanmışlardır. Bu konuyla ilgili en önemli örnek olarak da a.a. “ayak” kelimesini
göstermişlerdir. Bir temel kelime sayılan ayak kelimesi, büyük dil teorileri kapsamında
da önemli bir ölçüt olarak değerlendirilmiştir. Avrasyatik ve Nostratik dil teorilerinde de
büyük bir yere sahip olan söz konusu kelime, Ural, Altay ve Hint-Avrupa dillerinin
birçoğunda ortak bir köke bağlanmaktadır. Morris Swadesh’in belirlediği yüz temel
kelimeye baktığımızda, ayak kelimesi en temel kelimelerden biri olarak gösterilebilir.
Gerçekten de ilk insanı ilgilindiren temel varlıklardan biri kendi vücududur ve vücudun
da başta gelen üç temel organından biri ayak’tır (İlk insan vücut organlarını her halde
işlev, önem ve büyüklük sırasıyla adlandırmıştır; yani ilk başta baş deyip daha sonra saç,
burun vb. organları adlandırmaya çalışmıştır. Başka tabirle ilk önce topuk daha sonra
ayak demesi mantıksızdır. Dolayısıyla ilkel bir insanın kendi organlarını adlandırmakta
üç organ ön plana çıkmaktadır, bunlar büyük bir olasılıkla ayak, el ve baş (kafa)
olmalıdır.). Bu tahminlerden yola çıkarak konumuzla ilgili iki büyük dil ailesinin önemli
kollarında bu kelimenin biçimine bakmakta fayda var. Ayrıca Dravid dillerine ait olan
Telegu dilinde de söz konusu sözcüğün Türkçeye benzerlik göstermesi son derece dikkat
çekicidir. ayak kelimesinin farklı dillerdeki biçimi: Altay Grubu: Türkçe: ayak, Halaç
Türkçesi: hada., Yakut Türkçesi: ata., Tuva Türkçesi: adak, Hakas Türkçesi: azak, Sarı
Uygur Türkçesi: azak, Moğolca: adag, Mançuca: fatan, Korece: pata. “ayağın tabanı”.
Ural Grubu: Fince: jalka, Estonca: jalg. Hint-Avrupa Dilleri, Avrupa Kolu:Yunanca:
pódi “....”, Ukraynaca: fut “......”, Litvanyaca: peda, Norveççe: fot, Portekizce: pé,
Rusça: fut “......”, İsveçce: fot, İtalyanca: piede, İzlandaca: fæti, Katalanca: peu, Latince:
pes, Letonca: peda, Galiçyaca: pé, İspanyolca: pie, İngilizce: foot, Danca: fod,
Felemenkçe: voet, Fransızca: pied, Almanca: Fuß, Çekçe: úpatí. Asya Kolu: Gucerat:
pan¯jo “... .”, Hintçe: paira “...”, Ermenice: votk’ “...”, Farsça: pa/pay “ .. ”, Bengalca:
padadesa “......”. Dravid dilleri: Telegu: a.ugu “.....” (Hindistan’da en fazla
konuşulan ikinci dil Telegu dilidir. Dravid dil ailesine ait olan bu dil, diğer Dravid dilleri
gibi eklemeli bir dil olarak bilinmektedir. krş. Es. Tür. a.a.), Tamilce: a.i “..”,
Kannadaca: a.i “..”.
2 Ayrıca bkz.: ETü.: ya.ag “yaya”, Y. Far.: piyade “yaya”.
Mehdi REZAEİ
32
TTü.: erte “erte, ertesi”, EUTü: ärtä ay. (Caferoğlu 1968: 75), Özb.: yertä
“yarın” (Kıpçak lehçesi), YUyg.: ertä, Bşk.: irtägä, Kzk.: erten, Trkm.: ir “erken”,
Moğ.: erte (Gülensoy 2007: 340); Y. Far.: färda (pärda) “yarın”, O. Far.: färtak
(Bagheri 2007: 145).
TTü.: ot “ateş”, EUTü: oot ay. (Caferoğlu 1968: 142), Hal.: hot (Doerfer 1994:
50), Trkm.: ot, Yak.: uot, Çuv.: vot, Tür.: odun, Hal.: huotun “Brennstoff,
Brennholz”, Trkm.: odun (Barutçu 1989: 12); Y. Far.: pod (pud, pode) “odun,
alevlenmeye neden olan, çabuk ateşlenen” (Dehkhoda 1993: 4727).
OTü.: arı. “zayıf, cılız,” (DLT), AzTü.: arıq, Trkm.: arrık, Hal.: harqan “zayıf”
(Doerfer 1973-1974: 11), O.Moğ.: hari-, Moğ.: ari- < *pari- “ershöpft sein” (Poppe
1960: 96), Man.: fara- “şuurunu kaybetmek” (Barutçu 1989: 9); Y. Far.: bar.k
“ince, genişliği az olan” (Dehkhoda 1993: 3508).
TTü.: er “er, adam”, Hal.: här “erkek, kişi” (Cemrasi 2006: 244), här < härä <
färä < pärä (*p- / *-A) (Doerfer 1973-1974: 7), Brahmi Uyg.: here teg “koca gibi”
(Barutçu 1989: 21), Mo.: O. Moğ.: ere “man”, Moğ.: ere ay. (Poppe 1960: 79); Y.
Far.: pir “yaşlı, genç olmayan, eski, yıllar üzerinden geçmiş, tecrübeli”, (Dehkhoda
1993: 5152). (krş.: Es. İng.: wer “adult male”, Sans: vira- “adam”, Lat.: vir ay., Es.
İr.: fer ay.).3
TTü.: ele- “elemek”, Hal.: häylä- “durchsieben” < *pälgä- (Doerfer 1971: 292),
Uyg.: elge- “elemek, elekten geçirmek”, Çuv.: ala-, alla- ay.; Y. Far.: pal(i)-,
pal(u)-4 “elemek, elekten geçirmek, temizlemek” (Dehkhoda 1993: 4684).
TTü.: en “en, genişlik”, OTü.: i:n (DLT), Özb. (Kıpçak lehçesi): yen (Tekin
1994: 62), Hal.: han “Breite, Weite”, Trkm.: in, Yak.: ien < *an. *pan (Doerfer
1972: 292); Y. Far.: pähn “geniş”, ( Dehkhoda 1993: 5105), O. Far.: pähän
(Bagheri 2007: 149).
OTü.: yı. “koku” (KB), ATü.: iy, Kaz.: iyis, Hal: yi:d “koku” (Doerfer 1995: 8),
O. Moğ.: hünir “koku”, Tung.: hun’..ukte “koklamak”, Sol.: u¯ ˜ “koku”, Ul.: pu(n-)
ay. Nan.: pu¯ ˜ “koku”, Man.: fun “güzel koku” (Barutçu 1989: 32); Y. Far.: bu (buy)
“koku”, E. Far.: baodah (baudah) (Abolghasemi 2010: 23).
OTü.: yaru. “ışık, aydınlık” (KB), Kzk: jarık, Krg.: carık, Özb.: yåruglik, Uyg.:
yoruk (Gülensoy 2007: 421); Y. Far.: furug “ışık, aydınlık” (Dehkhoda 1993:
15098), värâg ay. (Mo’in 1992: 4997), E. Far.: payrog (Amuzegar; Tafazzoli 2006:
159).
TTü.: aydın “ışıklı, aydınlık”, OTü.: aydı.. “ay aydınlığı” (DLT); Y. Far.: peyda
“açık, aşikar”, O. Far.: paitak, E. Far.: paityank- (Bagheri 2007: 139).
3 http://www.etymonline.com (man (n) maddesi)
4 Farsçada iki tür fiil kökü bulunmaktadır: 1. Geniş zaman kökü; 2. Geçmiş zaman kökü.
AVRASYATİK DİL TEORİSİ BAĞLAMINDA TÜRKÇE VE FARSÇA’NIN KONUMU
33
TTü.: ast “alt, aşağı”, OTü.: ast ay. (KB); Y. Far.: päst “aşağı, dip, değersiz,
hor” (Dehkhoda 1993: 4886).
TTü.: es- “esmek”, Hal.: häs- “wehen, blasen” (Barutçu 1989: 21); Y. Far.: väz-
“esmek”, O. Far.: väz- ay. (Mo’in 1992: 5020).
TTü.: aç- “açmak” , Hal.: haç- “açmak” (Cemrasi 2006: 242); Y. Far.: baz
“açık” (Dehkhoda 1993: 3513) .
T. Tü.: iş “iş, görev”, ETü.: i:ş ay., Trkm.: .ş, Hal.: i:ş (Doerfer 1995: 7); Y. Far.
p.şe “iş, meslek, davranış” (Dehkhoda 1993: 5237)
Tü.: ürün “mahsul”, Soy.: ürü.. “tene, tohum” (< *hürön < * pürön), (Barutçu
1989: 17), O. Moğ.: hüre “meyve, ürün, çocuk”, Moğ.: üre ay., Hlh: ür “tane,
tohum” (Choi 2010: 88), Tung.: Evk.: hute (çok. huril, hutel) “çocuk”, Ul.: pikte
(çok. purul) “çocuk”, Man.: fursun, fusen “filizler, (sebze); çoğalma (canlı);
yuvadaki kuş yavruları” (Barutçu 1989: 18); Y. Far.: pur (pure) “oğul, erkek
çocuk”, O. Far.: pus (puhr), E. Far: pu.re (Dehkhoda 1993: 5032 ), Avs.: pu.ra-
“erkek çocuk”, Sans.: putre ay. (Jackson 1997: 451).
OTü.: ya. “akraba, yakın” (KB); Y. Far.: fäk “yakın, akraba” (Dehkhoda 1993:
14952). Farsçada fam.l (akraba) ile sürekli birlikte kullanılan fäk kelimesi (fäk u
fam.l) tek başına kullanılmamaktadır.
TTü.: ağız “ağız”, Kzk.: awız, Krg.: ooz, Hal.: ağız, AT: *agır (Tekin 2003:
310); Y. Far.: puz (puzeh) “ağızın çevresi” (Dehkhoda 1993: 5042).
Tür.: Yak.: üön (*.n < *ögün) “siğil” (Poppe 1960: 61), Moğ.: egüün “siğil” (<
*ögün < *pögün) (Poppe 1960: 11), Tung.: Evk: he..te “siğil”, Man.: fu.u “siğil,
yara kabuğu” (Barutçu 1989: 16); Y. Far.: pine “nasır, deri üzerinde oluşan
kalınlaşmalar ve sertleşmeler” (Dehkhoda 1993: 5283).
TTü.: eğir- “eğirmek”, Hal.: häyir- “spinnen”, O. Moğ.: hergi- “bir daire
etrafında dönmek”, Tung.: Evk.: herke- “birbirine bağlamak, birleştirmek”, Ev.:
härkä-, hörkö-, herke, erkel- “sarmak, çatmak, Oroç.: .ekkele “bağ”, Man.: .ergi-
“dolamak, dönmek, iplik sarmak” (Barutçu 1989: 9, 10); Y. Far.: pärgar “halka,
tasma, pergel” (Dehkhoda 1993: 4804).
