17 Kasım 2023 Cuma

giresun görele ismailbeyli mahalli kelimeleri

0yorum

 

MAHALLİ KELİMELER

KÖYÜMÜZ VE YÖREMİZDE KULLANILAN MAHALLİ KELİMELER

Aba     ---        Abla

Gelder---        Hayvanın yal kabı

Abrul   ---        Nisan

Gendeme ---   Kalın çekilmiş mısır

Andır   ---        Hoş olmayan

Gopça ---        Düğme

Annak ---        Meydan

Guvak ---        Saçtaki kepek

Annaklamak---Bakmak

Habura---       Burası

Anuk   ---        Nane

Haccak---       Has, güzel

Aşak   ---        Eğerceğin yuvarlak parçası

Haçan ---        Niçin

Aşgana---       Evlerde hol

Hara   ---        Nere

Atlama---        Fındık ağaçlarının budanması

Hıltak ---        Bol

Ayam  ---        Hava durumu

Iccak   ---        Sıcak

Bayak ---        Biraz önce

İçlik    ---        Gömlek

Bıldır   ---        Geçen yıl

İdare   ---        Küçük gaz lambası

Bibi     ---        Hala

Kelçük---        Elma Armut artığı

Biledi  ---        Toptan

Kemre---        Hayvan gübresi

Böön   ---        Bugün

Kopça ---        Düğme

Bucaklık----    Mutfak

Kosmik---       Sigaranın izmariti

Cöbre  ---        Posa

Lapçin ---        Lastik ayakkabı

Çavun ---        İz

Mıyıltı ---        Sünepe

Çencik---        Kapı mandalı

Ora     ---        Baya hitap

Çivit    ---        Meyvenin çekirdeği

Pasa    ---        Devamlı

Çolap  ---        Erimekte olan sulu kar

Peşkür---        Havlu

Darı    ---        Mısır

Sıbıç    ---        Sap

Davun ---        Kötü anlamında

Sıçan   ---        Fare

Deze   ---        Teyze

Sıypuk---        Kafayı yemiş

Dıbıç   ---        Kötü anlamda kullanılır

Şalak  ---        Salatalığın geçkini

Dizlik  ---        Don

Şelek  ---        Sırtta taşınan sepet

Donam---        Çapara

Taflan ---        Karayemiş

Ebe     ---        Büyük anne

Tenteş---        Eş

Elavuna---      El yordamıyla

Tirmit  ---        Mantar

Essah  ---        Ciddi

Tivsi    ---        Balık yavrusu

Evrülür---       Yeter

Torsuma---     Küfleme

Faşırtı ---        Parazit

Uçkur  ---        Don bağı

Fıraklı ---        Çubuktan örülerek yapılan enge

Urgan  ---        Halat

Gabartlak---   Fazlaca iri

Yal      ---        Hayvan yemi

Galuk  ---        Evlenme çağı geçmiş kız

Yeynik---        Hafif

Gatık  ---        Ayran

Zabaççak---    Yarın sabah

Geçin ---        Fasulye samanı

Zeetten---       Birazdan

Gelberi---       Tırmık

Zıbçık  ---        Sap

 

KOCA KARI AYLARI 

 MART AYI     ---Mart

ABRUL AYI      ---Nisan

MAYIS AYI        ---Mayıs

KİRAZ AYI        ---Haziran

ORAK AYI        ---Temmuz

FINDIK AYI       ---Ağustos

GÜZ AYI         ---Eylül

DARI AYI         ---Ekim

ÜZÜM AYI        ---Kasım

KARAKIŞ AYI  ---Aralık

ZEMBERİ AYI  ---Ocak

GÜCÜK AYI      ---Şubat

12 Mart 2014 Çarşamba

AVRASYATİK DİL TEORİSİ BAĞLAMINDA TÜRKÇE VE FARSÇA’NIN KONUMU

0yorum
Türkbilig, 2013/25: 27-38.
AVRASYATİK DİL TEORİSİ BAĞLAMINDA TÜRKÇE VE FARSÇA’NIN
KONUMU
Mehdi REZAEİ
Özet: Son zamanlarda büyük dil aileleri hakkında pek çok araştırma
yapılmıştır. Bu alanda ortaya atılan en önemli teorilerden biri Avrasyatik dil
teorisidir. Bu teori birkaç dil ailesinin, bir kökten geldiğini savunmaktadır;
bu dil ailelerinin en önemli temsilcileri Hint-Avrupa, Ural ve Altay alt
gruplarıdır. Biz, Hint-Avrupa, Ural ve Altay dil ailelerinin önemli
üyelerinden sayılan Türkçe ve Farsçayı, söz konusu dil teorisi kapsamında
değerlendirmeye çalıştık. Çalışmanın ana konusunu Ana Türkçede kelime
başı p- meselesi oluşturmaktadır.
Anahtar Sözcükler: Avrasyatik Dil Teorisi, Hint-Avrupa Dil Teorisi, Ural,
Altay Teorisi, Türkçe, Farsça, Kelime Başı p- Meselesi.
The Place of Persian and Turkish in the Eurasiatic Theory
Abstract: Recently, there have been so many researches pertinent to macro
families of languages. One of the most significant theories put forward on this
subject is the Eurasiatic language theory. The theory asserts that Indo-
European, Finno-Ugric and Altai language families descend from a common
origin. And in this paper, we have strived to examine Turkic and Persian,
which are eminent members of those families, in respect of the theory. The
basic subject of this study is the initial p- in proto-Turkic.
Keywords: Eurasiatic language theory, Indo-European language theory,
Finno-Ugric and Altai language theory, Turkish, Persian, initial p- in
Eurasiatic.
Giriş
İnsanoğlunun konuştuğu diller hep ilgi odağı olmuş ve dillerin menşei hakkında
öne sürülen teoriler birçok kişinin dikkatini çekmiştir. Bu doğrultuda dilciler büyük
dil aileleri üzerinde de çalışmalar yapmışlardır. Hint-Avrupa, Hami-Sami, Ural,
Altay gibi dil aileleri daha önceden dilciler tarafından tanıtılmışsa da, Avrasyatik
veya Nostratik dil teorileri üzerine araştırmalar, ancak geçen yüzyılın sonlarına
doğru yapılmıştır.
1980’li yıllarda Joseph Harold Greenberg’in ortaya attığı Avrasyatik Dil Teorisi,
geniş bir alanı kapsamaktadır. Bu teori Hint-Avrupa dilleri, Ural, Altay, Kore,
Japon, Aynu, Gilyak, Çukçi-Kamçatka, Eskimo-Aleut dillerinin bir kökten geldiğini
savunmaktadır. Yurt dışında bu alanda çalışmalar artarken Türkiye’de bu tür
çalışmaların sayısı son derece yetersiz görünmektedir.
Doktora Öğrencisi, Gazi Üniversitesi.

Mehdi REZAEİ
28
Bilindiği gibi Hint-Avrupa dillerini konuşan kavimlerin ana yurdu hakkında
farklı görüşler ortaya atılmıştır. Bazı kaynaklarda Rusya’nın güneyi, Dinyeper
Nehri’nin doğusu, Kafkasların kuzeyi ve Ural Dağları’nın batısı, bu kavimlerin ana
yurdu olarak tespit edilmiştir (Abolghasemî 2007: 17). Karadeniz’in kuzeyini ve
Doğu Avrupa’yı bu kavimlerin ana vatanı olarak savunanlar vardır. Birçok arkeolog
ve dil bilimci tarafından kabul görmüş Marija Gimbutas’ın Kurgan Toerisi’ne göre
de Hint-Avrupa kavimlerinin ilk yurdu olarak Hazar Denizi’nin kuzeyi
belirlenmiştir. Uralların batısını Hint-Avrupa kavimlerinin ana yurdu olarak kabul
edenler de vardır (Ercilasun 2007: 43). Türklerin yaşadığı bölgelerden pek uzak
olmayan bu kavimlerin bir bölümü de İran’a doğru hareket etmişlerdir. Bu
komşuluk ve belki de birlikte yaşama, Avrasyatik dil teorisine destek veren bir
unsurdur.
Dil alanında ortaya çıkan değişmeler veya gelişmeler iki farklı yönde meydana
gelir. Biri dil içi değişmeler, öbürü ise dil dışı değişmeler; yani komşu dillerden
etkilenmedir. Diller arasında ortak ve benzer özelliklerden söz etmek, bir ana
kökten gelmek yanında diller arası ilişkilerden bahsetmek anlamına da gelmektedir.
Bu da dil teorileri çerçevesinde incelenirse, daha sağlam sonuçlar doğuracaktır.
Avrasyatik dil teorisi bir ana dilin birkaç yönde ilerlemesinden bahseder.
Elimizdeki kaynaklara göre, Türkçe ve Farsça ilişkisi, yazılı tarihten çok daha
eskilere uzanmaktadır; ancak yoğun bir ilişki İslamiyet’in yayılmasından sonra
başlamıştır. Söz konusu dillerin her birinden diğerine yüzlerce kelimenin verilmesi
bu olaya bariz bir tanıktır. Fakat iki dil hakkında, sadece komşuluk ve kelime
alışverişinden bahsedilmemekte, daha ileri gidilerek dil teorileri kapsamında bu iki
dilin akrabalığı hakkında da görüşler ortaya atılmaktadır.
Bu yazıda Altay dillerinin en önemli kolunu oluşturan Türkçe ile Hint-Avrupa
dillerinin önemli bir kolu sayılan Farsçayı söz konusu teori çerçevesi içinde ele
alacağız. Her iki dilin, bütün ortak dil özelliklerinin bir makaleye sığamayacağı
açıktır. Biz sadece, Avrasyatik teorisine göre Ural, Altay ve Hint-Avrupa ailelerinin
akrabalığında önemli bir faktör sayılan, Ana Türkçede belirli sayıda, kelime başı p
meselesine odaklanacağız. Başka tabirle p sesinin varlığı ve daha sonraki
dönemlerde erimesi meselesi yazımızın ana konusunu teşkil edecektir. Dolayısıyla
konumuzun kapsamına dayanarak daha çok kelimeler üzerinde duracağız.
Ana Türkçede kelime başı p’nin var olması için bugünkü Türk lehçelerinde p
sesinden herhangi bir izin tespit edilmesi beklenmektedir. Bu konu bazı araştırıcılar
tarafında az çok ortaya atılıp tartışılmıştır. Örneğin Halaç Türkçesinde söz konusu
durumda h- ünsüzünün varlığı dilcilerin dikkatini çekmiştir. Genel Türkçede birçok
örnekte kelime başı “y-“ ve türevlerinin (c, j, ç, s vb.) varlığı da konumuz
kapsamında incelenebilir. Kimi örneklerin Türkmen Türkçesinde ilk hecede uzun
ünlülere denk gelmesi, Türkçede asli uzunluk meselesine de farklı bir bakış açısı
kazandıracaktır. Ayrıca Hint-Avrupa ailesine mensup olan bazı dillerde “p” sesinin
korunması söz konusu teoriyi desteklemektedir. Sözü gelmişken şu konuyu
belirtmemizde de yarar var: p sesi birçok ses gibi tarih içinde kendine yakın diğer

AVRASYATİK DİL TEORİSİ BAĞLAMINDA TÜRKÇE VE FARSÇA’NIN KONUMU
29
seslere (b, f, v, w, m) dönüşebilir, dolayısıyla kelimeleri dikkate aldığımız zaman bu
konuyu gözden kaçırmamamız gerekir. Örnek olarak Farsçada “ışık, aydınlık”
anlamında olan furug kelimesi kaynaklarda värâg (Mo’in 1992: 4997) ve en eski
metinlerde payrog (Amuzegar; Tafazzoli 2006: 159) biçimlerinde de geçmektedir;
bu kelime Türkçede yaru. “ışık, aydınlık” sözcüğüne denk gelmektedir.
Varsayımlar kendi içlerinde her zaman sorular ve sorunlar da
barındırmaktadırlar; her zaman ve her yerde düzenli ve sistematik biçimde sağlam
bir çizgi üzerinde ilerlemezler. Bunu açıklamak için pek çok nedenin etkisinden söz
edebiliriz. Dil ilişkilerinden coğrafî koşullara kadar etkileyici unsurlardan
bahsetmek mümkündür. Bu gerçekleri göz önünde bulundurursak, Avrasyatik dil
teorisi de bu durumun dışında kalmamaktadır. Söz konusu teori bağlamında henüz
yanıtlanmamış pek çok sorunun ortada olduğu muhakkaktır.
Ana Türkçede kelime başı p meselesi, Türk lehçelerinin hepsinde aynı kaderi
paylaşmamıştır. Daha önce işaret ettiğimiz gibi, Halaç Türkçesinde bazı durumlarda
h sesini kendinden miras bırakmak yanında, kimi Türk lehçelerinde ünlü uzaması
veya y yarı-ünlüsünün türemesine neden olmuştur. Bazen de kendinden hiçbir iz
bırakmamıştır. Türk lehçeleri yanında Altay ailesine ait olan diğer dillere bakmakta
da yarar vardır. Biz bazı örneklerde söz konusu dil ailesinin farklı kollarından tanık
getirmeyi uygun gördük. Özellikle Mançucadaki örnekler son derece dikkat
çekicidir. Ses değişmeleri Hint-Avrupa kolunda da gerçekleşmiştir; ancak oradaki
değişmelerin farklı bir çizgi üzerinde olması tabiidir. Avrasyatik dil teorisi
doğruysa, büyük bir zaman dilimi içinde şu ses değişmelerini tasarlayabiliriz:
Ural ve Altay kolu:
p- > b- > v- > w- > øp-
> b- > v- > w- > ünlü ikizleşmesi
p- > b- > v- > w- > ünlü ikizleşmesi > y- türemesi
p- > f- > hp-
> fp-
> bp’nin
korunması
Hint-Avrupa kolu:
p- > bp-
> vp-
> wp-
> fp-
> mp’nin
korunması