TTü.: in, O. Tür.: yin “in, hayvan ini” (DLT), AzTü.: hin, Trkm. (ağ.) ve Özb.
(ağ.) hin “in”, Hal. hî¯ .n (Barutçu 1989: 25); Y. Far.: bum “yer, yurt, memleket”, O.
Far.: bum, E. Far.: bum (Dehkhoda 1993: 4416), Avs.: bumî- (Jackson 1997: 457).
EUTü.: yazu. “suç, günah” (Caferoğlu 1968: 292); Y. Far.: bézéh “günah, suç”,
O. Far.: bäçäk ay. Peh. (Pazend): bäzäh ay. (Dehkhoda 1993: 4093).
ETü.: ürü. “beyaz” (OrhTü.), Hal.: hirin ay. (Ferahani 2012: 385), Moğ. Kalm.:
ör “sabahın alaca karanlığı, gündüz”, Tung. Evk.: urim (uri..) “gri, kül rengi, boz,
kır” (Barutçu 1989: 23); Y. Far.: bur “kırmızımtırak kül rengi” muy bur “beyazımsı
saç” (Dehkhoda 1993: 4397).
Mehdi REZAEİ
34
TTü.: ara “ara, mesafe”, Hal.: ha.ra “Abstand, Intervall, Zeitspanne,
Zwischenraum”, Trkm.: ara, Yak.: ara “yol, mesafe, ara” (Barutçu 1989: 18), Jap.
E. Jap.: piro (bugün hiro-i) “geniş” (Tekin 1985: 71); Y. Far.: fera. “geniş, açık,
çok”, O. Far.: fera. (Amuzegar; Tafazzoli 2006: 158).
OTü.: or- “kesmek, biçmek” (DLT), Hal.: hograq , hograx, hograx “orak”
(Barutçu 1989: 28); Y. Far.: bor- “kesmek, biçmek” (Dehkhoda 1993: 4060).
OTü: örü “yüksek, dik, üst” (KB), SUyg.: yür “yüksek yer”, örü tur- “ayağa
kalkmak”, Trkm.: .r tur- “ayağa kalkmak” (Tekin 2003:322); Y. Far.: bär “yukarı,
üst”, bär xastän “ayağa kalkmak”, bär daştän “kaldırmak” (Dehkhoda 1993: 3877).
TTü.: iz “iz”, Trkm.: iz ay., Kum.: hiz ay., SUyg.: yiz ay. (Tekin 2003: 316), O.
Tür.: iz (DLT); Y. Far.: päs “arka, geri, arkada” (Dehkhoda 1993: 4879).
Tür.: Hal.: holu- “geri dönmek, dönmek” (Cemrasi 2006: 244), Çağ.: ola- “rund
herum drehen”, Moğ.: olom “geçit, nehir geçidi”, Tung.: olo- “geçmek, dönmek,
aşmak”, Man.: olo- ay. (Barutçu 1989: 23); Y. Far.: pol “köprü” (Dehkhoda 1993:
4943).
TTü.: at “at”, Hal.: hat ay., Moğ.: agta “kastriertes pferd, wallach”, < *pakta
(Doerfer 1975- 1976: 29); Y. Far.: peyk “ulak, postacı”, Avs.: pedika ay. (Dehkhda
1993: 5250 ).
TTü.: ağaç, Hal.: hagaç, Uyg.: ıı “orman, ağaçlık”, Ural dil ailesi: puu “ağaç”,
Mac.: fa (Barutçu 1989: 4); Y. Far.: bag “meyve ağaçlığı, bostan”, Peh.: bag, Soğ.:
bag, Gil.: bak (Dehkhoda 1993: 3605).
TTü.: öç “öç”, Özb. (Kıpç.): höç, Hal.: hî¯.çäş- (Barutçu 1989: 5), Trkm.: .ç, O.
Moğ.: öš “kin, garaz, intikam”, Moğ.: ös < * .ç “öç” (Poppe 1960: 109); Y. Far.:
boc (boç) “bencillik, gurur” (Dehkhoda 1993: 4392).
TTü.: arış “çözgü, araba oku”, Moğ.: araş “shaft or thill of a cart; boody of a
cart”, O.Moğ.: haral < *paral ve Moğ. aral ay., Man.: fara < *faral < *paral, Nan.:
para “sledge” (Tekin 2003: 368); Y. Far.: pärré “tekerlekte kullanılan mil, ordudaki
yayalar ve süvarilerin oluşturduğu halka” (Dehkhoda 1993: 4860).
TTü.: ısı (Osm.: ıssı), Hal.: hissi “sıcak” (Starostın; Dybo; Mudrak 2003: 316),
Tung.: Evk.: hi.it-/ç- “ısınmak”, Ul.: pekki- “ekmek pişirmek”, piskiçi- “ısıtmak”,
Man.: fa’.u- “ısınmak (ateşte)” (Barutçu 1989: 11); Y. Far.: päz- “pişmek,
pişirmek” (Dehkhoda 1993: 4874).
TTü.: iri “iri, büyük”, EUT: irig ay. (Caferoğlu 1968: 96), Trkm.: .ri ay., Hal.:
.re ay., Özb.: yirik ay., Uyg.: jirik ay. (Gülensoy 2007: 438); Avs.: buiri- “çokluk,
fazlalık”, Sans.: bhuri- ay. (Jackson 1997: 459).
TTü.: üst “üst”, Uyg.: üzdün, üstün, Çuv.: vir (Gülensoy 2007: 997); Yen. Far.:
poşt “vücudun belden yukarı kısmı, arka, üst, yukarı” (Dehkhoda 1993: 4910).
AVRASYATİK DİL TEORİSİ BAĞLAMINDA TÜRKÇE VE FARSÇA’NIN KONUMU
35
OTü.: yaş- “gizlemek, saklamak” (DLT), T. Tür. (hlk.): yaşmak “başla birlikte
yüzü, ağzı kapatan örtü” (Gülensoy 2007: 1086), YUyg.: yoşur- “gizlemek”, Krg.:
caşiru ay., Özb.: yäşir- ay.; Y. Far.: puş- “giymek, gizlemek”, puş. “türban ve eşarp
gibi giyim ürünleri için kullanılan bez” (Dehkhoda 1993: 5058).
TTü.: uşak “çocuk, erkek hizmetçi”, EUTü.: uşa. (uvşa.) “ufak, küçük”
(Caferoğlu 1968: 268/269 ), E. Far.: wişudag “çocuk” (Amuzgar; Tafazzoli 2006:
143). Türkçeden Yeni Farsçaya geçtikten sonra voşaq “uşak, köle” (Mo’in 1992:
5029) biçimini alan söz konusu kelimede, olay herhâlde kelime başı /v/
türemesinden ibarettir.
ETü.: alp, alpagu, yılpagut “yiğit, kahraman” (OrhTü.); Y. Far.: pählävan
“yiğit, pehlivan”, O. Far.: pähläv “pehlivan, yiğit” (Bagheri 2007: 131). Farsçada
pählävan ikincil bir biçim olmalıdır. Orta Farsçada çoğul eki –an olarak
bilinmektedir, pählävan herhâlde pähläv’in çoğul şeklidir, bu çoğul biçim daha
sonra tekil şeklinde kullanılmış olabilir, aynı durum Eski Türkçede oğlan sözcüğü
için de geçerlidir: ogul-an “oğullar” > oğlan “oğul”.
Tür. (OrhTü., Uyg): üz- “kırmak, koparmak, yırtmak”, Hal.: hiz- “zerreißen”, O.
Moğ.: hürü- “ovmak, rendelemek, toz haline getirmek”, Tung.: Evk.: huru-
“ufalamak, parçalamak, doğramak”, Ul.: pori- “ezmek, toz haline getirmek”, Man.:
furu- “ufalamak, parçalamak, küçük küçük kesmek” (Barutçu 1989: 11, 12); Y.
Far.: paré “yırtılmış, parçalanmış” (Dehkhoda 1993: 4652).
Aşağıdaki üç örneğin benzer biçimlerine Türkçede rastlanılmamıştır.
Tung.: hu.i “deli”, Moğ.: ükence “kuvvetsiz, zayıf, çelimsiz; aptal”, Bur.: üü.i
“ağır kanlı, dar kafalı”, Ko.: pugi “aptal” (Barutçu 1989: 31); Y. Far.: puk “boş, içi
boş, beyinsiz” (Dehkhoda 1993: 5063).
Man.: fodo “söğüt”, O. Moğ.: huda “söğüt”. Moğ.: uda ay., (Poppe 1960: 52);
Y. Far.: bid “söğüt” (Dehkhoda 1993: 4482).
Tung.: Nan.: furde ~ ferde “kürk”, Man.: furdehe ay. O. Moğ.: hürtesün “bez
parçası; kırpıntı”, Bur.: ürtehe(n) “bez parçası” (Barutçu 1989: 34); Y. Far.: pärdéh
“bez parçası, perde, engel, sayfa, örtü” (Dehkhoda 1993: 4776).
KISALTMALAR:
AT.: Ana Türkçe
Avs.: Avesta Dili
AzTü.: Azerbaycan Türkçesi
Bşk: Başkurt Türkçesi
Bur.: Buryatça
Çuv.: Çuvaşça
DLT: Divanü Lûgat-it-Türk
E. Far.: Eski Farsça
E. Jap.: Eski Japonca
Mehdi REZAEİ
36
Es. İng.: Eski İngilizce
Es. İr.: Eski İrlandaca
ETü.: Eski Türkçe
EUTü.: Eski Uygur Türkçesi
Ev.: Evence
Evk.: Evinkice
Gil.: Gilekçe
Hal.: Halaçça
Hlh: Halhaca
Kalm.: Kalmukça
KB: Kutadgu Bilig
Ko.: Korece
Krg.: Kırgız Türkçesi
Kum.: Kumuk Türkesi
Kzk.: Kazak Türkçesi
Lat.: Latince
M.E.: Mukaddimetü’l-Edeb
Man.: Mançuca
MJpn: Orta Japonca
Moğ.: Moğolca
Nan.: Nanayca
O. Far.: Orta Farsça
O.Moğ.: Orta Moğolca
OrhTü.: Orhun Türkçesi
Oroç.: Oroçi
Osm.: Osmanlı Türkçesi
OTü.: Orta Türkçe
Özb.: Özbek Türkçesi
Peh.: Pehlevice
PJpn.: İlk Japonca
PTung.: İlk Tunguzca
Sans.: Sanskritçe
Soğ.: Soğdca
Sol.: Solonca
Soy.: Soyot
SUyg: Sarı Uygurca
TDAY: Türk Dili Araştırmaları Yıllığı
TDK: Türk Dil Kurumu
Trkm.: Türkmen Türkçesi
TTü.: Türkiye Türkçesi
Tung.: Tunguzca
Tür.: Genel Türkçe
Ul.: Ulçaca
Uyg.: Uygur Türkçesi
AVRASYATİK DİL TEORİSİ BAĞLAMINDA TÜRKÇE VE FARSÇA’NIN KONUMU
37
Y. Far.: Yeni Farsça
Yak.: Yakut Türkçesi
YUyg.: Yeni Uygur Türkçesi
KAYNAKÇA
ABOLGHASEMİ, Mohsen (2010), Rişe Şenasi (Etimoloji) [Köken Bilgisi (Etimoloji)],
Tahran: Qoqnoos Yayınları.
………………, (2007), Tarix-e Moxtäsär-e Zäban-e Farsi (Fars Dilinin Kısa Tarihi),
Tahran: Tehurî Yayınları.
AMUZEGAR, Jale; TAFAZZOLİ, Ahmet (2006), Zäban-e Pählävi- Ädäbiyat vä Dästur-e
Ân (Pehlevi Dili - Edebiyatı ve Dil Bilgisi-), Tahran: Moin Yayınları.
ARAT, Reşit Rahmeti (1979), Kutadgu Bilig III (İndeks), İstanbul: Türk Kültürü Araştırma
Enstitüsü.
ARIKOĞLU, Ekrem (2007), “Greenberg’in Avrasyatik Dil Teorisi ve Türkçe”, Dil
Araştırmaları Dergisi, Cilt: I Sayı: 1, Güz, Ankara: 109 -114 .
………….., (2009), “Nostratik Dil Teorisi İçerisinde Altay Dilleri”, Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or
Turkic, Volume 4/8 Fall: 177- 184.
ATALAY, Besim (2006), Divanü Lûgat-it-Türk IV (Dizin), Ankara: TDK Yayınları.
BAGHERİ, Mehri (2007), Târix-e Zäbân-e Farsi (Fars Dilinin Tarihi), Tahran: Ghatreh
Yayınları.
BARUTÇU, Sema (1989), “Altaycada Kelime Başı /p/”, Fırat Üniversitesi Dergisi (Sosyal
Bilimler), Cilt: III, Sayı: 2, Elazığ: 1-40.
CAFEROĞLU, Ahmet (1968), Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, İstanbul: TDK Yayınları.
CHOI, Han-Woo (2010), Türkçe, Korece, Moğolca ve Mançuca-Tunguzcanın
Karşılaştırmalı Ses ve Biçim Bilgisi, Ankara: TDK Yayınları.
CEMRASİ, Aliesgher (2006), Qarşu Baluqqa S.lam, Tahran: Endişeye Now Yayınları.
CLAUSON, Gerard (2004), “Altay Teorisinin Leksikoistatistiksel Bir Değerlendirmesi”
(Çev. İsmail ULUTAŞ), Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: X, Isparta: 153-174.
DEHKHODÂ, Aliakber (1993), Logätnâme (Sözlük), Tahran.
DOERFER, Gerhard (1971), Khalaj Materials, Bloomington.
………………,., (1973- 1974), “Eski Türkçe ile Halaçça Arasında Şaşırtıcı Bir Koşutluk”,
(Çev. Semih Tezcan), TDAY Belleten, Ankara: 1-12.
……….., (1975-1976), “Proto- Turkic: Reconstruction Problems”, TDAY Belleten, Ankara:
1-59.
……….; TEZCAN, Semih (1994), Folklore- Texte der Chaladsch, Wiesbaden.
……….., Gerhard (1995), “Eski Türkçe ı- ~ yı- Hakkında” (Çev. Mehmet Ölmez), Türk
Dilleri Araştırmaları 5, Ankara, s. 5-11.
ERCİLASUN, Ahmet B. (2004), Türk Dili Tarihi Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla, Ankara:
Akçağ Yayınları.
………………,., (2007) “Türkçenin En Eski Komşuları”, Makaleler, (Haz. Ekrem Arıkoğlu),
Ankara: Akçağ Yaynları: 41-62.
………………,., (2007), “Büyük Aile Teorileri İçinde Türkçenin Yeri”, Makaleler, (Haz.
Ekrem Arıkoğlu), Ankara: Akçağ Yaynları: 62-69.
ERGİN, Muharrem (2007), Orhun Abideleri, İstanbul: Boğaziçi Yayınları.
GÜLENSOY, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi
Sözlüğü, Ankara: TDK Yayınları.
Mehdi REZAEİ
38
GREENBERG, Joseph H. (2000), Indo-Eurppean and Its Closest Relatives, California:
Stanford.
JACKSON, A. V. E. (1997), Destur-e Zäban-e Ävestayi (Avesta Dilinin Grameri), (Çev.
Rukiye Behzadi), Tahran.
KATZNER, Kenneth (2005), The Languges of the World, London.
MO’İN, Mohammad (1992), Färhäng-e Farsi, Tahran.
POPPE, Nikolaus (1960), Vergliechende Grammatik Der Altaischen Sprachen, Wiesbaden.
RÄSÄNEN, Martti (1969), Versuch Eines Etymologischen Wörterbuchs Der
Türksprachen, Helsinki.
STAROSTIN, Sergei; DYBO, Anna; MUDRAK Oleg (2003), Etymological Dictionary of
The Altaic Languages, Boston.
TEKİN, Talat (2003), “Türk Dillerinde Önseste y- Türemesi”, Makaleler 1 (Haz. Nurettin
Demir & Emine Yılmaz), Ankara: Grafiker Yayınları: 308-324.
………….., (2003), “Ön Türkçede Ünsüz Yitimi”, Makaleler 1, (Haz. Nurettin Demir &
Emine Yılmaz), Ankara: Grafiker Yayınları,: 93-106.
…………., (1985), Japanese and Turkish: ls Japanese Related to Turkish, Ankara:
Dışişleri Bakanlığı Yayınları,.
VASHGHANİ FARAHANI, Abdullah (2012), Mäbani-ye Dästur-e Zäban-e Xäläçi – Xäläç
Tili Bilgisi Quraqı (Halaçça Dil Bilgisinin Esasları), Tehran.
YÜCE, Nuri (1993), Mukaddimetü’l- Edeb, TDK Yayınları, Ankara.
http://www.etymonline.com
11 Mart 2014 Salı
KORECE TÜRKÇE KARŞILAŞTIRMA
ISSN 1226-4490
The International Association of Central Asian Studies
International
Journal of
Central
Asian Studies
Volume 1 1996
Editor in Chief
Talat Tekin
Institute of Asian Culture and Development
A Comparative Study of Korean and Turkic
― Is Korean Altaic? ―
Choi Han-Woo (Hoseo University)
I. Introduction
In the past century much research has been carried out among the Altaic
languages, i.e. Turkic, Mongolian and Manch-Tungus languages. We can also find
some comparative studies between Mongolian and Korean as well as between
Manchu-Tungus and Korean. However, there are very few scientific attempts to make
the relationship of Turkic and Korean clear, even though Turkic is the most important
language for Altaic linguistics. The Turkic languages are not only spoken in the vast
area of Eurasia, from the Manchu region to the Eastern Europe, but also has abundant
historical materials than any other Altaic languages.
Regarding the relationship of Korean and the Altaic languages, Ramstedt already
argued long ago in the 1920s that Korean was of Altaic origin. Nevertheless, most
scholars in Korea who has been engaged in this matter still take dubious attitudes.
Some Korean scholars tend to deny totally the Altaic theory assuming the ProtoAltaic from which the genetic affinity of the Altaic languages, i.e. Turkic, Mongolian
and Manch-Tungus is supposed.
In this article, I discussed the problem of the Altaic theory regarding the Korean
language and then present additional evidences which support the Korean genetic
relationship with the Altaic languages. In this comparative study, I added examples of
correspondence from the other Altaic languages as the third witness in order to
enhance the scientific validity.
II. The Problem of the relationship of Korean and Altaic
Comparative studies of Korean and Altaic languages was begun in 1864 by Leon
de Rosny1). In his article, he argued that Korean belonged to the Tatar language family.
When Rosny used the term Tatar, he seemed not to mean Schott's concept of Tatar
which comprised of Turkic, Mongolian and Manch-Tungus, but the present UralAltaic languages2).
From this time to 1945, many scholars presented articles which dealt with the Altaic theory
in relation to the position of Korean. In this period the following theories and hypotheses were
generally suggested with regard to the affinity of Korean: affinity with Japanese3), affinity with
Ural-Altaic, affinity with Dravidian, and affinity with the Altaic languages4).
The first scholar who pursued the comparative study of Korean and Altaic languages on the
basis of the rule of phonological correspondence was B.D. Polivanov, Russian scholar. He dealt
with the correspondence of Korean /r/(/l/) and Altaic /l/(</š/), /r/(</z/) in his article “K voprosu o
rodstvennyx otnosheniyax koreyskogo i altaiskix yazykov (1927)”.
After one year, G. Ramstedt, the founder of Altaic linguistics, compared the
Altaic languages including Korean in his article “Remarks on the Korean language
(1928)“. In this article, he stated that Korean belonged to the Altaic language group.
In 1938, Ramstedt made his position more clear regarding the place of Korean among
the Altaic languages and argued that Korean was closer to Turkic, as well as ManchuTungus, than Mongolian. Ramstedt continued to study Korean in relation to Altaic
lingustics and left some of his valuable works behind: A Korean Grammar (1939),
Korean Etymology (1949), Das deverbale Nomen auf -i in den altaischen Sprachen
(1945), Das deverbale Nomen auf -m in den altaischen Sprachen (1950), Einführung in
die altaische Sprachwissenschaft (I-III, 1952-1966).
On the other hand, P. Aalto, a pupil of Ramstedt, made a study on the Altaic
initial p-, making use of linguistic materials left by Ramstedt. In this research, he gave
not many but persuasive examples of correspondence of the initial p- between Korean
and the Altaic languages.
N. Poppe who was an excellent pupil of Ramstedt greatly developed the theory
of Altaic linguistics. Concerning Korean, however, Poppe(1965: 148) did not come to
any conclusion but suggested the following three possibilities; 1. Korean may be
related to the other Altaic languages just as Manchu-Tungus and Turkic are related to
one other; 2. Proto-Korean may have branched off before the Altaic unity had come
into existence; 3. Korean have nothing but an Altaic substratum, originally being an
un-Altaic language which absorbed an ancient Altaic language or was imposed upon a
medium which had been speaking an Altaic language. In his scheme, however, Poppe
considered that Proto-Altaic split into the Chuvash-Turkic-Mongol-Manchu- Tungus
unity and Proto-Korean at the same time.
J. Street, a Mongolist, postulating a hypothetic Proto-North Asiatic from which
Proto-Altaic derived, supposed that Korean branched off from the Proto-North
Asiatic before the formation of Proto-Altaic. The difference between Poppe's and
Street's schemes concerns mainly the position of Korean. Consequently, Streeth
regarded Korean as more distant language to the Altaic languages than that both
Ramstedt and Poppe supposed5).
K. H. Menges, a Turcologist, strongly supported the close relationship of Korean
with the Altaic languages. He presented about 50 common vocabularies of Korean and
the Altaic languages in his articles “Korean and Altaic - A Preliminary sketch (1984)”.
Among western scholars, another strong supporter of the Altaic theory is R. A.
Miller. He includes to the Altaic languages not only Korean but also Japanese. He
proposed the hypothetic Peninsuliar East Altaic which was branched off from ProtoAltaic, identifying the Peninsular East Altaic with Koreanic or the ancient Korean
languages.