Mehdi REZAEİ
30
Uzun bir zaman dilimi içerisinde, bir dilde seslerin, eklerin veya bütün dil
birimlerinin değişime uğraması ya da büsbütün kaybolması son derece doğal bir dil
olayıdır. Değişmeler bazen o kadar ileri bir seviyeye ulaşır ki, onları tespit etmek
sadece uzmanların yapabileceği bir iş hâline gelir; hatta bazen uzmanlar bile işin
içinden çıkamaz duruma düşerler. Sonuç olarak tarih. ve tarih öncesi dönemlerde
birçok ses olayı ortaya çıkmıştır ve bunların hepsinin tespit edilmesi mümkün
değildir. Bunun en önemli nedeni de elimizde yeterince yazılı metnin
bulunmamasıdır. Bazı seslerin başka seslere değişme nedeni açık görünse de,
kimilerinde açıklık bulunmamaktadır. Birçok dilde çeşitli ses değişmeleri
sonucunda, kelimeler eski şekillerine göre daha kısa bir biçime girerler. Günümüzde
bile bu olaya rastlamamız mümkündür.
Farsçada, kimi ses değişmeleri Türkçede olduğu gibidir; bazı durumlarda da
farklı nitelikler göstermektedir. Örneğin Eski Türkçede var olan . sesi günümüzde
Türk lehçelerinde farklı seslere dönüşmüştür; birçok Türk lehçesinde y sesine
dönüşürken bazı lehçelerde de z, t seslerine dönüşmüş veya korunmuştur. Ancak
aynı ses Farsçanın kendi içinde çeşitli seslere dönüşmüştür (d>y, d>h, d>z); bu da
bugünkü Farsçanın lehçeler (Farsçayla akraba olan) karışımı bir dil olduğunu akla
getirir. Burada coğrafya darlığı ve lehçelerin birbirine çok yakın olması etkili
olabilir. Mesela Farsçanın, aralarında anlaşma oranı çok az olan iki diyalekti
arasında mesafe birkaç yüz kilometre olurken, aynı durum Türkçe için söz konusu
değildir; nadir istisnalar hariç binlerce kilometre mesafeden söz etmek mümkündür.
Bu tür çalışmalarda en eski metinlere ulaşmakta yarar var. Ne kadar eskiye
gidersek ortaklık çok ve ne kadar günümüze yakınlaşırsak benzer özellikler daha az
görünmektedir. Ancak biz çalışmamızda Türkçe ve Farsçanın en eski kaynakları
yanında, günümüz kaynaklarından da başarabildiğimiz kadarıyla yararlandık; bazen
de Altay ve Hint-Avrupa dillerinden örnek vermeyi uygun gördük. Ne yazık ki,
Farsçanın eski dönemlerine ait olan metinlere denk gelen Türkçe metinler, şimdilik
bulunmamaktadır. Farsçanın tarihi, dilciler tarafından şu üç döneme ayrılmıştır:
Eski Farsça (M.Ö. 550-330), Orta Farsça (M.Ö. 250- M.S. 651) (Bagheri 2007: 46),
Yeni Farsça (VII. yüzyıldan günümüze kadar) (Amuzegar; Tefezzoli 2006: 12).
Avrasyatik dil teorisiyle ilgili olarak elde ettiğimiz malzemeler, kuşkusuz bize bu
teoriyi genişletmekte yardımcı olacaktır. Fakat şu konuyu da vurgulamamızda yarar
var: Üzerinde durduğumuz diller, yani Türkçe ve Farsça, Avrasyatik dil teorisi
bağlamında çok dar bir alanı kapsamaktadır. Söz konusu teorinin çok geniş bir
çalışma alanına sahip olması herkese açıktır. Bu tür çalışmalar tek bir kişinin
yapabileceğinden hariç görünür; sağlam yapıya sahip bir grubun ulaşacağı sonuçlar
kesinlikle daha temelli ve daha güvenilir olacaktır.
Böyle bir çalışmada uzun bir kelime listesinin oluşmasından bahsedemeyiz.
Birçok kelimenin zaman içinde kullanımdan düşmesi, dillerin farklı çağlarda komşu
dillerin ağır baskısı altında kalması, büyük dil ailelerine mensup olan bazı dillerin
ölmesi ve benzeri durumlar bu tür çalışmaların çok sayıda örneklendirmesini zor bir
hâle sokmaktadır. Ancak az sayıda tespit olunmuş kelimeler de gelecekte yapılacak

AVRASYATİK DİL TEORİSİ BAĞLAMINDA TÜRKÇE VE FARSÇA’NIN KONUMU
31
çalışmalara ışık tutabilir. Zamanın akışıyla kelimeler sadece fonetik bakımdan değil
semantik açıdan da değişimlere uğrayabilirler; ancak karşılaştırmalarda temel
anlamın çerçevesinden pek uzağa gitmemesi beklenmektedir; dolayısıyla bazı
örneklerde anlam farklılığını da bu bağlamda değerlendirmemiz gerekir.
Bizim kaydettiğimiz kelimelerin listesi aşağıdaki gibidir; bu listeye daha fazla
kaynak taramak veya üzerinde çalıştığımız dil ailelerine ait diğer dilleri devreye
sokmakla, pek çok örnek eklenebilir.
TTü.: ayak1 “ayak”, ETü.: a.ak, Hal.: hadak, < *padak (Doerfer 1971: 290),
Eski bir Tibet harfli dokümanda ha-dag (Doerfer 1995: 6 ), Moğ: adak, Man: fatan,
Ko: pata. < *patak “dip, ayağın tabanı” (Choi 2010: 81); Y. Far.: pa (pay) “ayak”,
O. Far.: pay, E. Far.: pâda- (Bagheri 2007: 134), Avs.: paidya..uha “ayak basmak”,
Sans.: pádyasva ay. (Jackson 1997: 120).2
1
Dilciler Türk lehçelerini sınıflandırmak için, Eski Türkçedeki . sesini bir ölçüt olarak
kullanmışlardır. Bu konuyla ilgili en önemli örnek olarak da a.a. “ayak” kelimesini
göstermişlerdir. Bir temel kelime sayılan ayak kelimesi, büyük dil teorileri kapsamında
da önemli bir ölçüt olarak değerlendirilmiştir. Avrasyatik ve Nostratik dil teorilerinde de
büyük bir yere sahip olan söz konusu kelime, Ural, Altay ve Hint-Avrupa dillerinin
birçoğunda ortak bir köke bağlanmaktadır. Morris Swadesh’in belirlediği yüz temel
kelimeye baktığımızda, ayak kelimesi en temel kelimelerden biri olarak gösterilebilir.
Gerçekten de ilk insanı ilgilindiren temel varlıklardan biri kendi vücududur ve vücudun
da başta gelen üç temel organından biri ayak’tır (İlk insan vücut organlarını her halde
işlev, önem ve büyüklük sırasıyla adlandırmıştır; yani ilk başta baş deyip daha sonra saç,
burun vb. organları adlandırmaya çalışmıştır. Başka tabirle ilk önce topuk daha sonra
ayak demesi mantıksızdır. Dolayısıyla ilkel bir insanın kendi organlarını adlandırmakta
üç organ ön plana çıkmaktadır, bunlar büyük bir olasılıkla ayak, el ve baş (kafa)
olmalıdır.). Bu tahminlerden yola çıkarak konumuzla ilgili iki büyük dil ailesinin önemli
kollarında bu kelimenin biçimine bakmakta fayda var. Ayrıca Dravid dillerine ait olan
Telegu dilinde de söz konusu sözcüğün Türkçeye benzerlik göstermesi son derece dikkat
çekicidir. ayak kelimesinin farklı dillerdeki biçimi: Altay Grubu: Türkçe: ayak, Halaç
Türkçesi: hada., Yakut Türkçesi: ata., Tuva Türkçesi: adak, Hakas Türkçesi: azak, Sarı
Uygur Türkçesi: azak, Moğolca: adag, Mançuca: fatan, Korece: pata. “ayağın tabanı”.
Ural Grubu: Fince: jalka, Estonca: jalg. Hint-Avrupa Dilleri, Avrupa Kolu:Yunanca:
pódi “....”, Ukraynaca: fut “......”, Litvanyaca: peda, Norveççe: fot, Portekizce: pé,
Rusça: fut “......”, İsveçce: fot, İtalyanca: piede, İzlandaca: fæti, Katalanca: peu, Latince:
pes, Letonca: peda, Galiçyaca: pé, İspanyolca: pie, İngilizce: foot, Danca: fod,
Felemenkçe: voet, Fransızca: pied, Almanca: Fuß, Çekçe: úpatí. Asya Kolu: Gucerat:
pan¯jo “... .”, Hintçe: paira “...”, Ermenice: votk’ “...”, Farsça: pa/pay “ .. ”, Bengalca:
padadesa “......”. Dravid dilleri: Telegu: a.ugu “.....” (Hindistan’da en fazla
konuşulan ikinci dil Telegu dilidir. Dravid dil ailesine ait olan bu dil, diğer Dravid dilleri
gibi eklemeli bir dil olarak bilinmektedir. krş. Es. Tür. a.a.), Tamilce: a.i “..”,
Kannadaca: a.i “..”.
2 Ayrıca bkz.: ETü.: ya.ag “yaya”, Y. Far.: piyade “yaya”.

Mehdi REZAEİ
32
TTü.: erte “erte, ertesi”, EUTü: ärtä ay. (Caferoğlu 1968: 75), Özb.: yertä
“yarın” (Kıpçak lehçesi), YUyg.: ertä, Bşk.: irtägä, Kzk.: erten, Trkm.: ir “erken”,
Moğ.: erte (Gülensoy 2007: 340); Y. Far.: färda (pärda) “yarın”, O. Far.: färtak
(Bagheri 2007: 145).
TTü.: ot “ateş”, EUTü: oot ay. (Caferoğlu 1968: 142), Hal.: hot (Doerfer 1994:
50), Trkm.: ot, Yak.: uot, Çuv.: vot, Tür.: odun, Hal.: huotun “Brennstoff,
Brennholz”, Trkm.: odun (Barutçu 1989: 12); Y. Far.: pod (pud, pode) “odun,
alevlenmeye neden olan, çabuk ateşlenen” (Dehkhoda 1993: 4727).
OTü.: arı. “zayıf, cılız,” (DLT), AzTü.: arıq, Trkm.: arrık, Hal.: harqan “zayıf”
(Doerfer 1973-1974: 11), O.Moğ.: hari-, Moğ.: ari- < *pari- “ershöpft sein” (Poppe
1960: 96), Man.: fara- “şuurunu kaybetmek” (Barutçu 1989: 9); Y. Far.: bar.k
“ince, genişliği az olan” (Dehkhoda 1993: 3508).
TTü.: er “er, adam”, Hal.: här “erkek, kişi” (Cemrasi 2006: 244), här < härä <
färä < pärä (*p- / *-A) (Doerfer 1973-1974: 7), Brahmi Uyg.: here teg “koca gibi”
(Barutçu 1989: 21), Mo.: O. Moğ.: ere “man”, Moğ.: ere ay. (Poppe 1960: 79); Y.
Far.: pir “yaşlı, genç olmayan, eski, yıllar üzerinden geçmiş, tecrübeli”, (Dehkhoda
1993: 5152). (krş.: Es. İng.: wer “adult male”, Sans: vira- “adam”, Lat.: vir ay., Es.
İr.: fer ay.).3
TTü.: ele- “elemek”, Hal.: häylä- “durchsieben” < *pälgä- (Doerfer 1971: 292),
Uyg.: elge- “elemek, elekten geçirmek”, Çuv.: ala-, alla- ay.; Y. Far.: pal(i)-,
pal(u)-4 “elemek, elekten geçirmek, temizlemek” (Dehkhoda 1993: 4684).
TTü.: en “en, genişlik”, OTü.: i:n (DLT), Özb. (Kıpçak lehçesi): yen (Tekin
1994: 62), Hal.: han “Breite, Weite”, Trkm.: in, Yak.: ien < *an. *pan (Doerfer
1972: 292); Y. Far.: pähn “geniş”, ( Dehkhoda 1993: 5105), O. Far.: pähän
(Bagheri 2007: 149).
OTü.: yı. “koku” (KB), ATü.: iy, Kaz.: iyis, Hal: yi:d “koku” (Doerfer 1995: 8),
O. Moğ.: hünir “koku”, Tung.: hun’..ukte “koklamak”, Sol.: u¯ ˜ “koku”, Ul.: pu(n-)
ay. Nan.: pu¯ ˜ “koku”, Man.: fun “güzel koku” (Barutçu 1989: 32); Y. Far.: bu (buy)
“koku”, E. Far.: baodah (baudah) (Abolghasemi 2010: 23).
OTü.: yaru. “ışık, aydınlık” (KB), Kzk: jarık, Krg.: carık, Özb.: yåruglik, Uyg.:
yoruk (Gülensoy 2007: 421); Y. Far.: furug “ışık, aydınlık” (Dehkhoda 1993:
15098), värâg ay. (Mo’in 1992: 4997), E. Far.: payrog (Amuzegar; Tafazzoli 2006:
159).
TTü.: aydın “ışıklı, aydınlık”, OTü.: aydı.. “ay aydınlığı” (DLT); Y. Far.: peyda
“açık, aşikar”, O. Far.: paitak, E. Far.: paityank- (Bagheri 2007: 139).
3 http://www.etymonline.com (man (n) maddesi)
4 Farsçada iki tür fiil kökü bulunmaktadır: 1. Geniş zaman kökü; 2. Geçmiş zaman kökü.