On the other hand, K. Grønbech, L. Ligeti, and J. Benzing assumed cautious
attitudes in the Altaic theory suggested by both Ramstedt and Poppe. They all
admitted its possibility, but at the same time considered that evidences were not
enough to prove the hypothesis.
Some scholars believe that the Altaic theory is premature and the affinity of the
languages in question still needs further proof. These scholars do not reject the Altaic
theory but believe that the evidences presented so far are insufficient.
Some other scholars such as G. Doerfer and G. Clauson, however, completely
reject the genetic relationship of the Altaic languages6). They not only regard the
genetic affinity of the Altaic languages as not proved but also undertake to prove the
opposite, i.e., that they do not possess a common ancestor. These scholars regards all
the common elements as old borrowings from one language into another. Doerfer's
attitude is characterized by two main features. First, he regards all words common to
Monglian and Turkic as loan-words. Second, he regards Monglian as the borrowing
language and Turkic as the lending language7).
When the dispute continued abroad among the western scholars, in Korea methodologies
applied to the Altaic studies until now began to be discussed. B.H. Kim and K.M. Lee, in 1960s,
emphasized the process of hyphothesis, proof, and confirmation in pursing comparative studies.
Later in 1975, K.M. Lee made a realistic approach, saying that proof would be impossible in the
case of comparative studies of languages.
On the other hand, among Korean scholars who were doubtful about Ramstedt's theory,
there aroused an argument that even Ramstedt himself was not confident of the genetic affinity
of the Altaic languages showing his letter sent to Izui, a Japanese scholar as evidence. Next year
after the publication of his book 'Studies in Korean ethymologies(1949), Ramstedt stated in his
letter that the reason of publishing the book without any explanation about the phnological rules
was due to that the work was experimental about Korean etymologies. Ramstedt did not forget
to say that he expected further studies by other scholars in the future. If anyone concluded
simply that Ramstedt was doubtful about the Korean affinity with Altaic from this remark of
Ramstedt, it would be too hasty or misunderstood about his serious attitude toward scientific
study. Besides his profound linguistical insight, he had deep knowledge of individual languages of
both Uralic and Altaic. But his knowledge of Korean was relatively slim although it was not less
at all than those of the other western schloars in that time. Therefore we should understand from
the letter that Ramstedt had a confidence of the affinity of Korean and Altaic, but that he had not
enough knowledge of Korean to establish the phonological rule of correspondences.
B. H. Kim brought into relief the possibility of contact of Korean and Paleo-Asiatic or the
possiblity of the Paleo-Asiatic adstrat of Korean the second time since 1976 when he dealt with
this subject, which both Poppe and Kreish(1955) had proposed in the similiar way. According to
his theory, because Korean has the Paleo-Asiatic language as a substratum, the relationship of
Korean and Altaic still was not unclear.
The theory of substratum has not only yet been generally accepted, but also the debate
about the Altaic theory or hypothesis of 70 years old has been going on in Korea. Recently the
number of scholars who simlply reject the Altaic theory without showing any evidences tend to
increase especially among young scholars. In my opinion, this is a kind of psychological
pheonomenon which gained force just because apparently the hypothesis still has not completely
been proved inspite of a century years long debate. In addition, this tendency seems to be
effected partly by the academic circles of North Korea where the theory of the Altaic affinity is
totally rejected according to the ideology of Juche.
Expressing his view that although the results of researches regarding the Altaic theory are
not satisfactory the theory also can not be completely rejected, K. J. Song confessed in his
article, 'the fact of Korean genealogy(1991)', that researches on the comparative studies of
Korean or Korean genealogy have already reached at its limit, and that he didn't know how to
solve this problem.
III. Phonological and Lexical Comparison of Korean and Turkic
The rule of phonetic correspondences was established by G. Ramstedt and
afterwards was reconfirmed by Poppe, Aalto and Tekin who are famous Altaists.
Most important phonetic corresponds between Altaic languages are
Zetacism(z=r), Sigmatism(š=l) and intitial p = h = x = f. Some princilpal phonetic
correspondences between Korean and Turkic are illustrated with examples. In
addition the numbers of lexical c evidences which support the Korean affinity with
Altaic languages are given below;
1) r = z (Zetacism): Korean, Mongolian, Manch-Tungus and Chuvash /r/
corresponds to Turkic /z/.
(1) Trk. iz 'footstep, trace', Chuv. yer id. // Ko. ərk- 'be pockmarked' (< *ər-k-).
(2) Trk. buz- 'break, crush' // Ko. pureči- 'be broken' (< *pur-e-či-). cf. Mo.
burči- id. (< *bur-či-).
(3) Trk. qaz- 'dig out', Chuv. xir- id. // Ko. kɔrk- 'scratch, scrape' (< *kar-k-). cf.
Mo. qaru- id. // Ma. karka- id. (< *kar-ka-).
(4) Trk. qaz 'goose', Chuv. kar id. // Ko. kari 'goose' (< *kar). cf. Ma. garu 'swan',
Tung.(Evk.) gare 'horned owl'.
(5) Trk. küzük 'knot' (< *küz-ük), Alt. kürmäk 'knot, bundle', Chuv. kere 'knitt' (<
*kür- 'weave' // Ko. korhom, korom 'coat string for binding' (< *kur-. cf. Mo. gürü-
'weave', etc.
2) l = š (Sigmatism): Korean, Mongolian, Manch-Tungus and Chuvash /l/
corresponds to Turkic /š/.
(1) Trk. aš 'food, grain' // Ko. al 'grain; egg'. cf. Mo. alisun 'grain' (< *ali-sun).
(2) Trk. iš 'work' // Ko. il id. cf. Mo. üyile id.
(3) Trk. tuš 'around, side', Chuv. tel id. // Ko. tule 'girth'.
(4) Trk. qašɨ- 'scratch' // Ko. kɨlk- id. cf. Mo. kalčɨ- 'rub'
(5) Trk. qoš 'pair' // Ko. kɔlb 'twofold'. cf. Tung.(Evk.) kolbo 'store', etc.
3) Initial *p-: Korean p- corresponds to Gold p-, Evenki, Lamut h-, Middle
Mongolian h-, Halaj h-, Mongolian ø(zero), Turkic ø(zero).
(1) Trk. adaq 'foot', Hal. hadaq id. // Ko. patang 'foundation', patak 'ground,
bottom'. cf. Mo. adak id. // Tung. hat, at 'foundation, foot', Ma. fatan id.
(2) Trk. öri 'high place' // Ko. puri 'summit, peak'.
cf. Mo. oroi 'summit', mMo. horai id. // Tung.(Evk.) horon id., Ork. poro id., Ma.
foron id.
(3) Trk. üt 'hole, opening', Hal. hiit id. // Ko. poci 'vulva' (< *puti). cf. Mo. ütügün
id., mMo. hütükün id.
(4) Trk. ür- 'blow up' // Ko. pur- id., cf. Mo.(Kalm.) üle- id. // Ma. fulge- id.
(5) Trk. üskür- 'pour out' (< *üs-kür-) // Ko. pus- id., etc. cf. Mo. üsür- id. // Ma.
fusu- id.
4) t = y : Korean and Manchu-Tungus /n/ correspond to /y/.
(1) Trk. yal-, yan- 'burn', yak- 'put into the fire' (< *ya-) // Ko. tha- 'burn'.
(2) Trk. yak- 'draw near' // Ko. taka (< *tak-a). cf. Mo. daga- 'follow, pursuit' //
Tung.(Evk.) daga 'near', dagamap-, dagadu- 'draw near'.
(3) Trk.(Uyg.) yalga- 'lick, caress, pett', yalgan 'lie' // Ko. talai- 'appease' (cf.
Ko.(Dial) talgai- id.). cf. Mo. doliya-, doluga- 'lick', mMo. dola- id. // Tung.(Evk.)
dala- id., etc.
5) n = y : Korean, Mongolian, Manchu-Tungus /n/ correspond to Turkic /y/.
(1) Trk. yapɨrgak, yapɨrkak 'leaf' (< *yap-ɨr-kak) // Ko. niph id., Ko.(Dial.)
niphari id. (< *niph-ari). cf. Mo. nabči id. // Tung. Evk. napči id.
(2) Trk. yaš 'fresh, greens', Trkm. yaš id // Ko. nal 'raw'. cf. Mo. nilagun 'fresh'
(< *nala-wun) // Tung.(Nan.) nala, nialo id.
(3) Trk. yaz 'early summer', Trkm. yaz id. // Ko. nyərɨm 'summer' (< *nyar-ɨm ).
cf. Mo. nirai 'fresh' (< *narai) // Ma. narhun 'summer'.
(4) Trk. yama- 'add' // Ko. nam- 'remain'. cf. Mo. neme- 'add', mMo. nem- id. //
Tung.(Evk.) nämä- id., etc.
6) c = y : Korean, Mongolian and Manch-Tungus correspond to Turkic /c/.
(1) Trk. yat- 'lie down' (< *ya-t-) // Ko. ca- 'sleep'.
(2) Trk. ye- 'eat', MK ye- id. // Ko. casi- 'eat (for elders)' (< *ca-si-), capsu-
'eat (for elders) (< *cap-su-). cf. Tung.(Evk.) cäb-, cäp-, cäv- 'eat', Ma. cä- id.
(3) Trk. yum- 'close one's eyes'. // Ko. cumusi- 'sleep (for elders)' (< *cumu-si-).
(4) Trk. yumruk 'the fist' (< *yum-ruk) // Ko. cum id., cumək id. (< *cum-ək).
7) Other lexical correspondences
(1) Ko. əl- 'unite sexually' // Trk. il- 'have relations with' (< *el-) // Mo. elgü-
'hang, hook' // Tung.(Evk.) elgu 'fish spear'.
(2) Ko. orkacap- 'tie up' (< *orka-cap-), orkami 'noose, snare' // Trk. urk, uruk
'snare, rope' // Mo. urga id., urgala- 'tie up' (< *orga-la-) // Ma. urgan 'noose',
urgala- 'tie up'.
(3) Ko. ur- 'cry' // Trk. ür- 'bark', Trkm. üyr- id. // Ma. ura- 'echo'. cf. Jap. ora-
'cry'.
(4) Ko. talko 'rammer', talku- 'pound earth with a rammer' // Trk. talqɨ- 'tan', Krg.
talkuu 'an instrument for tanning', Kzk. talgɨ id. // Ma. talki- 'tan'; Ko. tunggɨr- 'be
round' // Trk.(Chag.) tönggärläk 'round, circle' (< *tönggär-läk), Kzk. töngörök
'surroundings', tönggülök 'wheel', Krg. tögürök 'round' // Mo. tögörig 'round,
surroundings' // Tung.(Evk.) tungul, tungulle, tonggo, tongɨrɨ id.; Ko. turɨ- 'surround'
// Trk. tür- 'wind, roll, wrap', Trkm. düyr- id. (< *tür-) // Mo. türi- id.
(5) Ko. kamči- 'hem' (< *kam-či-), kam- 'wind' // Trk. qama- 'nail, lock', Krg.
kama- 'shield // Mo. qama- 'wind, shield', qamsa- 'unite', qamci- 'be united into one'
// Ma. kamačɨ- 'unite' (< *kam-čɨ-).
(6) Ko. sir 'thread' // Trk. sɨrɨ- 'sew' (< *sɨr-ɨ-), Trkm. sɨra-, sɨrda- id.(<* sɨr),
Trkm. sɨr 'muscle' // Mo. sirbüsün id., sirkeg 'fiber', Kalm. siri- 'sew' // Tung.(Evk.)
sirekte 'fiber', Ev. siren 'hair, fiber', Ma. sirge, sirxe 'fiber', sira- 'bind' (< *sir 'fiber,
muscle').
(7) Ko. mɨr mur 'water' // Trk.(Krg.) mürök 'spring water' (< *mür-ök), Uyg.
müren 'river' // Mo. mörön 'river', Bury. murən id. // Tung.(Evk.) mu 'water'.
IV. Morphological Comparison of Korean and Turkic
1. Derivational Suffixes
1) Noun suffixes
(1) Trk. +(V)č (diminitive suffix)
Orh. atač ‘father’ < ata; Uyg. ögüč ‘mother’ < ög; MK čuvač ‘tent’; Yak. urgas
‘wood for a roof’ < suruk-ač, etc.
// Ko. +ači/-əči (diminitive suffix)
abəči 'father' < abi; mangači 'pony, foal' < *ma-ng-ači < ma 'horse'; songači 'calf'
< *so-ng-ači < so 'cattle', etc.
cf. // Mo. +či (diminitive suffix): Mo. egeči ‘old man, the aged’ < ege; ekeči
‘elder sister, paternal aunt’ < eke; Mo. tobči ‘button’, tap’, Khal. tobč id. < tob; Kalm.
xäč ‘scissor’, Oir. xayči id. < xay, etc. // Tung. +aci, +ci (diminitive suffix): Tung.
hunaci ‘vergin, girl’, cf. (pl.) hunil < *hunnil < *hun-nil < *hun < fun ‘woman’; Tung.
asaci ‘girl’ < *asa-ci, etc.
(2) Trk. +či (personal suffix)
Orh. bädizči ‘painter, engraver’ < bädiz ‘picture, statue’; Orh. tamgači ‘sealkeeper, scriber’ < tamga ‘seal’, Orh. yogči ‘mourner’ < yog ‘mourning’, etc.
// Ko. +(a)čh
i (personal suffix)
phulmuačh
i 'bellower' < phulmu 'bellow; čangsačh
i 'merchant' < čangsa 'trade';
pyəsɨlačh
i 'high official' < pyəsɨl 'government post'; suhalčh
i 'hawk(falcon) hunter' <
suhal ‘hawk, falcon’; tongnyangčh
i 'beggar' < tongnyang 'begging', etc.
cf. // Mo. +či(n) (personal suffix): Mo. qoniči ‘shepherd’ < qoni(n) ‘sheep’; Mo.
moduçi ‘carpenter’ < modu(n) ‘tree’; emči ‘healer; pharmacist’ < em ‘medicine’, Mo.
temürči ‘smith’ < temür ‘iron', etc. // Ma. +ci (personal suffix): Ma. aduci ‘shepherd’
< adu(n) ‘herd(cattle)’; Ma. medeci ‘messenger’ < mede ‘message’; Ma. namuci
‘store keeper’ < namu ‘warehourse’, seyeci ‘driver’ < seye(n) ‘vehicle’, etc.
(3) Trk. +čak / +čäk (diminitive suffix)
Uyg. bičäk, bɨčaq 'small knife' < bi, bɨ 'knife' (< Chin. 匕); Uyg. qolɨčaq ‘arm’ <
qol; MK. qudručaq ‘tail(gown)’ < *qudur ‘tail’ (cf. MK qudruq ‘tail’ < *qudur-uq); Tel.
qɨsčaq 'girl' < qɨz 'girl; daughter', etc.
// Ko. +ccak < +čak (diminitive suffix)
kweccak 'small crate, box' < kwe 'crate, box'; kolccak 'small valley' < kol 'valley';
načh
ccak 'face' < načh
'face'.
cf. // Mo. +čag (diminitive suffix): Mo. yangirčag ‘saddle’ < yanggir, cf. Yak.
ɨngɨr 'saddle'; Kalm. tünggrcg ‘bag’ < *tünggir; Mong. t'ulunt's'iog 'skin bag' < *tulunčag, etc.
(4) Trk. +aq / +čäk (diminitive suffix)
Orh. čoraq ‘dry land’ < čor; MK köngläk ‘coat’ < *köngl-äk < köngül 'heart,
breast'; MK oglaq 'boy, son' < *ogul-aq < ogul 'son', etc.
// Ko. +ak / +ək (diminitive suffix)
tərək 'hair, feathers' < tər; ttɨrak 'small garden, yard' < ttɨr; murɨp
Hak 'knee' <
murɨp
h
id., kkumulǝk(mimesis) 'lingerling' < kkumul(mimesis) (cf. kkumurkǝri- <
kkumul) etc.
cf. // Mo. +ag (diminitive suffix): Mo. ugurag 'the yellow of an egg; mouth' <
ugur; Kalm. domag 'legend' < dom 'sorcery'.
(5) Trk. +(V)ng (diminitive suffix)
Uyg. ayančang 'respect' ayanč; Uyg öläng 'marsh, damp ground' < öl
'moisture'; otung 'firewood' < ot 'fire'; MK kölüng 'reservoir' < köl 'lake'; MK näng
'thing' < ne 'what', etc.
// Ko. +(V)ng (diminitive suffix)
korang 'furrow' < kor 'vale, valley'; kuməng 'hole' > kum; kitung 'pillar' < kit;
mangaci 'foal' < ma-ng-ači < ma 'horse', etc.
(6) Trk. ø (zero)
Orh. ač 'hungry' < ač- 'be hungry'; Orh. bädiz 'picture, decoration' < bädiz-
'decorate'; Orh. qarɨ 'old man' < qarɨ- 'grow old'.
// Ko. ø
Ko. hari 'slander, false charge' < hari- 'make a false charge'; Ko. kɔmɔr 'drought'
< kɔmɔl- 'have a drought'; kɔrb 'side by side' < kɔrb- 'put side by side' < *kalb-; kɨs
'stroke, dash' < kɨs- 'draw'; naks 'hook' < naks- 'fish, hook'; ph
um 'bosom' < ph
um-
'embrace'; sin 'shoes' < sin- 'wear(shoes), etc.
cf. // Mo. ø : Mo. adxu 'the space between the thumb and the fingers' < adxu-
'grasp, take hold of'; Mo. arga 'deliberation' < arga- 'deliberate'; Mo. ilbi 'sorcery;
hand skill' < ilbi- 'stroke, pat', etc. // Tung. ø : Lam. ay 'good' < ay- ‘make good,
correct'; Lam. əri 'price, value' əri- 'be of value', etc.
(7) Trk. -a / -ä (gerundial suffix)
Orh. ara 'interval, space' < *ar- 'pass by'; Orh. basa 'then, again' < bas- 'raid,
attack suddenly'; Orh. tapa 'in the direction of' < tap- 'find'; Orh. yana 'again' < yan-
'turn', etc.
// Ko. -a / -ə (gerundial suffix)
pirosə 'after all' < piros- 'arise from, begin'; čočh
a 'following' < čočh
- 'follow';
mota 'all togather' < mot- 'gather', etc.
cf. // Mo. -a: Kalm. čuhla '(foot)abandage' < čuhl- 'bind one's foot with bandage'
(cf. Mo. čugla- id.); Kalm. uya 'bundle' < uy- 'bind', etc.
(8) Trk. -ɨ/-i
Orh. qalɨ 'the rest' < qal- 'remain'; Orh. yazɨ 'plain, stepp' < yaz- 'widen, spread';
Uyg. köni 'right' < kön- 'be right, be correct'; MK adrɨ 'seperated, branched' < adɨr-
'seperate', etc.
// Ko. -i
kiri 'length' < kir- 'be long'; nori 'play, game' < nor- 'play'; məki 'prey' < mək-
'eat', etc.
cf. // Mo. -(V)i: Mo. ayisui 'approach, access' < ayis- 'approach'; Mo. bolui
'becoming' < bol- 'become'; söni 'night' < sön- 'be extinguished', etc. // Tung. suli
'sharp' < sul- 'grind, sharpen; rub'; Lam. təti 'cloth' < tət- 'wear'; Ev. nuli 'smoke' <
nul- 'burn', etc.
(9) Trk. -u/-ü (gerundial suffix)
Orh. ulayu 'and' < ula- 'connect'; Uyg. udu 'after' < ud- 'follow'; MK ašru
'exceedingly, beyond' < ašur- 'exceed, go beyond', etc.
// Ko. -o/-u (gerundial suffix)
pirɨso ‘after all' < pirɨs- 'arise from, begin'; nəmu 'exceedingly' < nəm- 'exceed';
maco 'face to face, vis-a-vis' < mac- 'greet, welcome', etc.
(10) Trk. -č
Uyg. ɨnanč 'belief, faith' ɨnan- 'believe'; sevinč 'joy' < sevin- 'be glad'; kömäč
'bread' köm- 'bury', etc.
// Ko. -(V)či *-č-i
namači 'the rest' nam- 'remain'; kərəči 'beggar' < *kər- 'beg'.
cf. Mo. -ča -če kalm. -c: ergiče 'switchover' < ergi- 'turn over', caruča
'servant' < caru- 'work(a servant)', Mo. boguča ‘bundle' < bogu- 'bind', Kalm. eklc
'beginning, first' < ekl- 'begin' // Tung. -čə: Lam. irčə 'ripening' < ir- 'ripe', etc.
(11) Trk. -ga/-gä
Orh. bilgä 'knowledge' < bil- 'know', Orh. tamga 'stamp, seal' < *tam- 'burn' (Uyg.
tamtur- 'put in the fire' < *tam-tur-), Uyg. ögä 'sage, wise (title)’ < ö- 'think', MK
köligä 'shadow' < köli- 'bury', etc.
// Ko. -kæ
kasikæ 'scissors' < *kasi- 'cut' (cf. Trk. kes- id.), makæ ‘stopper, stopple' <
mak-kæ < mak- 'stop up, close', pyəkæ 'pillow' < pyəi- 'lay one's head on a pillow',
ocumssakæ 'bed-wetter' < ocumssa- 'urinate', usɨkæ 'jocularity' < us- 'laugh', etc.
(12) Trk. -(V)q/-(V)k
Uyg. ämgäk 'pain, suffering' < ämgä- 'suffer pain', barq 'house, shelter' < *bar-
'build' (cf. bari- id.), Uyg. bädük 'big' < bädü- 'grow', etc.