AVRASYATİK DİL TEORİSİ BAĞLAMINDA TÜRKÇE VE FARSÇA’NIN KONUMU
33
TTü.: ast “alt, aşağı”, OTü.: ast ay. (KB); Y. Far.: päst “aşağı, dip, değersiz,
hor” (Dehkhoda 1993: 4886).
TTü.: es- “esmek”, Hal.: häs- “wehen, blasen” (Barutçu 1989: 21); Y. Far.: väz-
“esmek”, O. Far.: väz- ay. (Mo’in 1992: 5020).
TTü.: aç- “açmak” , Hal.: haç- “açmak” (Cemrasi 2006: 242); Y. Far.: baz
“açık” (Dehkhoda 1993: 3513) .
T. Tü.: iş “iş, görev”, ETü.: i:ş ay., Trkm.: .ş, Hal.: i:ş (Doerfer 1995: 7); Y. Far.
p.şe “iş, meslek, davranış” (Dehkhoda 1993: 5237)
Tü.: ürün “mahsul”, Soy.: ürü.. “tene, tohum” (< *hürön < * pürön), (Barutçu
1989: 17), O. Moğ.: hüre “meyve, ürün, çocuk”, Moğ.: üre ay., Hlh: ür “tane,
tohum” (Choi 2010: 88), Tung.: Evk.: hute (çok. huril, hutel) “çocuk”, Ul.: pikte
(çok. purul) “çocuk”, Man.: fursun, fusen “filizler, (sebze); çoğalma (canlı);
yuvadaki kuş yavruları” (Barutçu 1989: 18); Y. Far.: pur (pure) “oğul, erkek
çocuk”, O. Far.: pus (puhr), E. Far: pu.re (Dehkhoda 1993: 5032 ), Avs.: pu.ra-
“erkek çocuk”, Sans.: putre ay. (Jackson 1997: 451).
OTü.: ya. “akraba, yakın” (KB); Y. Far.: fäk “yakın, akraba” (Dehkhoda 1993:
14952). Farsçada fam.l (akraba) ile sürekli birlikte kullanılan fäk kelimesi (fäk u
fam.l) tek başına kullanılmamaktadır.
TTü.: ağız “ağız”, Kzk.: awız, Krg.: ooz, Hal.: ağız, AT: *agır (Tekin 2003:
310); Y. Far.: puz (puzeh) “ağızın çevresi” (Dehkhoda 1993: 5042).
Tür.: Yak.: üön (*.n < *ögün) “siğil” (Poppe 1960: 61), Moğ.: egüün “siğil” (<
*ögün < *pögün) (Poppe 1960: 11), Tung.: Evk: he..te “siğil”, Man.: fu.u “siğil,
yara kabuğu” (Barutçu 1989: 16); Y. Far.: pine “nasır, deri üzerinde oluşan
kalınlaşmalar ve sertleşmeler” (Dehkhoda 1993: 5283).
TTü.: eğir- “eğirmek”, Hal.: häyir- “spinnen”, O. Moğ.: hergi- “bir daire
etrafında dönmek”, Tung.: Evk.: herke- “birbirine bağlamak, birleştirmek”, Ev.:
härkä-, hörkö-, herke, erkel- “sarmak, çatmak, Oroç.: .ekkele “bağ”, Man.: .ergi-
“dolamak, dönmek, iplik sarmak” (Barutçu 1989: 9, 10); Y. Far.: pärgar “halka,
tasma, pergel” (Dehkhoda 1993: 4804).
TTü.: in, O. Tür.: yin “in, hayvan ini” (DLT), AzTü.: hin, Trkm. (ağ.) ve Özb.
(ağ.) hin “in”, Hal. hî¯ .n (Barutçu 1989: 25); Y. Far.: bum “yer, yurt, memleket”, O.
Far.: bum, E. Far.: bum (Dehkhoda 1993: 4416), Avs.: bumî- (Jackson 1997: 457).
EUTü.: yazu. “suç, günah” (Caferoğlu 1968: 292); Y. Far.: bézéh “günah, suç”,
O. Far.: bäçäk ay. Peh. (Pazend): bäzäh ay. (Dehkhoda 1993: 4093).
ETü.: ürü. “beyaz” (OrhTü.), Hal.: hirin ay. (Ferahani 2012: 385), Moğ. Kalm.:
ör “sabahın alaca karanlığı, gündüz”, Tung. Evk.: urim (uri..) “gri, kül rengi, boz,
kır” (Barutçu 1989: 23); Y. Far.: bur “kırmızımtırak kül rengi” muy bur “beyazımsı
saç” (Dehkhoda 1993: 4397).

Mehdi REZAEİ
34
TTü.: ara “ara, mesafe”, Hal.: ha.ra “Abstand, Intervall, Zeitspanne,
Zwischenraum”, Trkm.: ara, Yak.: ara “yol, mesafe, ara” (Barutçu 1989: 18), Jap.
E. Jap.: piro (bugün hiro-i) “geniş” (Tekin 1985: 71); Y. Far.: fera. “geniş, açık,
çok”, O. Far.: fera. (Amuzegar; Tafazzoli 2006: 158).
OTü.: or- “kesmek, biçmek” (DLT), Hal.: hograq , hograx, hograx “orak”
(Barutçu 1989: 28); Y. Far.: bor- “kesmek, biçmek” (Dehkhoda 1993: 4060).
OTü: örü “yüksek, dik, üst” (KB), SUyg.: yür “yüksek yer”, örü tur- “ayağa
kalkmak”, Trkm.: .r tur- “ayağa kalkmak” (Tekin 2003:322); Y. Far.: bär “yukarı,
üst”, bär xastän “ayağa kalkmak”, bär daştän “kaldırmak” (Dehkhoda 1993: 3877).
TTü.: iz “iz”, Trkm.: iz ay., Kum.: hiz ay., SUyg.: yiz ay. (Tekin 2003: 316), O.
Tür.: iz (DLT); Y. Far.: päs “arka, geri, arkada” (Dehkhoda 1993: 4879).
Tür.: Hal.: holu- “geri dönmek, dönmek” (Cemrasi 2006: 244), Çağ.: ola- “rund
herum drehen”, Moğ.: olom “geçit, nehir geçidi”, Tung.: olo- “geçmek, dönmek,
aşmak”, Man.: olo- ay. (Barutçu 1989: 23); Y. Far.: pol “köprü” (Dehkhoda 1993:
4943).
TTü.: at “at”, Hal.: hat ay., Moğ.: agta “kastriertes pferd, wallach”, < *pakta
(Doerfer 1975- 1976: 29); Y. Far.: peyk “ulak, postacı”, Avs.: pedika ay. (Dehkhda
1993: 5250 ).
TTü.: ağaç, Hal.: hagaç, Uyg.: ıı “orman, ağaçlık”, Ural dil ailesi: puu “ağaç”,
Mac.: fa (Barutçu 1989: 4); Y. Far.: bag “meyve ağaçlığı, bostan”, Peh.: bag, Soğ.:
bag, Gil.: bak (Dehkhoda 1993: 3605).
TTü.: öç “öç”, Özb. (Kıpç.): höç, Hal.: hî¯.çäş- (Barutçu 1989: 5), Trkm.: .ç, O.
Moğ.: öš “kin, garaz, intikam”, Moğ.: ös < * .ç “öç” (Poppe 1960: 109); Y. Far.:
boc (boç) “bencillik, gurur” (Dehkhoda 1993: 4392).
TTü.: arış “çözgü, araba oku”, Moğ.: araş “shaft or thill of a cart; boody of a
cart”, O.Moğ.: haral < *paral ve Moğ. aral ay., Man.: fara < *faral < *paral, Nan.:
para “sledge” (Tekin 2003: 368); Y. Far.: pärré “tekerlekte kullanılan mil, ordudaki
yayalar ve süvarilerin oluşturduğu halka” (Dehkhoda 1993: 4860).
TTü.: ısı (Osm.: ıssı), Hal.: hissi “sıcak” (Starostın; Dybo; Mudrak 2003: 316),
Tung.: Evk.: hi.it-/ç- “ısınmak”, Ul.: pekki- “ekmek pişirmek”, piskiçi- “ısıtmak”,
Man.: fa’.u- “ısınmak (ateşte)” (Barutçu 1989: 11); Y. Far.: päz- “pişmek,
pişirmek” (Dehkhoda 1993: 4874).
TTü.: iri “iri, büyük”, EUT: irig ay. (Caferoğlu 1968: 96), Trkm.: .ri ay., Hal.:
.re ay., Özb.: yirik ay., Uyg.: jirik ay. (Gülensoy 2007: 438); Avs.: buiri- “çokluk,
fazlalık”, Sans.: bhuri- ay. (Jackson 1997: 459).
TTü.: üst “üst”, Uyg.: üzdün, üstün, Çuv.: vir (Gülensoy 2007: 997); Yen. Far.:
poşt “vücudun belden yukarı kısmı, arka, üst, yukarı” (Dehkhoda 1993: 4910).

AVRASYATİK DİL TEORİSİ BAĞLAMINDA TÜRKÇE VE FARSÇA’NIN KONUMU
35
OTü.: yaş- “gizlemek, saklamak” (DLT), T. Tür. (hlk.): yaşmak “başla birlikte
yüzü, ağzı kapatan örtü” (Gülensoy 2007: 1086), YUyg.: yoşur- “gizlemek”, Krg.:
caşiru ay., Özb.: yäşir- ay.; Y. Far.: puş- “giymek, gizlemek”, puş. “türban ve eşarp
gibi giyim ürünleri için kullanılan bez” (Dehkhoda 1993: 5058).
TTü.: uşak “çocuk, erkek hizmetçi”, EUTü.: uşa. (uvşa.) “ufak, küçük”
(Caferoğlu 1968: 268/269 ), E. Far.: wişudag “çocuk” (Amuzgar; Tafazzoli 2006:
143). Türkçeden Yeni Farsçaya geçtikten sonra voşaq “uşak, köle” (Mo’in 1992:
5029) biçimini alan söz konusu kelimede, olay herhâlde kelime başı /v/
türemesinden ibarettir.
ETü.: alp, alpagu, yılpagut “yiğit, kahraman” (OrhTü.); Y. Far.: pählävan
“yiğit, pehlivan”, O. Far.: pähläv “pehlivan, yiğit” (Bagheri 2007: 131). Farsçada
pählävan ikincil bir biçim olmalıdır. Orta Farsçada çoğul eki –an olarak
bilinmektedir, pählävan herhâlde pähläv’in çoğul şeklidir, bu çoğul biçim daha
sonra tekil şeklinde kullanılmış olabilir, aynı durum Eski Türkçede oğlan sözcüğü
için de geçerlidir: ogul-an “oğullar” > oğlan “oğul”.
Tür. (OrhTü., Uyg): üz- “kırmak, koparmak, yırtmak”, Hal.: hiz- “zerreißen”, O.
Moğ.: hürü- “ovmak, rendelemek, toz haline getirmek”, Tung.: Evk.: huru-
“ufalamak, parçalamak, doğramak”, Ul.: pori- “ezmek, toz haline getirmek”, Man.:
furu- “ufalamak, parçalamak, küçük küçük kesmek” (Barutçu 1989: 11, 12); Y.
Far.: paré “yırtılmış, parçalanmış” (Dehkhoda 1993: 4652).
Aşağıdaki üç örneğin benzer biçimlerine Türkçede rastlanılmamıştır.
Tung.: hu.i “deli”, Moğ.: ükence “kuvvetsiz, zayıf, çelimsiz; aptal”, Bur.: üü.i
“ağır kanlı, dar kafalı”, Ko.: pugi “aptal” (Barutçu 1989: 31); Y. Far.: puk “boş, içi
boş, beyinsiz” (Dehkhoda 1993: 5063).
Man.: fodo “söğüt”, O. Moğ.: huda “söğüt”. Moğ.: uda ay., (Poppe 1960: 52);
Y. Far.: bid “söğüt” (Dehkhoda 1993: 4482).
Tung.: Nan.: furde ~ ferde “kürk”, Man.: furdehe ay. O. Moğ.: hürtesün “bez
parçası; kırpıntı”, Bur.: ürtehe(n) “bez parçası” (Barutçu 1989: 34); Y. Far.: pärdéh
“bez parçası, perde, engel, sayfa, örtü” (Dehkhoda 1993: 4776).
KISALTMALAR:
AT.: Ana Türkçe
Avs.: Avesta Dili
AzTü.: Azerbaycan Türkçesi
Bşk: Başkurt Türkçesi
Bur.: Buryatça
Çuv.: Çuvaşça
DLT: Divanü Lûgat-it-Türk
E. Far.: Eski Farsça
E. Jap.: Eski Japonca

Mehdi REZAEİ
36
Es. İng.: Eski İngilizce
Es. İr.: Eski İrlandaca
ETü.: Eski Türkçe
EUTü.: Eski Uygur Türkçesi
Ev.: Evence
Evk.: Evinkice
Gil.: Gilekçe
Hal.: Halaçça
Hlh: Halhaca
Kalm.: Kalmukça
KB: Kutadgu Bilig
Ko.: Korece
Krg.: Kırgız Türkçesi
Kum.: Kumuk Türkesi
Kzk.: Kazak Türkçesi
Lat.: Latince
M.E.: Mukaddimetü’l-Edeb
Man.: Mançuca
MJpn: Orta Japonca
Moğ.: Moğolca
Nan.: Nanayca
O. Far.: Orta Farsça
O.Moğ.: Orta Moğolca
OrhTü.: Orhun Türkçesi
Oroç.: Oroçi
Osm.: Osmanlı Türkçesi
OTü.: Orta Türkçe
Özb.: Özbek Türkçesi
Peh.: Pehlevice
PJpn.: İlk Japonca
PTung.: İlk Tunguzca
Sans.: Sanskritçe
Soğ.: Soğdca
Sol.: Solonca
Soy.: Soyot
SUyg: Sarı Uygurca
TDAY: Türk Dili Araştırmaları Yıllığı
TDK: Türk Dil Kurumu
Trkm.: Türkmen Türkçesi
TTü.: Türkiye Türkçesi
Tung.: Tunguzca
Tür.: Genel Türkçe
Ul.: Ulçaca
Uyg.: Uygur Türkçesi

AVRASYATİK DİL TEORİSİ BAĞLAMINDA TÜRKÇE VE FARSÇA’NIN KONUMU
37
Y. Far.: Yeni Farsça
Yak.: Yakut Türkçesi
YUyg.: Yeni Uygur Türkçesi
KAYNAKÇA
ABOLGHASEMİ, Mohsen (2010), Rişe Şenasi (Etimoloji) [Köken Bilgisi (Etimoloji)],
Tahran: Qoqnoos Yayınları.
………………, (2007), Tarix-e Moxtäsär-e Zäban-e Farsi (Fars Dilinin Kısa Tarihi),
Tahran: Tehurî Yayınları.
AMUZEGAR, Jale; TAFAZZOLİ, Ahmet (2006), Zäban-e Pählävi- Ädäbiyat vä Dästur-e
Ân (Pehlevi Dili - Edebiyatı ve Dil Bilgisi-), Tahran: Moin Yayınları.
ARAT, Reşit Rahmeti (1979), Kutadgu Bilig III (İndeks), İstanbul: Türk Kültürü Araştırma
Enstitüsü.
ARIKOĞLU, Ekrem (2007), “Greenberg’in Avrasyatik Dil Teorisi ve Türkçe”, Dil
Araştırmaları Dergisi, Cilt: I Sayı: 1, Güz, Ankara: 109 -114 .
………….., (2009), “Nostratik Dil Teorisi İçerisinde Altay Dilleri”, Turkish Studies
International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or
Turkic, Volume 4/8 Fall: 177- 184.
ATALAY, Besim (2006), Divanü Lûgat-it-Türk IV (Dizin), Ankara: TDK Yayınları.
BAGHERİ, Mehri (2007), Târix-e Zäbân-e Farsi (Fars Dilinin Tarihi), Tahran: Ghatreh
Yayınları.
BARUTÇU, Sema (1989), “Altaycada Kelime Başı /p/”, Fırat Üniversitesi Dergisi (Sosyal
Bilimler), Cilt: III, Sayı: 2, Elazığ: 1-40.
CAFEROĞLU, Ahmet (1968), Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, İstanbul: TDK Yayınları.
CHOI, Han-Woo (2010), Türkçe, Korece, Moğolca ve Mançuca-Tunguzcanın
Karşılaştırmalı Ses ve Biçim Bilgisi, Ankara: TDK Yayınları.
CEMRASİ, Aliesgher (2006), Qarşu Baluqqa S.lam, Tahran: Endişeye Now Yayınları.
CLAUSON, Gerard (2004), “Altay Teorisinin Leksikoistatistiksel Bir Değerlendirmesi”
(Çev. İsmail ULUTAŞ), Süleyman Demirel Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: X, Isparta: 153-174.
DEHKHODÂ, Aliakber (1993), Logätnâme (Sözlük), Tahran.
DOERFER, Gerhard (1971), Khalaj Materials, Bloomington.
………………,., (1973- 1974), “Eski Türkçe ile Halaçça Arasında Şaşırtıcı Bir Koşutluk”,
(Çev. Semih Tezcan), TDAY Belleten, Ankara: 1-12.
……….., (1975-1976), “Proto- Turkic: Reconstruction Problems”, TDAY Belleten, Ankara:
1-59.
……….; TEZCAN, Semih (1994), Folklore- Texte der Chaladsch, Wiesbaden.
……….., Gerhard (1995), “Eski Türkçe ı- ~ yı- Hakkında” (Çev. Mehmet Ölmez), Türk
Dilleri Araştırmaları 5, Ankara, s. 5-11.
ERCİLASUN, Ahmet B. (2004), Türk Dili Tarihi Başlangıçtan Yirminci Yüzyıla, Ankara:
Akçağ Yayınları.
………………,., (2007) “Türkçenin En Eski Komşuları”, Makaleler, (Haz. Ekrem Arıkoğlu),
Ankara: Akçağ Yaynları: 41-62.
………………,., (2007), “Büyük Aile Teorileri İçinde Türkçenin Yeri”, Makaleler, (Haz.
Ekrem Arıkoğlu), Ankara: Akçağ Yaynları: 62-69.
ERGİN, Muharrem (2007), Orhun Abideleri, İstanbul: Boğaziçi Yayınları.
GÜLENSOY, Tuncer (2007), Türkiye Türkçesindeki Türkçe Sözcüklerin Köken Bilgisi
Sözlüğü, Ankara: TDK Yayınları.

Mehdi REZAEİ
38
GREENBERG, Joseph H. (2000), Indo-Eurppean and Its Closest Relatives, California:
Stanford.
JACKSON, A. V. E. (1997), Destur-e Zäban-e Ävestayi (Avesta Dilinin Grameri), (Çev.
Rukiye Behzadi), Tahran.
KATZNER, Kenneth (2005), The Languges of the World, London.
MO’İN, Mohammad (1992), Färhäng-e Farsi, Tahran.
POPPE, Nikolaus (1960), Vergliechende Grammatik Der Altaischen Sprachen, Wiesbaden.
RÄSÄNEN, Martti (1969), Versuch Eines Etymologischen Wörterbuchs Der
Türksprachen, Helsinki.
STAROSTIN, Sergei; DYBO, Anna; MUDRAK Oleg (2003), Etymological Dictionary of
The Altaic Languages, Boston.
TEKİN, Talat (2003), “Türk Dillerinde Önseste y- Türemesi”, Makaleler 1 (Haz. Nurettin
Demir & Emine Yılmaz), Ankara: Grafiker Yayınları: 308-324.
………….., (2003), “Ön Türkçede Ünsüz Yitimi”, Makaleler 1, (Haz. Nurettin Demir &
Emine Yılmaz), Ankara: Grafiker Yayınları,: 93-106.
…………., (1985), Japanese and Turkish: ls Japanese Related to Turkish, Ankara:
Dışişleri Bakanlığı Yayınları,.
VASHGHANİ FARAHANI, Abdullah (2012), Mäbani-ye Dästur-e Zäban-e Xäläçi – Xäläç
Tili Bilgisi Quraqı (Halaçça Dil Bilgisinin Esasları), Tehran.
YÜCE, Nuri (1993), Mukaddimetü’l- Edeb, TDK Yayınları, Ankara.



http://www.etymonline.com

11 Mart 2014 Salı

KORECE TÜRKÇE KARŞILAŞTIRMA

0yorum

 


 ISSN 1226-4490

The International Association of Central Asian Studies

International

Journal of

Central

Asian Studies

Volume 1 1996

Editor in Chief

Talat Tekin


Institute of Asian Culture and Development

A Comparative Study of Korean and Turkic

― Is Korean Altaic? ―

Choi Han-Woo (Hoseo University)

I. Introduction

In the past century much research has been carried out among the Altaic

languages, i.e. Turkic, Mongolian and Manch-Tungus languages. We can also find

some comparative studies between Mongolian and Korean as well as between

Manchu-Tungus and Korean. However, there are very few scientific attempts to make

the relationship of Turkic and Korean clear, even though Turkic is the most important

language for Altaic linguistics. The Turkic languages are not only spoken in the vast

area of Eurasia, from the Manchu region to the Eastern Europe, but also has abundant

historical materials than any other Altaic languages.

Regarding the relationship of Korean and the Altaic languages, Ramstedt already

argued long ago in the 1920s that Korean was of Altaic origin. Nevertheless, most

scholars in Korea who has been engaged in this matter still take dubious attitudes.

Some Korean scholars tend to deny totally the Altaic theory assuming the ProtoAltaic from which the genetic affinity of the Altaic languages, i.e. Turkic, Mongolian

and Manch-Tungus is supposed.

In this article, I discussed the problem of the Altaic theory regarding the Korean

language and then present additional evidences which support the Korean genetic

relationship with the Altaic languages. In this comparative study, I added examples of

correspondence from the other Altaic languages as the third witness in order to

enhance the scientific validity.

II. The Problem of the relationship of Korean and Altaic

Comparative studies of Korean and Altaic languages was begun in 1864 by Leon

de Rosny1). In his article, he argued that Korean belonged to the Tatar language family.

When Rosny used the term Tatar, he seemed not to mean Schott's concept of Tatar

which comprised of Turkic, Mongolian and Manch-Tungus, but the present UralAltaic languages2).

From this time to 1945, many scholars presented articles which dealt with the Altaic theory

in relation to the position of Korean. In this period the following theories and hypotheses were

generally suggested with regard to the affinity of Korean: affinity with Japanese3), affinity with

Ural-Altaic, affinity with Dravidian, and affinity with the Altaic languages4).

The first scholar who pursued the comparative study of Korean and Altaic languages on the

basis of the rule of phonological correspondence was B.D. Polivanov, Russian scholar. He dealt

with the correspondence of Korean /r/(/l/) and Altaic /l/(</š/), /r/(</z/) in his article “K voprosu o

rodstvennyx otnosheniyax koreyskogo i altaiskix yazykov (1927)”.

After one year, G. Ramstedt, the founder of Altaic linguistics, compared the

Altaic languages including Korean in his article “Remarks on the Korean language

(1928)“. In this article, he stated that Korean belonged to the Altaic language group.

In 1938, Ramstedt made his position more clear regarding the place of Korean among

the Altaic languages and argued that Korean was closer to Turkic, as well as ManchuTungus, than Mongolian. Ramstedt continued to study Korean in relation to Altaic

lingustics and left some of his valuable works behind: A Korean Grammar (1939),

Korean Etymology (1949), Das deverbale Nomen auf -i in den altaischen Sprachen

(1945), Das deverbale Nomen auf -m in den altaischen Sprachen (1950), Einführung in

die altaische Sprachwissenschaft (I-III, 1952-1966).

On the other hand, P. Aalto, a pupil of Ramstedt, made a study on the Altaic

initial p-, making use of linguistic materials left by Ramstedt. In this research, he gave

not many but persuasive examples of correspondence of the initial p- between Korean

and the Altaic languages.

N. Poppe who was an excellent pupil of Ramstedt greatly developed the theory

of Altaic linguistics. Concerning Korean, however, Poppe(1965: 148) did not come to

any conclusion but suggested the following three possibilities; 1. Korean may be

related to the other Altaic languages just as Manchu-Tungus and Turkic are related to

one other; 2. Proto-Korean may have branched off before the Altaic unity had come

into existence; 3. Korean have nothing but an Altaic substratum, originally being an

un-Altaic language which absorbed an ancient Altaic language or was imposed upon a

medium which had been speaking an Altaic language. In his scheme, however, Poppe

considered that Proto-Altaic split into the Chuvash-Turkic-Mongol-Manchu- Tungus

unity and Proto-Korean at the same time.

J. Street, a Mongolist, postulating a hypothetic Proto-North Asiatic from which

Proto-Altaic derived, supposed that Korean branched off from the Proto-North

Asiatic before the formation of Proto-Altaic. The difference between Poppe's and

Street's schemes concerns mainly the position of Korean. Consequently, Streeth

regarded Korean as more distant language to the Altaic languages than that both

Ramstedt and Poppe supposed5).

K. H. Menges, a Turcologist, strongly supported the close relationship of Korean

with the Altaic languages. He presented about 50 common vocabularies of Korean and

the Altaic languages in his articles “Korean and Altaic - A Preliminary sketch (1984)”.

Among western scholars, another strong supporter of the Altaic theory is R. A.

Miller. He includes to the Altaic languages not only Korean but also Japanese. He

proposed the hypothetic Peninsuliar East Altaic which was branched off from ProtoAltaic, identifying the Peninsular East Altaic with Koreanic or the ancient Korean

languages.

On the other hand, K. Grønbech, L. Ligeti, and J. Benzing assumed cautious

attitudes in the Altaic theory suggested by both Ramstedt and Poppe. They all

admitted its possibility, but at the same time considered that evidences were not

enough to prove the hypothesis.

Some scholars believe that the Altaic theory is premature and the affinity of the

languages in question still needs further proof. These scholars do not reject the Altaic

theory but believe that the evidences presented so far are insufficient.

Some other scholars such as G. Doerfer and G. Clauson, however, completely

reject the genetic relationship of the Altaic languages6). They not only regard the

genetic affinity of the Altaic languages as not proved but also undertake to prove the

opposite, i.e., that they do not possess a common ancestor. These scholars regards all

the common elements as old borrowings from one language into another. Doerfer's

attitude is characterized by two main features. First, he regards all words common to

Monglian and Turkic as loan-words. Second, he regards Monglian as the borrowing

language and Turkic as the lending language7).

When the dispute continued abroad among the western scholars, in Korea methodologies

applied to the Altaic studies until now began to be discussed. B.H. Kim and K.M. Lee, in 1960s,

emphasized the process of hyphothesis, proof, and confirmation in pursing comparative studies.