// Ko. -Vk
bčok 'splinter, piece' < bča- 'piece together', ərrək 'stain, spot' *ər-ək < ərɨ-
'become stained', mɨsɨk 'what' < *mɨsɨ-, tuk 'bank, dike' < *tu- (cf. Kog. tu- 'stop',
Orh. tu- id.), etc.
cf. Tung. -ək: Lam. huklək 'bed' < huklə- 'go to bed', Lam. ukcənək
'conversation' < ukcən- 'converse', Lam. höruk ‘(marriage) dowry‘ < hör- 'take', etc.
(13) Trk. -(V)m
Orh. batɨm ‘sinking' < bat- 'sink', Orh. kädim 'clothes' < käd- 'wear', Uyg. yem
'prey' < ye- 'eat', etc.
// Ko.-(V)m
kɨrɨm 'picture' < kɨri- 'draw', kərɨm 'walking' < *kər-ɨm, ərɨm 'ice' < ər-
'freeze', mutəm 'grave' < mut- 'bury', etc.
cf. Mo. -m: Mo. qaram 'carving, desire' < qara- 'look at', Mo. adagam 'speed' <
adaga- 'be hurry', Mo. alqum 'walking' < alqu- 'walk', etc. // Tung. -(ə)m: in ManchuTungus -m which occurs in the compound suffixes of Nomen actoris such as Ev. -mgi,
Ma. -məi, -msi, Lam. -mǝi is a noun suffix; Tung. bäläčimgi 'help, looking after' <
bälä-či-m+gi. (Benzing 1955: 64).
(14) Trk. -ma/-mä
Uyg. yälmä 'cavalry' < yäl- 'ride a horse', MK örme 'plait(hair)' < ör- 'plait', Osm.
dondurma 'icecream' < dondur- 'freeze', etc.
// Ko. -may
karɨma 'a part in one's hair' < karɨ- 'split', yəlmay 'fruit' < yəl- 'bear fruit'.
cf. Mo. -ma /-me: gayiqama 'miracle' < gayiqa- 'be startled', Mo. bayima 'place
where there is able to be' < bayi- 'be', etc. // Tung. -may: Lam. baldɨvkanmay 'birth'
< baldɨvkan- 'bear', etc.
(15) Trk. -(V)ng
Uyg. iring 'decay' < iri- 'rotten', Uyg. yalang, yalɨng 'bare foot' < *yal- 'strip' (cf.
MK. yalɨn- 'take off, strip'), etc.
// Ko. mačong 'going out to meet' mač- 'meet', kkučong 'scolding' < kkuč-
'scold', čiphangi 'walking stick' < čiph-ang-i čiph- 'take a stick'.
cf. Mo. -ng: Mo. berteng 'disability, eformity' < berte- 'be disabled', Mo. qaldang
'spot, stain' < qalda- 'become stained', Kalm. xusrng 'castrated (ram)' < xusr- 'to be
castrated', etc.
(16) Trk. -p
Orh. qop 'all' < *qo- 'put', tolp 'all' < tol- '(water) be full', Kar.(Radl. IV. 791)
suvsap 'thirst' < suvsa- 'be thirsty', etc.
// Ko. -(V)p
mɔičɔp 'joint, node, knot' < mɔič- 'tie up, knot' (Huh 1975:237).
2) Verb suffixes
(1) Trk. +ɨ-/+iOrh. toqɨ- 'knock, strike' < toq (onomat.), Uyg. öli- 'be moist' < öl 'moisture',
Uyg. yɨdɨ- 'smell' < yɨd 'smell. odour', etc.
// Ko. +ičahi- 'take measure of'’ < čah 'a measuring rule', kkamccaki- 'surprise' <
kkamccak 'with surprise', kančiri- 'tickle' < kančir 'tickle', etc.
(2) Trk. +u-/+üOrh. yagut- 'draw near' < *yag-u-t- < yag (cf. MK yaqɨn 'near'), Uyg. bošu-
'come loose, divorse' < boš 'empty, free', etc.
// Ko. +ukɨnɨlu- 'get shaded' < kɨnɨl 'shadow' (Huh 1975: 206).
(3) Trk. +ta-/+tä, +da-/+däUyg. alta- 'decieve' < al 'trick', Uyg. öntä- 'call out, shout' < ön 'sound', Chag.
kolda- 'take hold of' < kol 'arm', T.Trk. kïmïlda- 'wriggle' < *kïmïl(mimesis), T.Trk.
pïrïlda- 'shine' < pïrïl(mimesis) etc.
// Ko. + tæ-, +ta- < +ta-pkkumultæ- 'linger' < *kkumul(mimesis), arɔmtap- 'beautiful' < *arɔm-ta-p- <
arɔam, kostap- 'be like flower' < *kos-ta-p-, etc. The denominal verb suffix -tap- is
a compound suffix which consisits of the denominal verb suffix -ta- and the deverbal
verb suffix -p-.
(4) Trk. +(ɨ)q-/+(i)kOrh. birik- 'get together' < bir 'one, 1', Orh. tašɨq- 'go out, overflow' < taš
'outside', Uyg. ičik- 'go into' < ič 'inside', etc.
// Ko. +kərk- 'be pockmarked' < ər 'scratch', mɨrk- 'be watery, washy' < mɨr 'water',
musk- 'bind, tie up' < mus 'bundle'.
cf. Tung. +g-: Tung. kilebg- 'bake' < kileb 'bread', Tung. untag- 'make shoes' <
unta 'shoes', etc.
(5) Trk. +qɨr-/+kirUyg. alačɨr- 'shout' < ala (onotomat.), ayqɨr- 'scream' < ay (onotomat.), MK.
üškür- 'whistle' < üš (onotomat.), etc.
// Ko. +kərikkumtɨrkəri- 'wiggle, twist' kkumttɨr (mimesis), məmuskəri- 'hesitate' <
məmus (mimesis), etc.
cf. Mo. +kira-/+kire-: Mo. qaskira- 'shout, yell' < qas (onotomat.), Mo. čirkire-
'noise' < čir (onotomat.), Mo. sirkira- 'feel a pain' < sir, etc.
(6) Trk. +(V)lOrh. tüzül- 'put in order' < tüz 'flat, even', Uyg. tusul- 'be useful' < tus
'usefulness, profit', Uyg. yoqlun- 'be removed, be gone away' < yoq 'not existing',
Chag. könil- 'be straightened' < köni 'straight, right', etc.
// Ko. +lphɨrɨl- 'become green' < phɨr 'grass', kohɨl- 'run at the nose' < koh 'nose',
tɨmɨl- 'rare' < *tɨm.
cf. Mo. +l-: ötel- 'grow old' < ötegü 'aged person' < *öte-gü. // Tung. -l-: Tung.
dəgil- 'fly' < də i 'bird', Tung. hawal- 'work' < hawa 'work', Tung. dagal- 'draw near'
< daga 'near', etc.
(7) Trk. -u-/-ü- (intensive suffix)
Uyg. säšü- 'loosen' < säš- 'untie, loosen', Chag. tɨdu- 'rule over' < tɨd-
'detain, hold back', qoqu- 'smell' < qoq-, etc.
// Ko. -o-/-utoto- 'raise' < tot- 'rise', moto- 'gather' < mot- 'come together', nazo- 'advance'
< nas- 'get better', kiulu- 'lean' < kiul- 'be leaning', məmɨlu- 'let sombody stay' <
məmɨl- 'stay', etc.
cf. Tung. -w-/-u- (intensive/ passive): buw- 'be given' < bu- 'give', Lam. əmu-
'bring' < əm- 'come', Lam. huru- 'take' < hur- 'go', Lam. iw- 'add' < i- 'go into', etc.
2. Inflectional suffixes8)
1) Plurality
(1) Trk. +n // Ko. +n
In Turkic, there are various suffixes which are added to certain words and form collective
nouns; +lar, +γun, +an, +t and +s. Among these collective suffixes, the suffix +n appears only
in the following collective nouns: Orkh. oγlan “sons” < oγul, Orkh. ärän “men” < är.
Ramstedt compared this suffix to the Korean word ne. (Ramst.II: 58). This word, being a
dependent noun, is used only with family names or personal names and means collective family:
Ko. Insune “Insu's family” < Insu, Kimssine “Mr. Kim's family” < Kim +ssi +ne. This occurs in
the other Altaic languages. In Mongolian this is used as a plural suffix: Mo. yabuγčin “(men) who
went” < yabuγči, Mo. noqan “dogs” < noqai, Mo. elčin “ambassadors” < elči, etc. This suffix
occurs in Tungus too; Go. +(a)na, Ude. +na. Ude. ɜxinɜwɜni “his sisters” < ɜxi+nɜ+wɜ+ni. On
the other hand, Poppe(1953: 27) asserted that the suffix +na in the Tungus plural suffixes
+nasal and +nahal which are compound suffixes is originally one and the same with the Altaic
plural suffix +n.
(2) Trk. +t // Ko. +t
In Ancient Turkic, the plural suffix +t occurs in certain nouns; oγlït “sons” < oγïl, Uyg. süt
“milk” < sün (cf. Mo. sün id.), Uyg. tegit “princes” < tegin, etc. This suffix is attested in
Kashgarli Mahmud; uraγut “women” < *uraγun or *uraγu (cf. Chag. uraγači). The suffix +t
occurs in Yakut among the modern Turkic languages: Yak. xotut “woman society” < xotun, Yak.
oyut “shamans” < oyun, Yak. sayït “written papers” < sayïn, ärättär “men” < ärät +tär < ärä
+t +tär(plural suffix) < ärän, etc.
In Korean, there is the plural suffix +tïl. This is supposed to consist of two plural suffixes;
+t +ï(connective vowel) +l. The suffix +t in Korean has the same origin of the Turkic +t. The
Mongolian plural suffix is +d which probably comes from the Altaic +t: Mo. noyad “princes” <
noyan, Mo. qaγad “khans” < qaγan, Mo. usud “waters” < usun, etc. In Manch there is the plural
suffix +ta which was developed from +t: Ma. amata “fathers” < ama, Ma. amcita “uncles” <
amci, Ma. data “princes” < da, etc. (Poppe 1952: 70). The Altaic plrual suffix +t occurs in the 3.
personal suffix plural of Evenki +tin < +t +i(connective suffix) +n(3. personal suffix singular).
2) Case forms
(1) Trk. +n (genetive suffix)
Orh. +їng/+ing < +n: qaγanїng+їn 'your ruler'(KT S 9, KT E 23), etc. In Kül
Tekin inscription, the form of +їγ occurs; türük bodun+їγ atї küsi 'name and fame of
Turkic people' (KT E 25). This form was developed from +їng. According to
Räsänen(1957: 56), Turkic genetive suffix +їng/+ing comes from the Proto-form +n
or +ń.
// Ko. +n
In Korean, there is the nominative suffix +n. According to the proceeding
sounds, diverse forms are used such as +nїn/+їn, +ăn/+năn, +n all of which are
developed from +n. In my opinion, this suffix has the same origin with the Altaic
genetive suffix +n. In Korean sentences are originally nominal sentences which have
the deverbal noun suffix +ta or +ra in the end of sentence. These suffixes have
nothing to do with person of the subject. From this fact, we can deduce that the
nominative suffix +n was originated from genetive suffix. The Korean suffix +n is
used here as a syntactic genetive suffix (Choi 1991: 192). H. Winkler(1921: 34) stated
that there was genetivistic relationship between the subject and the predicative in the
Altaic languages.