Later in 1975, K.M. Lee made a realistic approach, saying that proof would be impossible in the

case of comparative studies of languages.

On the other hand, among Korean scholars who were doubtful about Ramstedt's theory,

there aroused an argument that even Ramstedt himself was not confident of the genetic affinity

of the Altaic languages showing his letter sent to Izui, a Japanese scholar as evidence. Next year

after the publication of his book 'Studies in Korean ethymologies(1949), Ramstedt stated in his

letter that the reason of publishing the book without any explanation about the phnological rules

was due to that the work was experimental about Korean etymologies. Ramstedt did not forget

to say that he expected further studies by other scholars in the future. If anyone concluded

simply that Ramstedt was doubtful about the Korean affinity with Altaic from this remark of

Ramstedt, it would be too hasty or misunderstood about his serious attitude toward scientific

study. Besides his profound linguistical insight, he had deep knowledge of individual languages of

both Uralic and Altaic. But his knowledge of Korean was relatively slim although it was not less

at all than those of the other western schloars in that time. Therefore we should understand from

the letter that Ramstedt had a confidence of the affinity of Korean and Altaic, but that he had not

enough knowledge of Korean to establish the phonological rule of correspondences.

B. H. Kim brought into relief the possibility of contact of Korean and Paleo-Asiatic or the

possiblity of the Paleo-Asiatic adstrat of Korean the second time since 1976 when he dealt with

this subject, which both Poppe and Kreish(1955) had proposed in the similiar way. According to

his theory, because Korean has the Paleo-Asiatic language as a substratum, the relationship of

Korean and Altaic still was not unclear.

The theory of substratum has not only yet been generally accepted, but also the debate

about the Altaic theory or hypothesis of 70 years old has been going on in Korea. Recently the

number of scholars who simlply reject the Altaic theory without showing any evidences tend to

increase especially among young scholars. In my opinion, this is a kind of psychological

pheonomenon which gained force just because apparently the hypothesis still has not completely

been proved inspite of a century years long debate. In addition, this tendency seems to be

effected partly by the academic circles of North Korea where the theory of the Altaic affinity is

totally rejected according to the ideology of Juche.

Expressing his view that although the results of researches regarding the Altaic theory are

not satisfactory the theory also can not be completely rejected, K. J. Song confessed in his

article, 'the fact of Korean genealogy(1991)', that researches on the comparative studies of

Korean or Korean genealogy have already reached at its limit, and that he didn't know how to

solve this problem.

III. Phonological and Lexical Comparison of Korean and Turkic

The rule of phonetic correspondences was established by G. Ramstedt and

afterwards was reconfirmed by Poppe, Aalto and Tekin who are famous Altaists.

Most important phonetic corresponds between Altaic languages are

Zetacism(z=r), Sigmatism(š=l) and intitial p = h = x = f. Some princilpal phonetic

correspondences between Korean and Turkic are illustrated with examples. In

addition the numbers of lexical c evidences which support the Korean affinity with

Altaic languages are given below;

1) r = z (Zetacism): Korean, Mongolian, Manch-Tungus and Chuvash /r/

corresponds to Turkic /z/.

(1) Trk. iz 'footstep, trace', Chuv. yer id. // Ko. ərk- 'be pockmarked' (< *ər-k-).

(2) Trk. buz- 'break, crush' // Ko. pureči- 'be broken' (< *pur-e-či-). cf. Mo.

burči- id. (< *bur-či-).

(3) Trk. qaz- 'dig out', Chuv. xir- id. // Ko. kɔrk- 'scratch, scrape' (< *kar-k-). cf.

Mo. qaru- id. // Ma. karka- id. (< *kar-ka-).

(4) Trk. qaz 'goose', Chuv. kar id. // Ko. kari 'goose' (< *kar). cf. Ma. garu 'swan',

Tung.(Evk.) gare 'horned owl'.

(5) Trk. küzük 'knot' (< *küz-ük), Alt. kürmäk 'knot, bundle', Chuv. kere 'knitt' (<

*kür- 'weave' // Ko. korhom, korom 'coat string for binding' (< *kur-. cf. Mo. gürü-

'weave', etc.

2) l = š (Sigmatism): Korean, Mongolian, Manch-Tungus and Chuvash /l/

corresponds to Turkic /š/.

(1) Trk. aš 'food, grain' // Ko. al 'grain; egg'. cf. Mo. alisun 'grain' (< *ali-sun).

(2) Trk. iš 'work' // Ko. il id. cf. Mo. üyile id.

(3) Trk. tuš 'around, side', Chuv. tel id. // Ko. tule 'girth'.

(4) Trk. qašɨ- 'scratch' // Ko. kɨlk- id. cf. Mo. kalčɨ- 'rub'

(5) Trk. qoš 'pair' // Ko. kɔlb 'twofold'. cf. Tung.(Evk.) kolbo 'store', etc.

3) Initial *p-: Korean p- corresponds to Gold p-, Evenki, Lamut h-, Middle

Mongolian h-, Halaj h-, Mongolian ø(zero), Turkic ø(zero).

(1) Trk. adaq 'foot', Hal. hadaq id. // Ko. patang 'foundation', patak 'ground,

bottom'. cf. Mo. adak id. // Tung. hat, at 'foundation, foot', Ma. fatan id.

(2) Trk. öri 'high place' // Ko. puri 'summit, peak'.

cf. Mo. oroi 'summit', mMo. horai id. // Tung.(Evk.) horon id., Ork. poro id., Ma.

foron id.

(3) Trk. üt 'hole, opening', Hal. hiit id. // Ko. poci 'vulva' (< *puti). cf. Mo. ütügün

id., mMo. hütükün id.

(4) Trk. ür- 'blow up' // Ko. pur- id., cf. Mo.(Kalm.) üle- id. // Ma. fulge- id.

(5) Trk. üskür- 'pour out' (< *üs-kür-) // Ko. pus- id., etc. cf. Mo. üsür- id. // Ma.

fusu- id.

4) t = y : Korean and Manchu-Tungus /n/ correspond to /y/.

(1) Trk. yal-, yan- 'burn', yak- 'put into the fire' (< *ya-) // Ko. tha- 'burn'.

(2) Trk. yak- 'draw near' // Ko. taka (< *tak-a). cf. Mo. daga- 'follow, pursuit' //

Tung.(Evk.) daga 'near', dagamap-, dagadu- 'draw near'.

(3) Trk.(Uyg.) yalga- 'lick, caress, pett', yalgan 'lie' // Ko. talai- 'appease' (cf.

Ko.(Dial) talgai- id.). cf. Mo. doliya-, doluga- 'lick', mMo. dola- id. // Tung.(Evk.)

dala- id., etc.

5) n = y : Korean, Mongolian, Manchu-Tungus /n/ correspond to Turkic /y/.

(1) Trk. yapɨrgak, yapɨrkak 'leaf' (< *yap-ɨr-kak) // Ko. niph id., Ko.(Dial.)

niphari id. (< *niph-ari). cf. Mo. nabči id. // Tung. Evk. napči id.

(2) Trk. yaš 'fresh, greens', Trkm. yaš id // Ko. nal 'raw'. cf. Mo. nilagun 'fresh'

(< *nala-wun) // Tung.(Nan.) nala, nialo id.

(3) Trk. yaz 'early summer', Trkm. yaz id. // Ko. nyərɨm 'summer' (< *nyar-ɨm ).

cf. Mo. nirai 'fresh' (< *narai) // Ma. narhun 'summer'.

(4) Trk. yama- 'add' // Ko. nam- 'remain'. cf. Mo. neme- 'add', mMo. nem- id. //

Tung.(Evk.) nämä- id., etc.

6) c = y : Korean, Mongolian and Manch-Tungus correspond to Turkic /c/.

(1) Trk. yat- 'lie down' (< *ya-t-) // Ko. ca- 'sleep'.

(2) Trk. ye- 'eat', MK ye- id. // Ko. casi- 'eat (for elders)' (< *ca-si-), capsu-

'eat (for elders) (< *cap-su-). cf. Tung.(Evk.) cäb-, cäp-, cäv- 'eat', Ma. cä- id.

(3) Trk. yum- 'close one's eyes'. // Ko. cumusi- 'sleep (for elders)' (< *cumu-si-).

(4) Trk. yumruk 'the fist' (< *yum-ruk) // Ko. cum id., cumək id. (< *cum-ək).

7) Other lexical correspondences

(1) Ko. əl- 'unite sexually' // Trk. il- 'have relations with' (< *el-) // Mo. elgü-

'hang, hook' // Tung.(Evk.) elgu 'fish spear'.

(2) Ko. orkacap- 'tie up' (< *orka-cap-), orkami 'noose, snare' // Trk. urk, uruk

'snare, rope' // Mo. urga id., urgala- 'tie up' (< *orga-la-) // Ma. urgan 'noose',

urgala- 'tie up'.

(3) Ko. ur- 'cry' // Trk. ür- 'bark', Trkm. üyr- id. // Ma. ura- 'echo'. cf. Jap. ora-

'cry'.

(4) Ko. talko 'rammer', talku- 'pound earth with a rammer' // Trk. talqɨ- 'tan', Krg.

talkuu 'an instrument for tanning', Kzk. talgɨ id. // Ma. talki- 'tan'; Ko. tunggɨr- 'be

round' // Trk.(Chag.) tönggärläk 'round, circle' (< *tönggär-läk), Kzk. töngörök

'surroundings', tönggülök 'wheel', Krg. tögürök 'round' // Mo. tögörig 'round,

surroundings' // Tung.(Evk.) tungul, tungulle, tonggo, tongɨrɨ id.; Ko. turɨ- 'surround'

// Trk. tür- 'wind, roll, wrap', Trkm. düyr- id. (< *tür-) // Mo. türi- id.

(5) Ko. kamči- 'hem' (< *kam-či-), kam- 'wind' // Trk. qama- 'nail, lock', Krg.

kama- 'shield // Mo. qama- 'wind, shield', qamsa- 'unite', qamci- 'be united into one'

// Ma. kamačɨ- 'unite' (< *kam-čɨ-).

(6) Ko. sir 'thread' // Trk. sɨrɨ- 'sew' (< *sɨr-ɨ-), Trkm. sɨra-, sɨrda- id.(<* sɨr),

Trkm. sɨr 'muscle' // Mo. sirbüsün id., sirkeg 'fiber', Kalm. siri- 'sew' // Tung.(Evk.)

sirekte 'fiber', Ev. siren 'hair, fiber', Ma. sirge, sirxe 'fiber', sira- 'bind' (< *sir 'fiber,

muscle').

(7) Ko. mɨr mur 'water' // Trk.(Krg.) mürök 'spring water' (< *mür-ök), Uyg.

müren 'river' // Mo. mörön 'river', Bury. murən id. // Tung.(Evk.) mu 'water'.

IV. Morphological Comparison of Korean and Turkic

1. Derivational Suffixes

1) Noun suffixes

(1) Trk. +(V)č (diminitive suffix)

Orh. atač ‘father’ < ata; Uyg. ögüč ‘mother’ < ög; MK čuvač ‘tent’; Yak. urgas

‘wood for a roof’ < suruk-ač, etc.

// Ko. +ači/-əči (diminitive suffix)

abəči 'father' < abi; mangači 'pony, foal' < *ma-ng-ači < ma 'horse'; songači 'calf'

< *so-ng-ači < so 'cattle', etc.

cf. // Mo. +či (diminitive suffix): Mo. egeči ‘old man, the aged’ < ege; ekeči

‘elder sister, paternal aunt’ < eke; Mo. tobči ‘button’, tap’, Khal. tobč id. < tob; Kalm.

xäč ‘scissor’, Oir. xayči id. < xay, etc. // Tung. +aci, +ci (diminitive suffix): Tung.

hunaci ‘vergin, girl’, cf. (pl.) hunil < *hunnil < *hun-nil < *hun < fun ‘woman’; Tung.

asaci ‘girl’ < *asa-ci, etc.

(2) Trk. +či (personal suffix)

Orh. bädizči ‘painter, engraver’ < bädiz ‘picture, statue’; Orh. tamgači ‘sealkeeper, scriber’ < tamga ‘seal’, Orh. yogči ‘mourner’ < yog ‘mourning’, etc.

// Ko. +(a)čh

i (personal suffix)

phulmuačh

i 'bellower' < phulmu 'bellow; čangsačh

i 'merchant' < čangsa 'trade';

pyəsɨlačh

i 'high official' < pyəsɨl 'government post'; suhalčh

i 'hawk(falcon) hunter' <

suhal ‘hawk, falcon’; tongnyangčh

i 'beggar' < tongnyang 'begging', etc.

cf. // Mo. +či(n) (personal suffix): Mo. qoniči ‘shepherd’ < qoni(n) ‘sheep’; Mo.

moduçi ‘carpenter’ < modu(n) ‘tree’; emči ‘healer; pharmacist’ < em ‘medicine’, Mo.

temürči ‘smith’ < temür ‘iron', etc. // Ma. +ci (personal suffix): Ma. aduci ‘shepherd’

< adu(n) ‘herd(cattle)’; Ma. medeci ‘messenger’ < mede ‘message’; Ma. namuci

‘store keeper’ < namu ‘warehourse’, seyeci ‘driver’ < seye(n) ‘vehicle’, etc.

(3) Trk. +čak / +čäk (diminitive suffix)

Uyg. bičäk, bɨčaq 'small knife' < bi, bɨ 'knife' (< Chin. 匕); Uyg. qolɨčaq ‘arm’ <

qol; MK. qudručaq ‘tail(gown)’ < *qudur ‘tail’ (cf. MK qudruq ‘tail’ < *qudur-uq); Tel.

qɨsčaq 'girl' < qɨz 'girl; daughter', etc.

// Ko. +ccak < +čak (diminitive suffix)

kweccak 'small crate, box' < kwe 'crate, box'; kolccak 'small valley' < kol 'valley';

načh

ccak 'face' < načh

 'face'.

cf. // Mo. +čag (diminitive suffix): Mo. yangirčag ‘saddle’ < yanggir, cf. Yak.

ɨngɨr 'saddle'; Kalm. tünggrcg ‘bag’ < *tünggir; Mong. t'ulunt's'iog 'skin bag' < *tulunčag, etc.

(4) Trk. +aq / +čäk (diminitive suffix)

Orh. čoraq ‘dry land’ < čor; MK köngläk ‘coat’ < *köngl-äk < köngül 'heart,

breast'; MK oglaq 'boy, son' < *ogul-aq < ogul 'son', etc.

// Ko. +ak / +ək (diminitive suffix)

tərək 'hair, feathers' < tər; ttɨrak 'small garden, yard' < ttɨr; murɨp

Hak 'knee' <

murɨp

h

 id., kkumulǝk(mimesis) 'lingerling' < kkumul(mimesis) (cf. kkumurkǝri- <

kkumul) etc.

cf. // Mo. +ag (diminitive suffix): Mo. ugurag 'the yellow of an egg; mouth' <

ugur; Kalm. domag 'legend' < dom 'sorcery'.

(5) Trk. +(V)ng (diminitive suffix)

Uyg. ayančang 'respect' ayanč; Uyg öläng 'marsh, damp ground' < öl

'moisture'; otung 'firewood' < ot 'fire'; MK kölüng 'reservoir' < köl 'lake'; MK näng

'thing' < ne 'what', etc.

// Ko. +(V)ng (diminitive suffix)

korang 'furrow' < kor 'vale, valley'; kuməng 'hole' > kum; kitung 'pillar' < kit;

mangaci 'foal' < ma-ng-ači < ma 'horse', etc.

(6) Trk. ø (zero)

Orh. ač 'hungry' < ač- 'be hungry'; Orh. bädiz 'picture, decoration' < bädiz-

'decorate'; Orh. qarɨ 'old man' < qarɨ- 'grow old'.

// Ko. ø

Ko. hari 'slander, false charge' < hari- 'make a false charge'; Ko. kɔmɔr 'drought'

< kɔmɔl- 'have a drought'; kɔrb 'side by side' < kɔrb- 'put side by side' < *kalb-; kɨs

'stroke, dash' < kɨs- 'draw'; naks 'hook' < naks- 'fish, hook'; ph

um 'bosom' < ph

um-

'embrace'; sin 'shoes' < sin- 'wear(shoes), etc.

cf. // Mo. ø : Mo. adxu 'the space between the thumb and the fingers' < adxu-

'grasp, take hold of'; Mo. arga 'deliberation' < arga- 'deliberate'; Mo. ilbi 'sorcery;

hand skill' < ilbi- 'stroke, pat', etc. // Tung. ø : Lam. ay 'good' < ay- ‘make good,

correct'; Lam. əri 'price, value' əri- 'be of value', etc.

(7) Trk. -a / -ä (gerundial suffix)

Orh. ara 'interval, space' < *ar- 'pass by'; Orh. basa 'then, again' < bas- 'raid,

attack suddenly'; Orh. tapa 'in the direction of' < tap- 'find'; Orh. yana 'again' < yan-

'turn', etc.

// Ko. -a / -ə (gerundial suffix)

pirosə 'after all' < piros- 'arise from, begin'; čočh

a 'following' < čočh

- 'follow';

mota 'all togather' < mot- 'gather', etc.

cf. // Mo. -a: Kalm. čuhla '(foot)abandage' < čuhl- 'bind one's foot with bandage'

(cf. Mo. čugla- id.); Kalm. uya 'bundle' < uy- 'bind', etc.

(8) Trk. -ɨ/-i

Orh. qalɨ 'the rest' < qal- 'remain'; Orh. yazɨ 'plain, stepp' < yaz- 'widen, spread';

Uyg. köni 'right' < kön- 'be right, be correct'; MK adrɨ 'seperated, branched' < adɨr-

'seperate', etc.

// Ko. -i

kiri 'length' < kir- 'be long'; nori 'play, game' < nor- 'play'; məki 'prey' < mək-

'eat', etc.

cf. // Mo. -(V)i: Mo. ayisui 'approach, access' < ayis- 'approach'; Mo. bolui

'becoming' < bol- 'become'; söni 'night' < sön- 'be extinguished', etc. // Tung. suli

'sharp' < sul- 'grind, sharpen; rub'; Lam. təti 'cloth' < tət- 'wear'; Ev. nuli 'smoke' <

nul- 'burn', etc.

(9) Trk. -u/-ü (gerundial suffix)

Orh. ulayu 'and' < ula- 'connect'; Uyg. udu 'after' < ud- 'follow'; MK ašru

'exceedingly, beyond' < ašur- 'exceed, go beyond', etc.

// Ko. -o/-u (gerundial suffix)

pirɨso ‘after all' < pirɨs- 'arise from, begin'; nəmu 'exceedingly' < nəm- 'exceed';

maco 'face to face, vis-a-vis' < mac- 'greet, welcome', etc.

(10) Trk. -č

Uyg. ɨnanč 'belief, faith' ɨnan- 'believe'; sevinč 'joy' < sevin- 'be glad'; kömäč

'bread' köm- 'bury', etc.

// Ko. -(V)či *-č-i

namači 'the rest' nam- 'remain'; kərəči 'beggar' < *kər- 'beg'.

cf. Mo. -ča -če kalm. -c: ergiče 'switchover' < ergi- 'turn over', caruča

'servant' < caru- 'work(a servant)', Mo. boguča ‘bundle' < bogu- 'bind', Kalm. eklc

'beginning, first' < ekl- 'begin' // Tung. -čə: Lam. irčə 'ripening' < ir- 'ripe', etc.

(11) Trk. -ga/-gä

Orh. bilgä 'knowledge' < bil- 'know', Orh. tamga 'stamp, seal' < *tam- 'burn' (Uyg.

tamtur- 'put in the fire' < *tam-tur-), Uyg. ögä 'sage, wise (title)’ < ö- 'think', MK

köligä 'shadow' < köli- 'bury', etc.

// Ko. -kæ

kasikæ 'scissors' < *kasi- 'cut' (cf. Trk. kes- id.), makæ ‘stopper, stopple' <

mak-kæ < mak- 'stop up, close', pyəkæ 'pillow' < pyəi- 'lay one's head on a pillow',

ocumssakæ 'bed-wetter' < ocumssa- 'urinate', usɨkæ 'jocularity' < us- 'laugh', etc.

(12) Trk. -(V)q/-(V)k

Uyg. ämgäk 'pain, suffering' < ämgä- 'suffer pain', barq 'house, shelter' < *bar-

'build' (cf. bari- id.), Uyg. bädük 'big' < bädü- 'grow', etc.

// Ko. -Vk

bčok 'splinter, piece' < bča- 'piece together', ərrək 'stain, spot' *ər-ək < ərɨ-

'become stained', mɨsɨk 'what' < *mɨsɨ-, tuk 'bank, dike' < *tu- (cf. Kog. tu- 'stop',

Orh. tu- id.), etc.

cf. Tung. -ək: Lam. huklək 'bed' < huklə- 'go to bed', Lam. ukcənək

'conversation' < ukcən- 'converse', Lam. höruk ‘(marriage) dowry‘ < hör- 'take', etc.

(13) Trk. -(V)m

Orh. batɨm ‘sinking' < bat- 'sink', Orh. kädim 'clothes' < käd- 'wear', Uyg. yem

'prey' < ye- 'eat', etc.

// Ko.-(V)m

kɨrɨm 'picture' < kɨri- 'draw', kərɨm 'walking' < *kər-ɨm, ərɨm 'ice' < ər-

'freeze', mutəm 'grave' < mut- 'bury', etc.

cf. Mo. -m: Mo. qaram 'carving, desire' < qara- 'look at', Mo. adagam 'speed' <

adaga- 'be hurry', Mo. alqum 'walking' < alqu- 'walk', etc. // Tung. -(ə)m: in ManchuTungus -m which occurs in the compound suffixes of Nomen actoris such as Ev. -mgi,

Ma. -məi, -msi, Lam. -mǝi is a noun suffix; Tung. bäläčimgi 'help, looking after' <

bälä-či-m+gi. (Benzing 1955: 64).

(14) Trk. -ma/-mä

Uyg. yälmä 'cavalry' < yäl- 'ride a horse', MK örme 'plait(hair)' < ör- 'plait', Osm.

dondurma 'icecream' < dondur- 'freeze', etc.

// Ko. -may

karɨma 'a part in one's hair' < karɨ- 'split', yəlmay 'fruit' < yəl- 'bear fruit'.

cf. Mo. -ma /-me: gayiqama 'miracle' < gayiqa- 'be startled', Mo. bayima 'place

where there is able to be' < bayi- 'be', etc. // Tung. -may: Lam. baldɨvkanmay 'birth'

< baldɨvkan- 'bear', etc.

(15) Trk. -(V)ng

Uyg. iring 'decay' < iri- 'rotten', Uyg. yalang, yalɨng 'bare foot' < *yal- 'strip' (cf.

MK. yalɨn- 'take off, strip'), etc.

// Ko. mačong 'going out to meet' mač- 'meet', kkučong 'scolding' < kkuč-

'scold', čiphangi 'walking stick' < čiph-ang-i čiph- 'take a stick'.

cf. Mo. -ng: Mo. berteng 'disability, eformity' < berte- 'be disabled', Mo. qaldang

'spot, stain' < qalda- 'become stained', Kalm. xusrng 'castrated (ram)' < xusr- 'to be

castrated', etc.

(16) Trk. -p

Orh. qop 'all' < *qo- 'put', tolp 'all' < tol- '(water) be full', Kar.(Radl. IV. 791)

suvsap 'thirst' < suvsa- 'be thirsty', etc.

// Ko. -(V)p

mɔičɔp 'joint, node, knot' < mɔič- 'tie up, knot' (Huh 1975:237).

2) Verb suffixes

(1) Trk. +ɨ-/+iOrh. toqɨ- 'knock, strike' < toq (onomat.), Uyg. öli- 'be moist' < öl 'moisture',

Uyg. yɨdɨ- 'smell' < yɨd 'smell. odour', etc.

// Ko. +ičahi- 'take measure of'’ < čah 'a measuring rule', kkamccaki- 'surprise' <

kkamccak 'with surprise', kančiri- 'tickle' < kančir 'tickle', etc.

(2) Trk. +u-/+üOrh. yagut- 'draw near' < *yag-u-t- < yag (cf. MK yaqɨn 'near'), Uyg. bošu-

'come loose, divorse' < boš 'empty, free', etc.

// Ko. +ukɨnɨlu- 'get shaded' < kɨnɨl 'shadow' (Huh 1975: 206).

(3) Trk. +ta-/+tä, +da-/+däUyg. alta- 'decieve' < al 'trick', Uyg. öntä- 'call out, shout' < ön 'sound', Chag.

kolda- 'take hold of' < kol 'arm', T.Trk. kïmïlda- 'wriggle' < *kïmïl(mimesis), T.Trk.

pïrïlda- 'shine' < pïrïl(mimesis) etc.

// Ko. + tæ-, +ta- < +ta-pkkumultæ- 'linger' < *kkumul(mimesis), arɔmtap- 'beautiful' < *arɔm-ta-p- <

arɔam, kostap- 'be like flower' < *kos-ta-p-, etc. The denominal verb suffix -tap- is

a compound suffix which consisits of the denominal verb suffix -ta- and the deverbal

verb suffix -p-.

(4) Trk. +(ɨ)q-/+(i)kOrh. birik- 'get together' < bir 'one, 1', Orh. tašɨq- 'go out, overflow' < taš

'outside', Uyg. ičik- 'go into' < ič 'inside', etc.

// Ko. +kərk- 'be pockmarked' < ər 'scratch', mɨrk- 'be watery, washy' < mɨr 'water',

musk- 'bind, tie up' < mus 'bundle'.

cf. Tung. +g-: Tung. kilebg- 'bake' < kileb 'bread', Tung. untag- 'make shoes' <

unta 'shoes', etc.

(5) Trk. +qɨr-/+kirUyg. alačɨr- 'shout' < ala (onotomat.), ayqɨr- 'scream' < ay (onotomat.), MK.

üškür- 'whistle' < üš (onotomat.), etc.

// Ko. +kərikkumtɨrkəri- 'wiggle, twist' kkumttɨr (mimesis), məmuskəri- 'hesitate' <

məmus (mimesis), etc.

cf. Mo. +kira-/+kire-: Mo. qaskira- 'shout, yell' < qas (onotomat.), Mo. čirkire-

'noise' < čir (onotomat.), Mo. sirkira- 'feel a pain' < sir, etc.

(6) Trk. +(V)lOrh. tüzül- 'put in order' < tüz 'flat, even', Uyg. tusul- 'be useful' < tus

'usefulness, profit', Uyg. yoqlun- 'be removed, be gone away' < yoq 'not existing',

Chag. könil- 'be straightened' < köni 'straight, right', etc.

// Ko. +lphɨrɨl- 'become green' < phɨr 'grass', kohɨl- 'run at the nose' < koh 'nose',

tɨmɨl- 'rare' < *tɨm.

cf. Mo. +l-: ötel- 'grow old' < ötegü 'aged person' < *öte-gü. // Tung. -l-: Tung.

dəgil- 'fly' < də i 'bird', Tung. hawal- 'work' < hawa 'work', Tung. dagal- 'draw near'

< daga 'near', etc.