Cf. In Mongolian, the genetive case is formed with the suffix +n; aqa+a+yin
“brother's”, ere+yin “man's”, dalai+yin “sea's”, ulus+un “nation's”, etc. In Tungus,
there are various forms of suffix such as +ng, +ngī, +ni for the genetive case; Lam.
+ngĩ, Go., Ulch. +nggi, Ork., Ude., Sol. +nĩ, Neg. +ni ˜ +ngĩ ˜ +ngi, Evk. +nĩ ˜ +ni,
etc. The Manchu genetive case is formed with +ni or +i. According to Poppe, +ngĩ is
compounded of +gai and +n. (Poppe 1955: 187; 1972: 101; 1977: 58). While the
former +gai which was developed from +ki is the same as the Middle Mongolian
suffix +xi, the latter +n is the same as the Altaic genetive suffix +n. Ramstedt
maintained that the Manchu genetive suffix +ni was developed from +n, and
compared it with Turkic and Mongolian. (Ramst.II: 25-6).
2) Trk. +ø(zero) // Ko. +ø (genetive suffix)
There is zero genetive suffix in both Turkic and Korean: Orkh. tabgač süsi “army of China”
< tabgač+ø süs+i, onoq boduni “people of Onok” < onoq+ø bodun+i, etc. Both Mongolian and
Tungus also have zero genetive suffix: Mo. xan xöwǖn “prince”, Tung. mapa hagdoni “inn of
bear”, Lam. oron yelin “horn of deer”, etc.
3) Trk. +a (dative-locative siffix)
In Orkhon Turkic, the dative-locative suffix +a occurs after the first and second person
singular of the possessive suffix +(s)i: Orkh. bodumuma “to my people” < bodun+um(1st person
of possessive suffix)+a(dative-locative suffix). This is the archaic dative-locative suffix. This
suffix also occurs in certain adverbs of place (Tekin 1968: 130-1): Orkh. üze “over, above” < üz
+ ä, Orkh. qurĩya “to the west” < qurĩ + y(connective vowel) + a, etc.
In Korean, the locative case is formed with suffixes such as +æ, +e, +ye which forms
probably goes to +a or +e. This also have the functions of directive and comparative cases.
This fact give us a hint that this suffix was originally developed from the Altaic dative-locative
suffix +a.
On the other hand, the dative-locative suffix -a which doesn't occurs in Modern Mongolian
was used in Classical Mongolian and Middle Mongolian; MMo.(SH) qacara “at a distance” <
qacar + a, MMo.(Mu) γacara “in the ground” < γacar + a, etc. This suffix occurs in certain
adverbs: Mo. türgene “fast” < türgen + e, Mo. ilangγuia “specially” < ilangγui + a, Mo. urana
“skillfully” < uran + a, etc. (Poppe 1977: 66).
4) Trk. +qa // Ko. +ke (dative-locative suffix)
In Orkhon Turkic, there are another forms of dative-locative suffix +qa/+kä, +γa/+gä:
Orkh. tamqa “to the wall” < tam + qa, Orkh. bašinga “to his head” < baš + i + n + γa < baš
“head”, Orkh. äbkä “to house” < äb + kä, etc. This suffix occurs in the directive suffix +γaru (<
+γa+ru): Orkh. oγuz + γaru, Orkh. tabγač + γaru. (Lewincki 1938: 67)9).
The Korean dative suffix +ke probably has the same origin of this Tukic suffix.
In Mongolian, the dative-loctive suffix +γã(> Mo. +γa, Khal. +ã) attested in some adverbs
of place: Mo. γadaγa “outside” < *γãda + γa, cf. Khal. γadã id., Dag. γãd id., Mo. γadana “to
the outside” (< *γãda + na); Mo. degēdü “above” < *de + gē + dü, cf. Mo. degēre “up, summit”
< *de + gē + re, Ma. dele “summit, at the summit” < de + le; Khal. xā “to where” < *kā + γā,
cf. Trk. qanda “at where” < *qa + n + da, etc.
This suffix occurs in the compound suffixes, gākū (< *gā + kū), gawur (< *ga + wur), etc.;
Lam. untagãku “my shoes, shoes for me” < unta + gã + kũ, Lam. turīgãwur < *turkī + gā + wur
“our sled, sled for us”, etc.
5) Trk. +da // Ko. *+ta (locative suffix)
In Orkhon Turkic, the locative case is formed with +da or +ta according to the preceeding
sounds: Orkh. balïqda < balïq “city”, Orkh. äbdä < äb “house”, Orkh. yolta < yol “way”, yerintä
“in the place” < yer + i + tä, etc. According to Poppe(1955: 200-1), the ablative suffix +dan
consists of the locative suffix +da and +n. The latter one, in my opinion, is one and the same
with the archaic instrumental suffix +n. The suffix occurs in certain adverbs of place, reflecting
the very archaic form; ast “below” (< *as + t), alt “under” (< *al + t), üst “above” (< *üs + t),
art “behind” (< *ar + t), etc. (Menges 1968: 110).
In Korean, there is the dependent morpheme +te which designates place: neka kande “(the
place) where you went” < ne(you) + ka(nominative suffix) ka-(go) +n(participle) + te. This was
probably originated from the Altaic locative suffix +da. On the other hand, this occurs in the
interrogative pronoun ədɔi or ədi “where” as fossilated; ədɔi < *ɔ + dɔi. The morpheme ə in ədɔi
appears in certain pronouns and adverbs: ədïri “how, where” < *ə + dï + ri, ənma “how much”,
ənče “when”, ənï “which”, əi “how”, əcci “how”, əttəhke “how”, etc.
Mongolin also has the locative suffix +da: Mo. morinda < morin “horse”, MMo.(SH) aqada <
aqa “elder brother”, MMo.(SH) de'üde < de'ü “borther”, etc. This is fossilated in some adverbs
of place and time: Mo. ende “here” < *en + de, Mo. urtuda “long time” < *urtu + da, MMo.(SH)
urida “before” < *uri + da, etc. In Manch-Tungus, we can see the suffix in the form of +da or
+dɜ: Evk. bargīda “against, toward” < bargī, Evk. ɜrgīdɜ “lower place” < ɜrgī, Evk. ugīdɜ
“above” < ugī, etc.
6) Trk. +ru // Ko. +ro (directive suffix)
The Turkic directive suffix +ru occurs in the compound siffixes +garu < *+ga+ru, +ngaru
< *+nga+ru, +aru < *+a+ru: Orkh. äbgäru “toward house” < äb, Orkh. tabγačγaru “toward
China” < tabγač, Orkh. yeringaru “toward the place” < *yer + i + nga + ru, Orkh. äbimärü
“toward my house” < *äb + im + ärü, etc. This suffix appears in certain adverbs of direction:
Orkh. kerü “backward” < *ke + rü, Orkh. beri “since” < *be + ri. (Poppe 1977: 71).
In Korean, there is the directive suffix +(V)ro which was originated from the Altaic
directive suffix. (Ramst. II: 38-40)10).
In Mongolian, the suffix is used in the compound suffixes +qagaru (< *+qa+ga+ru) and
qaru (< *+qa+ru). This occurs in certain adverbs of place: Mo. inaru “to this side, before” < *ina
+ ru, cf. inagši “to this side, backward”, Mo. činaru “to that side” < *čina + ru, cf. čnagši id., etc.
In Modern Mongolian, the suffix +rū is used as a directive suffix: Khal. modorū “toward forest”
< modon; Bury. uharū “toward water” < uhang; Bury. morilū “toward horse” < morin, etc. The
Tungus directive suffix is +ri: Ma. culeri “forward” < *tule + ri, cf. Ma. culesi “forward” < *cule
+ si(directive suffix) > +š); Ma. tuleri “outward” < tule “outside”, etc.
7) Trk. +ra // Ko. +rə (directive suffix)
In Orkhon Turkic, there is the directive suffix +ra besides +ru: Orkh. tašra “outward” <
taš + ra, Orkh. ičrä “inward” < ič + rä, Orkh. asra “downward” < *as + ra, Orkh. öngrä
“forward” < öng + rä, Orkh. kisrä “backward” < *kis + rä, Orkh. šadra “to the king, toward the
king” < šad + ra, etc. (Tekin 1968: 135). This ancient directive suffix is not used in modern
Turkic languages. However, it occurs in certain demonstrative pronouns of southern Turkic
languages, i.e. Turkish, Azerbaijan, Turkmen (Bang 1917: 10): bura “this place” (< bu +ra), ora
“that place” (< o +ra), šura “that place, this place” (< šu +ra), nere “what place” (< ne +re).
In Korean, the Altaic directive suffix appears in certain adverbs of place; iri “toward this
place” < i(demonstrative proun “this”) +ri, čǝri “toward that place” < čǝ(demonstrative proun
“that” + ri, etc. The word iri was in the form of irǝ (< i +rǝ) in Middle Korean. This fact shows
that the directive suffix was deveolped from +re or +rǝ in Korean.
Both Mongolian and Manchu have the directive suffix +re: Mo. tere “it” < *te + re, Ma. ere
“this” < *e + re, cf. Sol. ɜ + ri, Ma. tere < *te + re. cf. Sol. tari id.
8) Trk +lū (comitative suffix) // Ko. +lo (instrumental suffix)
In Orkhon Turkic, the comitative case is formed with +lïγu. This suffix is compounded of
+lï and +γu. On the other hand, In Yakut, the comitative suffix is +lĩn or +lūn which consists of
two morpheme, the comitative suffix +lũ and the instrumental suffix +n. (Poppe1977: 72-3).
The Korean instrumental suffix +(V)ro comes from the Altaic comitative suffix +lu.
In Mongolian, the comitative suffix is +luγa/+lüge which is a compound suffix. This suffix
consists of the comitative suffix +lu and dative-locative uffix +γa. This suffix developed into
+lõ in Khalka, and +lē in Kalmuck.
The Tungus comitative suffix +nun was deveolped from +lūn (< *+lū+n). (Ramstedt II: 42,
Poppe 1977: 72-3)). The suffix +n in it is an archaic instrumental suffix.
V. Conclusion
Many scholars who oppose to the affinity of the Altaic languages point out that
less evdences for the genetic affinity in Altaic are found than those in Euopean. This
fact leads many scholars to come to the conclusion that similarities or common
elements seen in the Altaic languages might be results of old borrowings.
It is true that common elements are insufficent compared to Indo-European. But
no one can tell how much common elements are required to prove the affinity of two
languages. The case of Indo-European can not only be applied generally to all the
language groups, but also can not be the only absolute criterion for others. Although
common elements between two languages are few in number, in order to deny the
affinity of the languages concerned, one should prove that each common element in
question is a borrowing or a coincidence.