(7) Trk. -u-/-ü- (intensive suffix)

Uyg. säšü- 'loosen' < säš- 'untie, loosen', Chag. tɨdu- 'rule over' < tɨd-

'detain, hold back', qoqu- 'smell' < qoq-, etc.

// Ko. -o-/-utoto- 'raise' < tot- 'rise', moto- 'gather' < mot- 'come together', nazo- 'advance'

< nas- 'get better', kiulu- 'lean' < kiul- 'be leaning', məmɨlu- 'let sombody stay' <

məmɨl- 'stay', etc.

cf. Tung. -w-/-u- (intensive/ passive): buw- 'be given' < bu- 'give', Lam. əmu-

'bring' < əm- 'come', Lam. huru- 'take' < hur- 'go', Lam. iw- 'add' < i- 'go into', etc.

2. Inflectional suffixes8)

1) Plurality

(1) Trk. +n // Ko. +n

In Turkic, there are various suffixes which are added to certain words and form collective

nouns; +lar, +γun, +an, +t and +s. Among these collective suffixes, the suffix +n appears only

in the following collective nouns: Orkh. oγlan “sons” < oγul, Orkh. ärän “men” < är.

Ramstedt compared this suffix to the Korean word ne. (Ramst.II: 58). This word, being a

dependent noun, is used only with family names or personal names and means collective family:

Ko. Insune “Insu's family” < Insu, Kimssine “Mr. Kim's family” < Kim +ssi +ne. This occurs in

the other Altaic languages. In Mongolian this is used as a plural suffix: Mo. yabuγčin “(men) who

went” < yabuγči, Mo. noqan “dogs” < noqai, Mo. elčin “ambassadors” < elči, etc. This suffix

occurs in Tungus too; Go. +(a)na, Ude. +na. Ude. ɜxinɜwɜni “his sisters” < ɜxi+nɜ+wɜ+ni. On

the other hand, Poppe(1953: 27) asserted that the suffix +na in the Tungus plural suffixes

+nasal and +nahal which are compound suffixes is originally one and the same with the Altaic

plural suffix +n.

(2) Trk. +t // Ko. +t

In Ancient Turkic, the plural suffix +t occurs in certain nouns; oγlït “sons” < oγïl, Uyg. süt

“milk” < sün (cf. Mo. sün id.), Uyg. tegit “princes” < tegin, etc. This suffix is attested in

Kashgarli Mahmud; uraγut “women” < *uraγun or *uraγu (cf. Chag. uraγači). The suffix +t

occurs in Yakut among the modern Turkic languages: Yak. xotut “woman society” < xotun, Yak.

oyut “shamans” < oyun, Yak. sayït “written papers” < sayïn, ärättär “men” < ärät +tär < ärä

+t +tär(plural suffix) < ärän, etc.

In Korean, there is the plural suffix +tïl. This is supposed to consist of two plural suffixes;

+t +ï(connective vowel) +l. The suffix +t in Korean has the same origin of the Turkic +t. The

Mongolian plural suffix is +d which probably comes from the Altaic +t: Mo. noyad “princes” <

noyan, Mo. qaγad “khans” < qaγan, Mo. usud “waters” < usun, etc. In Manch there is the plural

suffix +ta which was developed from +t: Ma. amata “fathers” < ama, Ma. amcita “uncles” <

amci, Ma. data “princes” < da, etc. (Poppe 1952: 70). The Altaic plrual suffix +t occurs in the 3.

personal suffix plural of Evenki +tin < +t +i(connective suffix) +n(3. personal suffix singular).

2) Case forms

(1) Trk. +n (genetive suffix)

Orh. +їng/+ing < +n: qaγanїng+їn 'your ruler'(KT S 9, KT E 23), etc. In Kül

Tekin inscription, the form of +їγ occurs; türük bodun+їγ atї küsi 'name and fame of

Turkic people' (KT E 25). This form was developed from +їng. According to

Räsänen(1957: 56), Turkic genetive suffix +їng/+ing comes from the Proto-form +n

or +ń.

// Ko. +n

In Korean, there is the nominative suffix +n. According to the proceeding

sounds, diverse forms are used such as +nїn/+їn, +ăn/+năn, +n all of which are

developed from +n. In my opinion, this suffix has the same origin with the Altaic

genetive suffix +n. In Korean sentences are originally nominal sentences which have

the deverbal noun suffix +ta or +ra in the end of sentence. These suffixes have

nothing to do with person of the subject. From this fact, we can deduce that the

nominative suffix +n was originated from genetive suffix. The Korean suffix +n is

used here as a syntactic genetive suffix (Choi 1991: 192). H. Winkler(1921: 34) stated

that there was genetivistic relationship between the subject and the predicative in the

Altaic languages.

Cf. In Mongolian, the genetive case is formed with the suffix +n; aqa+a+yin

“brother's”, ere+yin “man's”, dalai+yin “sea's”, ulus+un “nation's”, etc. In Tungus,

there are various forms of suffix such as +ng, +ngī, +ni for the genetive case; Lam.

+ngĩ, Go., Ulch. +nggi, Ork., Ude., Sol. +nĩ, Neg. +ni ˜ +ngĩ ˜ +ngi, Evk. +nĩ ˜ +ni,

etc. The Manchu genetive case is formed with +ni or +i. According to Poppe, +ngĩ is

compounded of +gai and +n. (Poppe 1955: 187; 1972: 101; 1977: 58). While the

former +gai which was developed from +ki is the same as the Middle Mongolian

suffix +xi, the latter +n is the same as the Altaic genetive suffix +n. Ramstedt

maintained that the Manchu genetive suffix +ni was developed from +n, and

compared it with Turkic and Mongolian. (Ramst.II: 25-6).

2) Trk. +ø(zero) // Ko. +ø (genetive suffix)

There is zero genetive suffix in both Turkic and Korean: Orkh. tabgač süsi “army of China”

< tabgač+ø süs+i, onoq boduni “people of Onok” < onoq+ø bodun+i, etc. Both Mongolian and

Tungus also have zero genetive suffix: Mo. xan xöwǖn “prince”, Tung. mapa hagdoni “inn of

bear”, Lam. oron yelin “horn of deer”, etc.

3) Trk. +a (dative-locative siffix)

In Orkhon Turkic, the dative-locative suffix +a occurs after the first and second person

singular of the possessive suffix +(s)i: Orkh. bodumuma “to my people” < bodun+um(1st person

of possessive suffix)+a(dative-locative suffix). This is the archaic dative-locative suffix. This

suffix also occurs in certain adverbs of place (Tekin 1968: 130-1): Orkh. üze “over, above” < üz

+ ä, Orkh. qurĩya “to the west” < qurĩ + y(connective vowel) + a, etc.

In Korean, the locative case is formed with suffixes such as +æ, +e, +ye which forms

probably goes to +a or +e. This also have the functions of directive and comparative cases.

This fact give us a hint that this suffix was originally developed from the Altaic dative-locative

suffix +a.

On the other hand, the dative-locative suffix -a which doesn't occurs in Modern Mongolian

was used in Classical Mongolian and Middle Mongolian; MMo.(SH) qacara “at a distance” <

qacar + a, MMo.(Mu) γacara “in the ground” < γacar + a, etc. This suffix occurs in certain

adverbs: Mo. türgene “fast” < türgen + e, Mo. ilangγuia “specially” < ilangγui + a, Mo. urana

“skillfully” < uran + a, etc. (Poppe 1977: 66).

4) Trk. +qa // Ko. +ke (dative-locative suffix)

In Orkhon Turkic, there are another forms of dative-locative suffix +qa/+kä, +γa/+gä:

Orkh. tamqa “to the wall” < tam + qa, Orkh. bašinga “to his head” < baš + i + n + γa < baš

“head”, Orkh. äbkä “to house” < äb + kä, etc. This suffix occurs in the directive suffix +γaru (<

+γa+ru): Orkh. oγuz + γaru, Orkh. tabγač + γaru. (Lewincki 1938: 67)9).

The Korean dative suffix +ke probably has the same origin of this Tukic suffix.

In Mongolian, the dative-loctive suffix +γã(> Mo. +γa, Khal. +ã) attested in some adverbs

of place: Mo. γadaγa “outside” < *γãda + γa, cf. Khal. γadã id., Dag. γãd id., Mo. γadana “to

the outside” (< *γãda + na); Mo. degēdü “above” < *de + gē + dü, cf. Mo. degēre “up, summit”

< *de + gē + re, Ma. dele “summit, at the summit” < de + le; Khal. xā “to where” < *kā + γā,

cf. Trk. qanda “at where” < *qa + n + da, etc.

This suffix occurs in the compound suffixes, gākū (< *gā + kū), gawur (< *ga + wur), etc.;

Lam. untagãku “my shoes, shoes for me” < unta + gã + kũ, Lam. turīgãwur < *turkī + gā + wur

“our sled, sled for us”, etc.

5) Trk. +da // Ko. *+ta (locative suffix)

In Orkhon Turkic, the locative case is formed with +da or +ta according to the preceeding

sounds: Orkh. balïqda < balïq “city”, Orkh. äbdä < äb “house”, Orkh. yolta < yol “way”, yerintä

“in the place” < yer + i + tä, etc. According to Poppe(1955: 200-1), the ablative suffix +dan

consists of the locative suffix +da and +n. The latter one, in my opinion, is one and the same

with the archaic instrumental suffix +n. The suffix occurs in certain adverbs of place, reflecting

the very archaic form; ast “below” (< *as + t), alt “under” (< *al + t), üst “above” (< *üs + t),

art “behind” (< *ar + t), etc. (Menges 1968: 110).

In Korean, there is the dependent morpheme +te which designates place: neka kande “(the

place) where you went” < ne(you) + ka(nominative suffix) ka-(go) +n(participle) + te. This was

probably originated from the Altaic locative suffix +da. On the other hand, this occurs in the

interrogative pronoun ədɔi or ədi “where” as fossilated; ədɔi < *ɔ + dɔi. The morpheme ə in ədɔi

appears in certain pronouns and adverbs: ədïri “how, where” < *ə + dï + ri, ənma “how much”,

ənče “when”, ənï “which”, əi “how”, əcci “how”, əttəhke “how”, etc.

Mongolin also has the locative suffix +da: Mo. morinda < morin “horse”, MMo.(SH) aqada <

aqa “elder brother”, MMo.(SH) de'üde < de'ü “borther”, etc. This is fossilated in some adverbs

of place and time: Mo. ende “here” < *en + de, Mo. urtuda “long time” < *urtu + da, MMo.(SH)

urida “before” < *uri + da, etc. In Manch-Tungus, we can see the suffix in the form of +da or

+dɜ: Evk. bargīda “against, toward” < bargī, Evk. ɜrgīdɜ “lower place” < ɜrgī, Evk. ugīdɜ

“above” < ugī, etc.

6) Trk. +ru // Ko. +ro (directive suffix)

The Turkic directive suffix +ru occurs in the compound siffixes +garu < *+ga+ru, +ngaru

< *+nga+ru, +aru < *+a+ru: Orkh. äbgäru “toward house” < äb, Orkh. tabγačγaru “toward

China” < tabγač, Orkh. yeringaru “toward the place” < *yer + i + nga + ru, Orkh. äbimärü

“toward my house” < *äb + im + ärü, etc. This suffix appears in certain adverbs of direction:

Orkh. kerü “backward” < *ke + rü, Orkh. beri “since” < *be + ri. (Poppe 1977: 71).

In Korean, there is the directive suffix +(V)ro which was originated from the Altaic

directive suffix. (Ramst. II: 38-40)10).

In Mongolian, the suffix is used in the compound suffixes +qagaru (< *+qa+ga+ru) and

qaru (< *+qa+ru). This occurs in certain adverbs of place: Mo. inaru “to this side, before” < *ina

+ ru, cf. inagši “to this side, backward”, Mo. činaru “to that side” < *čina + ru, cf. čnagši id., etc.

In Modern Mongolian, the suffix +rū is used as a directive suffix: Khal. modorū “toward forest”

< modon; Bury. uharū “toward water” < uhang; Bury. morilū “toward horse” < morin, etc. The

Tungus directive suffix is +ri: Ma. culeri “forward” < *tule + ri, cf. Ma. culesi “forward” < *cule

+ si(directive suffix) > +š); Ma. tuleri “outward” < tule “outside”, etc.

7) Trk. +ra // Ko. +rə (directive suffix)

In Orkhon Turkic, there is the directive suffix +ra besides +ru: Orkh. tašra “outward” <

taš + ra, Orkh. ičrä “inward” < ič + rä, Orkh. asra “downward” < *as + ra, Orkh. öngrä

“forward” < öng + rä, Orkh. kisrä “backward” < *kis + rä, Orkh. šadra “to the king, toward the

king” < šad + ra, etc. (Tekin 1968: 135). This ancient directive suffix is not used in modern

Turkic languages. However, it occurs in certain demonstrative pronouns of southern Turkic

languages, i.e. Turkish, Azerbaijan, Turkmen (Bang 1917: 10): bura “this place” (< bu +ra), ora

“that place” (< o +ra), šura “that place, this place” (< šu +ra), nere “what place” (< ne +re).

In Korean, the Altaic directive suffix appears in certain adverbs of place; iri “toward this

place” < i(demonstrative proun “this”) +ri, čǝri “toward that place” < čǝ(demonstrative proun

“that” + ri, etc. The word iri was in the form of irǝ (< i +rǝ) in Middle Korean. This fact shows

that the directive suffix was deveolped from +re or +rǝ in Korean.

Both Mongolian and Manchu have the directive suffix +re: Mo. tere “it” < *te + re, Ma. ere

“this” < *e + re, cf. Sol. ɜ + ri, Ma. tere < *te + re. cf. Sol. tari id.

8) Trk +lū (comitative suffix) // Ko. +lo (instrumental suffix)

In Orkhon Turkic, the comitative case is formed with +lïγu. This suffix is compounded of

+lï and +γu. On the other hand, In Yakut, the comitative suffix is +lĩn or +lūn which consists of

two morpheme, the comitative suffix +lũ and the instrumental suffix +n. (Poppe1977: 72-3).

The Korean instrumental suffix +(V)ro comes from the Altaic comitative suffix +lu.

In Mongolian, the comitative suffix is +luγa/+lüge which is a compound suffix. This suffix

consists of the comitative suffix +lu and dative-locative uffix +γa. This suffix developed into

+lõ in Khalka, and +lē in Kalmuck.

The Tungus comitative suffix +nun was deveolped from +lūn (< *+lū+n). (Ramstedt II: 42,

Poppe 1977: 72-3)). The suffix +n in it is an archaic instrumental suffix.

V. Conclusion

Many scholars who oppose to the affinity of the Altaic languages point out that

less evdences for the genetic affinity in Altaic are found than those in Euopean. This

fact leads many scholars to come to the conclusion that similarities or common

elements seen in the Altaic languages might be results of old borrowings.

It is true that common elements are insufficent compared to Indo-European. But

no one can tell how much common elements are required to prove the affinity of two

languages. The case of Indo-European can not only be applied generally to all the

language groups, but also can not be the only absolute criterion for others. Although

common elements between two languages are few in number, in order to deny the

affinity of the languages concerned, one should prove that each common element in

question is a borrowing or a coincidence.

As many scholars pointed out, the elements of least correspondence between

Korean and Turkic are the numbers. Actually, this lack of numerical correspondence

between Korean and Turkic is a weak point, as is the case among the other Altaic

languages. Ramstedt(1907:1-2) was the first to attribute this week point to the

weakness of the Altaic theory. However, Ramstedt was convinced that the countless

number of phonological and morphological common elements among the Altaic

languages was far more significant that the lack of numerical common elements. It is

more important to emphasize the existence of common elements among related

languages than their absence. The absence of common numbers or specific

vocabularies among the Altaic languages does not constitute evidence against the

Altaic theory. we should keep in mind, as N. Poppe already pointed out, that common

elements found among languages of the same language group are more important than

differences there are. For, what is lacking is less important than what is there. The

lack of a declension system of the Latin, Greek, or Sanskrit type in English does not

render the latter unrelated to other Indo-European languages. It is the elements

common to English and other Indo-European languages that make them related.

The same logic can be applied to the common elements found between Korean

and the Altaic languages. We have enough common elements to improve that Korean

has close relationship with Turkic as well as the other Altaic languages, i.e. Mongolian

and Manch-Tungus. In addition, the fact that the morphological elements are not

easily borrowed between languages, added to the fact that the common morphological

elements between Korean and Turkic are not less numerous than between Turkic and

other Altaic languages, strengthens the possibility that there is a close genetic affinity

between Korean and Turkic.

On the other hand, it is certain that, generally speaking, common elements of

Korean and the Altaic languages are not more in number than those among other

Altaic languages. But these can not negate the Altaic elements present in the essential

structure of Korean; there is no possibility of some elements other than the Altaic

ones that could displace them.

It is conceivable that in Korean there is a substratum of a non-Altaic language,

that the Korean Altaist B.H. Kim(1976: 3-24) called 'the ancient Korean peninsula

Language' or S.M. Schirokogoroff(1931: 187-9) called 'the paleoasiatic languages'.

However, while the hypothetical ancient Asian language or languages may have

influenced the Korean phonological system to a degree, this influence was definitely

not sufficient to change the basic structure of Korean.

References

Aalto P., 1955 “On the Altaic Initial p-”, CAJ 2. pp.9-16.

Benzing J., 1955 Die Tunguisischen Sprachen. Wiesbaden.

Benzing J., 1955 Lamutische Grammatik. Wiesbaden.

Choi H.W., 1986 Türkçe ile Korecenin Karʂılaʂtırmalı Fonolojisi. Ankara.

Choi H.W., 1989 Türkçe ile Korecenin Karʂılaʂtırmalı Morfolojisi. Ankara.

Choi H.W., 1991 “Ana Altaica *p-”, Dil Bilimi Yazıları. pp.51-63.

Clauson Sir G., 1963 “The Case against the Altaic Theory”, CAJ 2. pp.133-144.

Doerfer G., 1974 “Proto-Turkic: Reconstruction Problems”, TDAY, Ankara. pp.1-24.

Huh W., 1975 uriyetmalbon - 15segi kugŏ hyŏngtaeron. Seoul.

Kim B.H., 1976 “hankugŏ kyetongŭ munjejŏm, ŏnŏhak 1: 3-24, Seoul.

_________, 1983 hankugŏŭ kyetong. Seoul.

Lee K.M., 1961 kugŏsa kaesŏl. Seoul.

Poppe N., 1960 Vergleichende Grammatik der altaischen Sprachen.

Poppe N., 1951 Khalha-mongolische Grammatik. Wiesbaden.

Poppe N., 1954 Grammar of Written Mongolian. Wiesbaden.

Poppe N., 1965 Introduction to Altaic linguistics. Wiesbaden.

Poppe N., 1975 “Altaic Linguistics- An Overview”, Science of languages. Tokyo.

pp.130-186.

Ramstedt G.J., 1949 Studies in Korean Etymology.

Ramstedt G.J., 1957 Einführung in die altaische Sprachwissenschaft.I.

Schirokogoroff S.M., 1931 Ethnological and linguistical aspects of the Ural-Altaic

hypothesis.

Sinor D., 1949 “On some Ural-Altaic Plural Suffixes”, Asia Major I-II. pp.195-230.

Tekin T., 1968 A Grammar of Orkhon Turkic. Bloomington.

Tekin T., 1969 “Zetacism and Sigmatism in Proto-Turkic”, AOH 22. pp.51-80. 

ALTAY DİLLERİ SAYI KARŞILAŞTIRMASI

0yorum
I've tried to search for same number stems in Japanese, Korean, Mongolian, Tungus - Manchu and Turkic. I had to list Proto - Japanese, Old Japanese, Proto - Korean and Middle Korean as well, since Japanes and Korean add a large number of suffixes to the original stem.

*****
1

Proto – Altaic: biuri
English: one

Proto Japanese: pitə
Old Japanese: piyto
Modern Japanese: pitu, ti, hitotsu

Proto Korean: piri (af first; begin)
Middle Korean: piri-s, piri-so
Modern Korean: pir-o-so

Mongolian: b�ri (each one)

Tungus – Manchu:

Turkic: bir

Notes: Also Turkmen 'pitew' which means 'one; unit'.

****
2

Proto – Altaic: p ioke
English: two; pair; half

Proto Japanese: pəka (the other one)
Old Japanese: p(w)oka
Modern Japanese: hoka

Proto Korean: pəki- (next one)
Middle Korean: pəki-
Modern Korean: pəgim

Mongolian: (h)ekire (twins)

Tungus – Manchu:

Turkic: eki, iki

Notes:

*****
3

Proto – Altaic: ul-u, il-u
English: three

Proto – Japanese: uru-pu
Old Japanese: urufu
Modern Japanese: uru

Korean:

Mongolian:

Tungus – Manchu: il-an (three)

Turkic: �ch (three); il�-ng, �l�-ng (third)

Notes: An interesting etymon; the original meaning can be probably reconstructed as "(a group of) three objects, followed by a fourth" (especially in Japanese and Turkic).

The Turkic form represents a vowel assimilation. Old Turkic: ‘�l�-ng’ from Proto – Turkic: ‘�l�-ng’.

Turkic ‘�ch’: Turkic frequently reveals a secondary labialization: ‘�r-’/’�l-’ from
‘ir-‘/’il-‘.

Japanese usually adds ‘pa’ (instead of Mongolian, Tungus – Manchu and Turkic ‘qa’) (‘pu’, in this case) to the Altaic vowel endings.

*****
4

Proto – Altaic: toy
English: four


Proto - Japanese: də
Old Japanese: yo
Modern Japanese: yo

Korean:

Mongolian: d�r-ben, d�-chin (1 four 2 fourty)

Tungus – Manchu: d�gin

Turkic: t�rt

Notes: In Tungus – Manchu, also ‘de-ki ' (fourty). The stem is the same as Japanese.

*****
5

Proto – Altaic: t u
English: five


Proto - Japanese: i-tu
Old Japanese: itu
Modern Japanese: i-tsu

Proto - Korean: ta-
Middle Korean: ta-, ta-sas
Modern Korean: ta-sət (tasəs)

Mongolian: ta-bu- (1 five 2 fifty)

Tungus – Manchu: tu-n-ga

Turkic: atə, etə

Notes: In Japanese, initial ‘i-‘ is not quite clear; it is used on its own with the meaning 'fifty', and in ‘i-po’ 'five hundred' (if this is not a contraction from ‘it(u)-pə’.
The Turkic word listed is preserved only in Bulgar Turkic.
*****
6

Proto – Altaic: nu-, ngu-
English: six


Proto - Japanese: mu-
Old Japanese: mu-
Modern Japanese: mu-

Korean:

Proto - Mongolian: yiragu-ga (1 six 2 sixty)

Tungus – Manchu: nu-ngu-

Turkic:

*****
7

Proto – Altaic: nadi; ngadi
English: seven


Proto - Japanese: nana
Old Japanese: nana
Modern Japanese: nana

Proto – Korean: nir-kup
Middle Korean: nid-kup
Modern Korean: il-gop

Mongolian:

Tungus – Manchu: nada-n

Old Turkic: yet(t)i

Notes: Mongolian ‘dal-‘ '7' may suggest Proto - Altaic ‘ladi-‘ (with a development to Mongolian ‘lal-‘ and through assimilation, to ‘dal-‘.

The medial consonant in general behaves rather irregularly: one may suggest an original cluster like ‘-dd-‘ to explain the Turkic reflex.

Also, Koguryo ‘nanən’ 'seven'.
*****
8

Proto – Altaic: cha, sa
English: eight


Proto - Japanese: da
Old Japanese: ya
Modern Japanese: ya-tsu

Proto – Korean:
Middle Korean:
Modern Korean: yə-t-

Mongolian:

Tungus – Manchu: ja-kun, ja-p-kun

Turkic: se-k�r, se-kir

Notes: one may suggest that Turkic ‘se-‘ here is due to assimilation (‘cha’ --> ‘sha’ --> ‘sa’).

*****
9

Proto – Altaic: k eg-
English: nine


Proto - Japanese: kəkənə-
Old Japanese: kokono-
Modern Japanese: kokono-

Korean:

Mongolian:

Tungus – Manchu: xeg�n

Turkic:

Notes:
*****
10

Proto – Altaic: tiobe, chiobe
English: ten


Proto - Japanese: təwə
Old Japanese: towo
Modern Japanese: to-

Korean:

Mongolian:

Tungus – Manchu: juba-n

Turkic:

Notes:
*****
20

Proto – Altaic: k iura
English: twenty

Japanese:

Korean:

Mongolian: qori

Tungus – Manchu: xorin

Turkic: qir-q (fourty)

Notes: Old Turkic ‘tibirim’/’tibirem’ (related to 2) (modern Turkic ‘yigirimi’) was used to mean ‘twenty’.
*****
30

Proto – Altaic: ngio
English: thirty

Proto - Japanese: mi (related to 3)
Old Japanese: myi
Modern Japanese: mi

Korean:

Mongolian: gu- (1 three 2 thirty)

Tungus – Manchu:

Turkic: o-tur

Notes: Turkic has got rid of Proto – Altaic ‘ng’ as Turkic words were not allowed to start with nasal.
*****
100

Proto – Altaic: j(io)ro
English: a big number

Proto - Japanese: dərə- (ten thousand)
Old Japanese: yoru-du
Modern Japanese: yoru-zu

Proto - Korean: jərh (ten)
Middle Korean: jərh
Modern Korean: jəl

Mongolian: ye(r)-s�n (nine), yeri-n (ninety)

Tungus – Manchu: jir- (a big number)

Turkic: jur (hundred)

Notes: in Korean, also ‘jərəh’ 'a big quantity, number'.
*****
100

Proto – Altaic: namo, ngamo
English: hundred

Proto - Japanese: muamua
Old Japanese: mwomwo
Modern Japanese:

Korean:

Mongolian: ja-gu-n

Tungus – Manchu: nama

Turkic: yom (1 big number or quantity 2 all)

Notes:

*****
10000

Proto – Altaic: chiumi
English: thousand

Proto - Japanese: ti
Old Japanese: ti
Modern Japanese: chi

Korean: chimin

Mongolian:

Tungus – Manchu:

Turkic: t�men (ten thousands)

Notes: Note the Turkic - Korean parallel. Japanese ‘ti’ reflects a suffixed form (chium(i)-g).

*****
1000

Proto – Altaic: minga, mingo, mingu
English: a large number; thousand

Japanese:

Korean:

Mongolian: minggan (thousand)

Tungus – Manchu:

Turkic: ming, bing (thousand)

Notes: Perhaps Modern Korean ‘manan’ 'forty' ('big number'?).

 

türk dili © 2010

Blogger Templates by Splashy Templates