As many scholars pointed out, the elements of least correspondence between
Korean and Turkic are the numbers. Actually, this lack of numerical correspondence
between Korean and Turkic is a weak point, as is the case among the other Altaic
languages. Ramstedt(1907:1-2) was the first to attribute this week point to the
weakness of the Altaic theory. However, Ramstedt was convinced that the countless
number of phonological and morphological common elements among the Altaic
languages was far more significant that the lack of numerical common elements. It is
more important to emphasize the existence of common elements among related
languages than their absence. The absence of common numbers or specific
vocabularies among the Altaic languages does not constitute evidence against the
Altaic theory. we should keep in mind, as N. Poppe already pointed out, that common
elements found among languages of the same language group are more important than
differences there are. For, what is lacking is less important than what is there. The
lack of a declension system of the Latin, Greek, or Sanskrit type in English does not
render the latter unrelated to other Indo-European languages. It is the elements
common to English and other Indo-European languages that make them related.
The same logic can be applied to the common elements found between Korean
and the Altaic languages. We have enough common elements to improve that Korean
has close relationship with Turkic as well as the other Altaic languages, i.e. Mongolian
and Manch-Tungus. In addition, the fact that the morphological elements are not
easily borrowed between languages, added to the fact that the common morphological
elements between Korean and Turkic are not less numerous than between Turkic and
other Altaic languages, strengthens the possibility that there is a close genetic affinity
between Korean and Turkic.
On the other hand, it is certain that, generally speaking, common elements of
Korean and the Altaic languages are not more in number than those among other
Altaic languages. But these can not negate the Altaic elements present in the essential
structure of Korean; there is no possibility of some elements other than the Altaic
ones that could displace them.
It is conceivable that in Korean there is a substratum of a non-Altaic language,
that the Korean Altaist B.H. Kim(1976: 3-24) called 'the ancient Korean peninsula
Language' or S.M. Schirokogoroff(1931: 187-9) called 'the paleoasiatic languages'.
However, while the hypothetical ancient Asian language or languages may have
influenced the Korean phonological system to a degree, this influence was definitely
not sufficient to change the basic structure of Korean.
References
Aalto P., 1955 “On the Altaic Initial p-”, CAJ 2. pp.9-16.
Benzing J., 1955 Die Tunguisischen Sprachen. Wiesbaden.
Benzing J., 1955 Lamutische Grammatik. Wiesbaden.
Choi H.W., 1986 Türkçe ile Korecenin Karʂılaʂtırmalı Fonolojisi. Ankara.
Choi H.W., 1989 Türkçe ile Korecenin Karʂılaʂtırmalı Morfolojisi. Ankara.
Choi H.W., 1991 “Ana Altaica *p-”, Dil Bilimi Yazıları. pp.51-63.
Clauson Sir G., 1963 “The Case against the Altaic Theory”, CAJ 2. pp.133-144.
Doerfer G., 1974 “Proto-Turkic: Reconstruction Problems”, TDAY, Ankara. pp.1-24.
Huh W., 1975 uriyetmalbon - 15segi kugŏ hyŏngtaeron. Seoul.
Kim B.H., 1976 “hankugŏ kyetongŭ munjejŏm, ŏnŏhak 1: 3-24, Seoul.
_________, 1983 hankugŏŭ kyetong. Seoul.
Lee K.M., 1961 kugŏsa kaesŏl. Seoul.
Poppe N., 1960 Vergleichende Grammatik der altaischen Sprachen.
Poppe N., 1951 Khalha-mongolische Grammatik. Wiesbaden.
Poppe N., 1954 Grammar of Written Mongolian. Wiesbaden.
Poppe N., 1965 Introduction to Altaic linguistics. Wiesbaden.
Poppe N., 1975 “Altaic Linguistics- An Overview”, Science of languages. Tokyo.
pp.130-186.
Ramstedt G.J., 1949 Studies in Korean Etymology.
Ramstedt G.J., 1957 Einführung in die altaische Sprachwissenschaft.I.
Schirokogoroff S.M., 1931 Ethnological and linguistical aspects of the Ural-Altaic
hypothesis.
Sinor D., 1949 “On some Ural-Altaic Plural Suffixes”, Asia Major I-II. pp.195-230.
Tekin T., 1968 A Grammar of Orkhon Turkic. Bloomington.
Tekin T., 1969 “Zetacism and Sigmatism in Proto-Turkic”, AOH 22. pp.51-80.
ALTAY DİLLERİ SAYI KARŞILAŞTIRMASI
*****
1
Proto – Altaic: biuri
English: one
Proto Japanese: pitə
Old Japanese: piyto
Modern Japanese: pitu, ti, hitotsu
Proto Korean: piri (af first; begin)
Middle Korean: piri-s, piri-so
Modern Korean: pir-o-so
Mongolian: b�ri (each one)
Tungus – Manchu:
Turkic: bir
Notes: Also Turkmen 'pitew' which means 'one; unit'.
****
2
Proto – Altaic: p ioke
English: two; pair; half
Proto Japanese: pəka (the other one)
Old Japanese: p(w)oka
Modern Japanese: hoka
Proto Korean: pəki- (next one)
Middle Korean: pəki-
Modern Korean: pəgim
Mongolian: (h)ekire (twins)
Tungus – Manchu:
Turkic: eki, iki
Notes:
*****
3
Proto – Altaic: ul-u, il-u
English: three
Proto – Japanese: uru-pu
Old Japanese: urufu
Modern Japanese: uru
Korean:
Mongolian:
Tungus – Manchu: il-an (three)
Turkic: �ch (three); il�-ng, �l�-ng (third)
Notes: An interesting etymon; the original meaning can be probably reconstructed as "(a group of) three objects, followed by a fourth" (especially in Japanese and Turkic).
The Turkic form represents a vowel assimilation. Old Turkic: ‘�l�-ng’ from Proto – Turkic: ‘�l�-ng’.
Turkic ‘�ch’: Turkic frequently reveals a secondary labialization: ‘�r-’/’�l-’ from
‘ir-‘/’il-‘.
Japanese usually adds ‘pa’ (instead of Mongolian, Tungus – Manchu and Turkic ‘qa’) (‘pu’, in this case) to the Altaic vowel endings.
*****
4
Proto – Altaic: toy
English: four
Proto - Japanese: də
Old Japanese: yo
Modern Japanese: yo
Korean:
Mongolian: d�r-ben, d�-chin (1 four 2 fourty)
Tungus – Manchu: d�gin
Turkic: t�rt
Notes: In Tungus – Manchu, also ‘de-ki ' (fourty). The stem is the same as Japanese.
*****
5
Proto – Altaic: t u
English: five
Proto - Japanese: i-tu
Old Japanese: itu
Modern Japanese: i-tsu
Proto - Korean: ta-
Middle Korean: ta-, ta-sas
Modern Korean: ta-sət (tasəs)
Mongolian: ta-bu- (1 five 2 fifty)
Tungus – Manchu: tu-n-ga
Turkic: atə, etə
Notes: In Japanese, initial ‘i-‘ is not quite clear; it is used on its own with the meaning 'fifty', and in ‘i-po’ 'five hundred' (if this is not a contraction from ‘it(u)-pə’.
The Turkic word listed is preserved only in Bulgar Turkic.
*****
6
Proto – Altaic: nu-, ngu-
English: six
Proto - Japanese: mu-
Old Japanese: mu-
Modern Japanese: mu-
Korean:
Proto - Mongolian: yiragu-ga (1 six 2 sixty)
Tungus – Manchu: nu-ngu-
Turkic:
*****
7
Proto – Altaic: nadi; ngadi
English: seven
Proto - Japanese: nana
Old Japanese: nana
Modern Japanese: nana
Proto – Korean: nir-kup
Middle Korean: nid-kup
Modern Korean: il-gop
Mongolian:
Tungus – Manchu: nada-n
Old Turkic: yet(t)i
Notes: Mongolian ‘dal-‘ '7' may suggest Proto - Altaic ‘ladi-‘ (with a development to Mongolian ‘lal-‘ and through assimilation, to ‘dal-‘.
The medial consonant in general behaves rather irregularly: one may suggest an original cluster like ‘-dd-‘ to explain the Turkic reflex.
Also, Koguryo ‘nanən’ 'seven'.
*****
8
Proto – Altaic: cha, sa
English: eight
Proto - Japanese: da
Old Japanese: ya
Modern Japanese: ya-tsu
Proto – Korean:
Middle Korean:
Modern Korean: yə-t-
Mongolian:
Tungus – Manchu: ja-kun, ja-p-kun
Turkic: se-k�r, se-kir
Notes: one may suggest that Turkic ‘se-‘ here is due to assimilation (‘cha’ --> ‘sha’ --> ‘sa’).
*****
9
Proto – Altaic: k eg-
English: nine
Proto - Japanese: kəkənə-
Old Japanese: kokono-
Modern Japanese: kokono-
Korean:
Mongolian:
Tungus – Manchu: xeg�n
Turkic:
Notes:
*****
10
Proto – Altaic: tiobe, chiobe
English: ten
Proto - Japanese: təwə
Old Japanese: towo
Modern Japanese: to-
Korean:
Mongolian:
Tungus – Manchu: juba-n
Turkic:
Notes:
*****
20
Proto – Altaic: k iura
English: twenty
Japanese:
Korean:
Mongolian: qori
Tungus – Manchu: xorin
Turkic: qir-q (fourty)
Notes: Old Turkic ‘tibirim’/’tibirem’ (related to 2) (modern Turkic ‘yigirimi’) was used to mean ‘twenty’.
*****
30
Proto – Altaic: ngio
English: thirty
Proto - Japanese: mi (related to 3)
Old Japanese: myi
Modern Japanese: mi
Korean:
Mongolian: gu- (1 three 2 thirty)
Tungus – Manchu:
Turkic: o-tur
Notes: Turkic has got rid of Proto – Altaic ‘ng’ as Turkic words were not allowed to start with nasal.
*****
100
Proto – Altaic: j(io)ro
English: a big number
Proto - Japanese: dərə- (ten thousand)
Old Japanese: yoru-du
Modern Japanese: yoru-zu
Proto - Korean: jərh (ten)
Middle Korean: jərh
Modern Korean: jəl
Mongolian: ye(r)-s�n (nine), yeri-n (ninety)
Tungus – Manchu: jir- (a big number)
Turkic: jur (hundred)
Notes: in Korean, also ‘jərəh’ 'a big quantity, number'.
*****
100
Proto – Altaic: namo, ngamo
English: hundred
Proto - Japanese: muamua
Old Japanese: mwomwo
Modern Japanese:
Korean:
Mongolian: ja-gu-n
Tungus – Manchu: nama
Turkic: yom (1 big number or quantity 2 all)
Notes:
*****
10000
Proto – Altaic: chiumi
English: thousand
Proto - Japanese: ti
Old Japanese: ti
Modern Japanese: chi
Korean: chimin
Mongolian:
Tungus – Manchu:
Turkic: t�men (ten thousands)
Notes: Note the Turkic - Korean parallel. Japanese ‘ti’ reflects a suffixed form (chium(i)-g).
*****
1000
Proto – Altaic: minga, mingo, mingu
English: a large number; thousand
Japanese:
Korean:
Mongolian: minggan (thousand)
Tungus – Manchu:
Turkic: ming, bing (thousand)
Notes: Perhaps Modern Korean ‘manan’ 'forty' ('big number'?).